Tarih:
13.09.2014
Darbeyi ne çabuk unuttunuz?
Mehveş Evin; 12 Eylül dahil, tüm darbelerle hesaplaşmayı vadeden hükümet ve propaganda organları, meseleyi artık tamamen unutmuş gözüküyor.
Dün 12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümüydü. Koca bir 34 yıl geçmiş. Ne var ki iktidara geldiğinden beri “askeri darbe”lere karşıyız diyen; 12 Eylül dahil, tüm darbelerle hesaplaşmayı vadeden hükümet ve propaganda organları, meseleyi artık tamamen unutmuş gözüküyor.Oysa 2010 referandumunun en önemli sonucu, darbecilere yargı yolunun açılmasıydı. Bu sayede Evren ve Şahinkaya yargılandı, göstermelik de olsa “müebbet”le cezalandırıldı.
Ancak iktidarın “darbe alerjisi” duruma göre değişebiliyor. Komutanların, subayların, akademisyenlerin, gazetecilerin “muhtemel” darbe iddialarıyla hapishaneye girmesi desteklenirken, cemaat çatışmasından sonra yön değiştirildi.
Paralel yapıyla beraber yürünen yollar bir çırpıda silindi, şimdi Gülenciler “darbeci” diye anılıyor.
Sadece o mu? Hükümete kim itiraz edip sesini yükseltse, alakası olsun olmasın, “darbeci”. Son ve en çarpıcı örneği, Çarşı davası...
Darbesiz yapamıyorlar
“Darbe”siz yapamıyor, var olamıyor AKP... Artık darbeden kastedilen, askeri darbe değil. Kendi tabirleriyle “başarılarını kıskanan”, “Türkiye’nin gelişmesi”ni engelleyen, “çalışmaları”nın altında ne gibi işlerin döndüğünü ifşa etmeye kalkanlar, “darbeci” ilan ediliveriyor.
Hepimiz biliyoruz ki AKP’nin gerçekten darbelerle hesaplaşmak, bir daha olmasını engelleyecek siyasi bir iklim yaratmaya niyeti yok.
Olsaydı, Amasya’da işkencecilere açılan dava “zamanaşımı”ndan düşer miydi?
Olsaydı, YÖK kuvvetlenerek varlığını sürdürür, internetin kontrolü MİT’e bağlanır mıydı?
Olsaydı, Diyarbakır Cezaevi en azından bir “utanç müzesi”ne dönüştürülmez miydi?
Olsaydı, Gezi’de sokağa çıkanları “durdurmak” için Mecidiyeköy’de askeri araçlar bekletilir miydi?
Olsaydı, MGK yerinde durur muydu?
Şov değil, hayat
Ergenekon ve Balyoz davalarında hep söyledik: 12 Eylül zulmünü, faşist düzeneğini, kurumların tek elden yönetilmesiyle mücadele etmezseniz, hiçbir anlamı yok...
12 Eylül davası avukatlarından Ali Arif Cangı’ya göreyse “iki yaşlı generalin yargılanması” çok önemli:
“12 Eylül’ün mahkumiyet kararı, darbe eylemi dışındaki pek çok suçun (işkence, faili meçhuller, kaybetmeler, işinden etmeler) yargılanmasını kolaylaştıracak (...) Ama bu kendiliğinden olamaz. Yıllar sonra açılabilen ve mahkumiyetle sonuçlanan davayı önemsemekle olur, 12 Eylül davalarını toplumsallaştırmakla olur.”
Evet, 12 Eylül zihniyeti hayatta. Türkiye, üniversiteleri iğdiş edilen, basını susturulan, yargısı taraflı, vatandaşını ayrımcılığa tabi tutan, siyasi partiler ve seçim kanunlarıyla diktayı aratmayan bir ülke.
Siyasilerin, darbeyi şov malzemesi yapmasından ötesini talep etmek bize düşüyor. Yoksa bugün AKP, yarın başka bir siyasi iktidar, düşüncelerimizi, hayatlarımızı, haklarımızı ve hatta psikolojimizi bunca yıldır kemiren bu düzenekten sonuna kadar yararlanmayı sürdürecek.
NE ‘KESİK’MİŞ!
Fatih Akın’ın beklenen son filmi “The Cut”’ın filmekimi’nden çıkarılması, akla hemen sansürü getirdi.
İKSV, kararın politik olmadığını, filmin yurtdışı dağıtımcılarının talebi üzerine alındığını açıklamış.
Venedik Film Festivali’nde gösterilip Türkiye’deki festivalde gösterilmemesi nasıl bir “vizyon stratejisi’, anlamış değiliz.
Vizyon tarihi aralık ayına ertelenen “The Cut”, acaba başka “kesintilere” de uğrayacak mı, göreceğiz.
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları