Çalınan oylar, umuda giden domatesler
Mehveş Evin: İmamoğlu için 5 milyon TL bağış toplandığı açıklandı -ki devletin tüm olanaklarını seferber etmiş iktidarın karşısında halkın bu desteği hem çok kritik, hem de anlamlı.
YSK’nin 31 Mart sonrasında aldığı tüm hukukdışı, siyasi çıkara dayalı ve baştan aşağıya skandallarla örülü kararlar dizisinde son perde, iptalde gerekçeli kararın henüz açıklanmamış olması.
1.5 aydır hiçbir kanıt göstermeden, her itirazı boş çıktığı halde“muhalefet oy çaldı” demeye kararlı Cumhur ve şürekası, artık iyice coştu.
Medyası ve teşkilatlarıyla tüm çıkar klikleri, bu yalanı tabana yaymakla görevli. 31 Mart’ta –ve bundan önce- AKMHP’ye oy veren kitleyi “ikna” etme derdinden değil. Bu kesimin yine sadakatle hareket edeceği, kendilerine sunulan her hikâyeyi kabul edeceğini tahmin etmek zor değil.
“AKP’ye oy verdim, artık vermeyeceğim” diyenlerin haber yapılmasına, artık AKP’de “derin” bir çatlak olduğuhesaplarına ya da birdenbire “sandık namusu”na sahip çıkılacağı konusunda temkinli olmakta fayda var...
Varsayımlar yerine eldeki verilere, tecrübelere odaklanalım. AKMHP’nin 23 Haziran hedefi, İstanbul’daki küskünler, gençler, muhafazakâr Kürtler... Şimdilik ‘yaratıcılıkları’, tehdit etmek, “oylar çalındı” yalanını tekrarlamak ve Ekrem İmamoğlu’nun “her şey çok güzel olacak” sloganını çalmakla sınırlı görünüyor.
OYU ASIL ÇALINAN N’APSIN?
Malum, “hırsızlık”, uzun zamandır muhalefetin iktidara yönelttiği bir suçlama -hem de belgeleriyle... En inançlı, katı AKMHP seçmeninin inanmasa bile sinirini bozan bu söylemin tersine çevrilmesi, inanma ihtiyacını karşılayabilir.
Sadece çıkar ağı açısından değil, iktidarın devamıyla kendi varoluşunu özdeşleştiren bir topluluk söz konusu. (Padişahım zulmediyor, haraca bağlıyor, perişanız... Yine de sen çok yaşa padişahım!)
Oyları asıl çalınan muhaliflere gelelim. Üzerlerine yüklenen sorumluluk ve biçilen rol, sıradan bir seçmeninden katbekat fazla: Sadece hukuk çiğnenerek, alay ederek çalınan oylarının üzerine bir bardak su içip tekrar sandığa gitmeleri beklenmiyor. Sakin olmaları, kutuplaştırma tuzağına düşmemeleri, “karşı mahalle”yle sabırla temas kurup, hakikati anlatmaları da salık veriliyor.
Haklılar... Geçmişteki seçim tecrübelerine ve yeniden, nefes nefese olacak bir yarışa girildiğine bakarsak, ne kendi mahallemizde tencere tava çalmanın faydası var, ne de öfkeyi, uçuruma yuvarlanan AA muhabirine yöneltmenin...
Tersine, özellikle sosyal medyada kabaran bu söylem ve eylemler hem iktidarın işine geliyor, hem de AK trolcülükten farkı yok.
Diyeceksiniz halk hiç mi tepki göstermesin, sokağa çıkmasın? Tabii ki gösterecek, ama nasıl gösterdiği önemli. Eğer amaç “kazanmak” ve etkili muhalefet etmekse, çok daha faydalı işler yapılabiliyor: Nefret dilini konuşarak değil, ezber bozarak.
CHP’nin sevgi kampanyasına karşılık “Aşk hikâyesi”nin uydurulması, “her şey çok güzel olacak”ın karşısında ise ancak “daha güzel şeyler olacak” denmesi bile iyiye işaret:
Hatırlarsanız söylemi hep Erdoğan belirliyor, muhalefet cevap yetiştiremiyor deniyordu. O günler bitti.
SİYASET YAPMANIN, DOKUNMANIN YOLLARI
İstanbul’da bugünlerde herkes birbirine “seçim ne olacak” diye soruyor. Berberden kıraathaneye, vapurdan plazalara sadece bu konuşuluyor. Bu sefer muhaliflerin umutsuz olma, burun kıvırma, küsme ihtimali (hakkı?) yok.
Dahası, olağanüstü ve kendiliğinden bir seferberlik başladı.
Seçim iptali edilir edilmez CHP’ye gönüllü olarak yazılmak isteyenler rekor kırdı.
İmamoğlu için 5 milyon TL bağış toplandığı açıklandı -ki devletin tüm olanaklarını seferber etmiş iktidarın karşısında halkın bu desteği hem çok kritik, hem de anlamlı.
“Ne yapılabilir” sorusuna bir örnek vereyim: Organik gıda yetiştiren bir kuruluş, CHP Beykoz İlçe yönetimine yapılacak her 10 TL’lik bağışa karşılık 1 kilo domatesi eve teslim ediyor! Gökçeada domatesleri, hiçbir manavda bulamayacağınız kalite ve fiyatta, kimyasal kalıntı (pestisit) oranı sıfır ve organik belgeli.
“Umuda giden domatesler” WhatsApp gruplarında paylaşılıyor, kampanya 100 kilo ile sınırlı.
Basit fakat etkili, ezber bozan bir girişim. Benzer örnekler kendiliğinden, başka ilçelerde dayanışmalarla çoğalabilir. İlla bağış yapmak değil ama “öteki mahalle”ye dokunmanın çok daha basit, insani yolları bulunabilir. İstanbul’da Gezi’den mahalle meclislerine, çok önemli bir birikim var ve parayla ölçülemez!
Belki daha önce hiç uğranmayan bir iftar sofrasına oturulabilir.
Belki bir bağış, bir ziyaret, daha evvel hiç yüzüne bakılmayan bir mahalleye, eve yapılabilir.
Bu seçimin İstanbul için olduğu ve kimsenin, bir başkasının oyunu gasp etmeye hakkı olmadığını anlatarak.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları