Tarih:
21.01.2015
Birkaç kelime daha söyleyebilmek için
Mehveş Evin; Dink’in de en sevdiğiydi: 'Yaşasın halkların kardeşliği...'
Gazeteci Hrant Dink katliamının 8. yıldönümünde yine binlerce insan Agos’un önünde toplandı. Belki bana öyle geldi; sanki bu defa daha kalabalık ve kararlı bir kitleydi. Adalet talepleri tekrarlanırken ısrarla haykırılan slogan, Dink’in de en sevdiğiydi:“Yaşasın halkların kardeşliği...”
Yazar Murathan Mungan, anmada manifesto niteliğinde bir konuşma yaptı. Yapılan bunca hata, dökülen bunca kan, biriken onca nefrete rağmen... Israrla tek tipleştirilmeye çalışılan ve saldırgan bir koro nezaretinde yönetilen ülkede barış içinde, özgür ve adil bir yaşam özlemini dile getirdi.
İfade ve basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, Fransa’da karikatürist ve yayıncıların hunhar katliamına karşı dayanışan meslektaşların alenen hedef gösterildiği bir zamanda, Mungan’ın şu sözleri kulaklarda çınlamalı:
“...Dilsizliğin her çeşidinin yaşandığı bu ülkede ölenler,
öldürülenler, katledilenler biz onlardan sonra birkaç kelime daha fazla söyleyebilelim diye öldüler.”
Orta yolu yok mu?
Belki bazılarınız şunu düşünüyor: O sözcüklerin uğruna ölmeye değer mi? Bazı şeyleri söylemenin başka, popüler tabiriyle “orta yolu” yok mu?
Hayır efendim, şimdiye dek defalarca gördük ki yok. Dahası, orta yolu bulmak için atılan taklalar, uzun vadede yarardan çok zarar getiriyor. Keşke ölümden, kıyımdan hiç bahsetmek zorunda kalmasak...
İnsana yakışır şekilde yazarak, tartışarak, çizerek sorunlarımızı çözebilsek!
Ancak “Susturamazsan ez, korkut, öldür” anlayışı, kim iktidara gelirse gelsin hüküm sürdükçe Mungan’ın tabiriyle “dilimizdeki kilitler”i açmak, daha fazla kararlılık ve cesaret elzem.
İşte bu nedenle bugünün siyasetine kısırdöngüsünde sıkışıp kalmak yerine, yakın tarihin en karanlık ve dehşet verici olaylarıyla yüzleşmenin zamanı. Nedir bunlar?
Dink, Mumcu, İpekçi, Ali gibi gazeteci suikastları dahil, işlenen siyasal cinayetler... 1915 katliamı, İstiklal Mahkemeleri, Dersim, 5-6 Eylül olayları, Maraş, Madımak, 90’ların faili meçhulleri, Roboski ve Gezi’ye uzanan bir “utanç zinciri”...
Bu hadiselerle ilgili şimdiye kadar net bir tavır almayarak “Aman canım bana ne” diye
bir ömür geçireceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Size dokunmasa bile çocuklarınıza dokunacak.
Yüzyıllık yalnızlık...
Dink’i anma töreninde ilk defa bu yıl, 100. yılı dolayısıyla Ermeni soykırımıyla “yüzleşme talebi” açıkça telaffuz edildi. Mungan, konuşmasında “Ermeni soykırımının reddi, inkârı Türkiye’nin yüzyıllık yalnızlığıdır. Tarihte, hafızada, akılda, vicdanda ve dünyadaki
yalnızlığıdır. Türkiye’nin bu yüzyıllık yalnızlığı artık son bulmalıdır” derken haksız mı?
Hemen itiraz etmek yerine, 1915’te ne olduğunu başkalarından ya da resmi tarihten değil, kendi akıl ve kaynaklarınıza başvurarak öğrenmenizi salık veririm.
İtiraf etmek, yüzleşmek, özür dilemek, tartışmak ayıp değil... Aksini yapıp üstünü örtmek, görmezden gelmek, savunma ve saldırı pozisyonundan vazgeçmemek ayıp.
Büyüklerimiz yıllarca bunu yaptı; belki Türkiye’nin ve vatandaşlarının ancak böyle güçlü olabileceğine inandıklarından...
Oysa geldiğimiz yer belli. Bir türlü tam demokrasiye geçemeyen, ötekine bırakın saygı göstermeyi, dinlemeyi bilmeyen, intikam ve mal mülk hırsı her şeyden önce gelen, kimlik krizini aşamayan, had safhada kutuplaşmış bir toplum...
100 yılda arzuladığı sosyal ve ekonomik “gelişmişlik seviyesi”ne gelememesi, bundan.
VATANDAŞ POLİSİ DENETLEMEK İSTİYOR
- TESEV’in yaptığı ‘Türkiye’de Polise Güven Araştırması’ndan çıkan sonuçlar şaşırtıcı değil: Toplumun yüzde 60’ı kanunları çiğneyen polis memurlarının cezasız kaldığına inanıyor. Yoksa “biliyor” demek daha mı doğru?
- Araştırma, sadece Gezi ve Güneydoğu’daki hak ihlallerini ortaya koymakla kalmıyor. Toplumdaki derin kutuplaşmayı da somut biçimde gösteriyor.
-Siyasi ve dini aidiyetler, polis algısında önemli: AKP seçmenleri polis ihlallerine karşı en ‘hoşgörülü’ kesim. BDP ve HDP seçmenleri ise toleransın en az olduğu grup. Benzer şekilde “Sünni” kesim polisi “etkin” nitelerken, Alevi ve Bektaşilerde bu oran düşük.
- Araştırmadan çıkan en ilginç sonuç, toplumun yüzde 59’unun polis yönetiminde halkın etkin olması gerektiğini düşünmesi... Vatandaş, adil ve bağımsız bir şikâyet mekanizması talep ediyor!
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları