Tarih:
15.05.2013
Bazılarına Reyhanlı daha yasak
Mehveş Evin, 'Burhan Kuzu’nun “çöpe attığı” son AB raporundan ayrımcılık konularına, bir dizi başlık var önümüzde.'
Türkiye’deki ifade ve basın özgürlüğünü konuşmak üzere Brüksel’deyim... Dört meslektaşımla birlikte AB parlamenterleri ve AB Komisyonu danışmanlarıyla bir araya gelip, tartışacağız.Hapisteki gazetecilerden Fazıl Say davasına... Barış sürecinden medyanın yaşadığı zorluklara... Burhan Kuzu’nun “çöpe attığı” son AB raporundan ayrımcılık konularına, bir dizi başlık var önümüzde.
Buna bir de Reyhanlı için konulan yayın yasağı da eklendi. Ya da TRT ve Anadolu Ajansı hariç, uygulanan yayın yasağına mı demeliydim?
Zira Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, yalnızca Anadolu Ajansı ve TRT’ye yaralı vatandaşları ziyaret etme iznini vermiş...
Tek başına bu karar, hükümetin medyaya bakışını, basından ve dolayısıyla yönetmekten ne anladığını gayet net ortaya koyuyor.
Meselenin sükuneti için!
TRT ve AA’ya izin veriyorlar, çünkü onlara güveniyorlar. Devlete doğrudan bağlı bu kurumların, “hoşa gitmeyen” bir habere, görüntüye yer vermeyeceklerini biliyorlar. Rahatlıkla kontrol edebildikleri bir medyanın dışındaki bir medyayı da ya yok sayıyorlar, ya suçlu... Tıpkı askeri vesayet dönemi gibi.
Hüseyin Çelik’in yayın yasağıyla ilgili söyledikleri, tabloyu tamamlıyor: “Çok zaman gazeteciler kulis haberlerini, birbirlerinden duyduklarını, sokaktan geçen birinin anlattığını da haber atlatma endişesiyle haber yapabiliyorlar. Bu gibi olaylarda meselenin sükunetle götürülmesi için yayın yasağı gerekliydi.”
Oysa kulis haberleri de sokaktan geçen birinin (biz ona halk diyoruz) söyledikleri de haber olabilir! Tek kaynak, hükümet olursa asıl o zaman haberin tarafsızlığından, doğruluğundan şüphe edilir.
Haber alma özgürlüğü
Kaldı ki haber alma ve verme özgürlüğü, “meselenin sükunetle götürülmesi” gibi bir bahaneyle kısıtlanamaz. Eğer bu kafayla basın, dolayısıyla toplum “idare” edilirse her türlü haberde ilkeler çiğnenir.
Bir tecavüz davasında da “meseleyi sükunetle” götürmek için sansür yapabilirsiniz. Grevde de, yolsuzlukta da, ihale haberlerinde de...
Gazetecinin “birbirinden duyduğunu” yazmaması için önlem alma gerekçesine gelince, gerçekten nefessiz kaldım...
Çelik, ABD’nin 11 Eylül saldırılarından sonraki yayın yasağını örnek gösteriyor. Eğer 11 Eylül’le Reyhanlı saldırısı arasında benzerlik varsa, vay halimize!
Peki Bush hükümetinin sansürü, bugün 11 Eylül hakkındaki gerçeklerin sorgulanmasını engelledi mi, engellemedi mi?
Obama, saldırıyla ilgili tüm soruların cevaplandırıldığını söylüyor, peki buna dünya inandı mı?
Sahi, 11 Eylül’den başka örnek bulamadınız mı?
TWITTER’DAKİ HAİNLER!
- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Reyhanlı saldırısı açıklamasında twitter’da, sosyal medyada yapılan bazı yorumları ve muhalif görüşleri, eylemi yapanlarla aynı kefeye koydu.
- Evet, Suriye konusunda provokasyon yapanlar var, hükümetin politikasını eleştiren de. Ancak Dışişleri Bakanı’nın kalkıp bu kişilere “katil” muamelesi yapması olacak iş mi?
- Suriyeli mültecileri katil gibi göstermek çok yanlış ve üzücü... Ama hükümetin kendine yönelik eleştirileri, hatta sözlü saldırıları katillerle bir tutması daha da yanlış.
- 400 bin mültecinin giriş yaptığı, sınırında korkunç bir savaşın cereyan ettiği herhangi bir ülkede... 50 kişinin öldüğü bir bombalı saldırı olursa elbette devlet politikası da sorgulanır. Sorumluluk almak, iktidar olmak, bunlarla baş edebilmeyi gerektirmez mi?
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları