loading
close
SON DAKİKALAR

Biz burada değiliz, Kaz Dağları'ndayız

Mehveş Evin
Tarih: 30.09.2012

Mehveş Evin yazıyor; ''Kaz Dağları'nı mahvedecek projeler için hevesle kollar sıvanmış vaziyette''...

Mütevazı, olgun ve modern bir şehir Çanakkale... Bir o kadar da sessiz ve dertli! 3’üncü Uluslararası Çanakkale Bienali, kentin sorunlarından ziyade evrensel ‘kurgular ve karşı duruşlar’a odaklanıyor

Hilafsız her şeyiyle güzel sıfatını hak ediyor Çanakkale... Olağanüstü bir doğa, yedi bin yıllık bir tarih, kuşaktan kuşağa aktarılan destanlarıyla harmanlanarak bugüne gelmiş modern, özgürlükçü ve dinamik bir şehir. Ama asla mağrur, asla taşkın, asla pervasız değil... Aksine mütevazı ve olgun.

Ancak Çanakkale, ülkenin her verimli toprağında olduğu gibi, büyük şirketlerin talanı ve sistemin kısa vadeli rant hevesinden bolca nasibini alıyor. Kaz Dağları’nı mahvedecek projeler için hevesle kollar sıvanmış vaziyette: 34 ayrı noktada altın arama ruhsatı verildi. Petrol de varmış, ayrıca başka yer kalmamış gibi ağır sanayi ve çimento tesislerinin yapılacağı konuşuluyor. Oksijen yüklü havasıysa termik santrallerle gün be gün boğuluyor.

Kıyılar plansız, çarpık yapılaşma tehdidi altında. Sahilin bir yakasında TOKİ konutları yükseliyor. Yönetmelik değişikliğiyle zeytinlik saha- ları yeniden tanımlandı... Buna göre, 25 dekar (25 bin m2) altındaki zeytinlikler HES inşaatı, konut ve turizm tesisleri yapımına açıldı!

Düşler ve yaratıcılığın gücü

Bir de Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir otoyolu ve asma köprü projesi var ki, hayata geçerse buraların ruhunu, yaşam biçimini, doğasını kaçınılmaz biçimde ve yüzde 100 olumsuz değiştirecek. Hal böyleyken, teması ‘kurgular ve karşı duruşlar’ olan 3’üncü Çanakkale Bienali’ne gidip sanatçıların neleri dert edindiğini yerinde görmek farz oldu.

Bienalin sanat yönetmeni Beral Madra, açılış konuşmasında ‘düşlerin ve yaratıcılığın gücünün, siyasal çıkarlar ve tüketim çıkarları dışındaki kullanımı’na dikkat çekti. Büyük şehirlerde görünürlüğün şirketlerin tekelinde olduğunu hatırlatan Madra, çağdaş sanatın İstanbul dışına taşınmasının önemini vurguladı: “Çünkü küresellik, merkeziliğin karşısındaki tek alternatif.”

Bienalin bugüne gelmesinde büyük payın, Çanakkale Belediyesi’nin çağdaş sanata olan ilgisi ve desteği olduğunu belirtelim.

‘Özdönüşüm Emlak!’

Gelelim bienal işlerine... Her şeyden evvel etkinlik, sadece Çanakkale’ye odaklanmıyor, evrensel ‘karşı duruş’lar aktarılıyor. Yine de umudum, bundan sonraki bienallere, bu güzelim şehrin karşı duruşunu anlatacak daha fazla genç sanatçının katılması. Bienale katılan toplam 34 sanatçıdan 10’u, farklı ülkelerden. Aynı zamanda farklı cinsiyet, yaş grupları ve Türkiye’den de farklı şehirlerden sanatçıların katılımına özen gösterilmiş.

Ankara’daki gecekondu yıkımı da (Bir Ankara Direnişi-Artıkişler Video Kolektifi), mültecileri taşıyan ve batan tekneler de (Güvenli Geçiş İçin Vaatler-Kalliopi Lemos), 20’nci yüzyıla damga vuran siyasi liderler de ( Tarih Sonrası Zamanın Bir Saniyesi-Braco Dimitrijevic) ele alınmış.

Eski Otogar Binası’nda sergilenen çarpıcı işler arasında Çanakkale’ye özel bir iş, Neriman Polat’a ait. Polat, bir emlakçı ofisini canlandırdığı ‘Özdönüşüm Emlak’ yerleştirmesinde, dağı taşı TOKİ’yle donatılmış dünyamızı bize gösteriyor. Bu dükkanda her şey satılık ve her ev TOKİ’den! Çanakkale’de de Esenler, TOKİ kıskacında.

Nadi Güler, ‘Biz burada değiliz, Kaz Dağları’ndayız’ başlıklı katılımcı projesiyle Çanakkale’ye has, bahsettiğim dertlere kibar bir gönderme yapmış. Bienali yazıyla anlatmak, asla görmek, izlemek, deneyimlemek gibi olmuyor. Yolunuzu düşürün, Çanakkale Bienali 3 Kasım’a dek açık.

TRUVA’NIN KADINLARI

Bienaldeki en dikkat çekici işlerden biri, Ulrike Rosenbach’ın ‘Ticinium-Hüznün Şalı’ı... Savaş, kadınlar ve yas temalı videosunu izledikten sonra Rosenbach’la tanışıp, “Neden savaş ve kadınlar temasını seçtiniz?” diye sordum, anlattı:
“Benden Türkiye kültürü hakkında bir şey hazırlamam istendiğinde, Truva’yı konu almak istedim.

 Oedipus’un ‘Truva’nın Kadınları’ dramını çok severim; sadece kadınlar oynar ve bugün de geçerli olan bir konusu vardır: Eşlerini ve oğullarını savaşa yollayıp kaybeden kadınlar... Yapabildikleri tek şey, arkalarından ağıt yakmaktır.
Günümüzde yas tutan kadınların görüntü-lerini de kullandım. 

Bunlar hem çaresizlik, hem de bir tepkiyi yansıtıyor. Kadınların hiçbir şey yapamadıkları için duydukları öfke, çok önemli. Bu performans, güç kazanmak ve bir şeyleri söyleyebilmek üzerine... “


Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları