“Bir musibet bin nasihattan yeğdir” derler ya, Türkiye nasihatlere hiç kulak vermediği gibi musibetten de anlamıyor. Yönetenlerin gözü, birbirini ezip yok etmek pahasına toplumun can sağlığını tehlikeye atacak kadar dönmüş durumda.
İnsanın gerçekten nutku tutuluyor. Deprem sonrası en çok tartışılan konu, İBB Başkanı İmamoğlu ile AFAD arasındaki “davet” tartışması oldu.
Deprem ve şehircilik uzmanları, hem gelecek depremlerin yol açabileceği felaketleri, hem buna hazırlıksızlığı vurgularken davet peşindeyiz, ne güzel!
Öyleyse her zamanki gibi el yordamıyla ilerlemekten başka çare yok. Düşünün, yıllardır yetkilileri ve toplumu uyarmaktan bıkmayan afet yönetimi uzmanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, yetkilileri deprem seferberliği ilan etmeye çağırdı. (İmza kampanyası için)
Binaların güvenliği çok önemli maddelerden biri, ancak daha hızlı ve etkin yapılabilecek başka ivedi işler var. Son bir araştırmaya göre halkın %77’si deprem anında ne yapacağını bilmiyor!
Prof. Kadıoğlu, bir saatlik eğitimlerin değil, esas beceri eğitimi yapılması gerektiğini vurguluyor. Mesela temel yardım bilgileri zorunlu olmalı, küçük yangınları nasıl söndürebileceğimizi öğrenmeliyiz.
ÇOCUKLAR NE KADAR GÜVENDE?
Haberleşmeden barınmaya, acil durum yollarının belirlenmesinden toplanmaya, yerel ölçekli hazırlık kritik önemde. Mahalle ve sitelerde “Yerel Afet Gönüllüleri” birimleri oluşturulmasını ve düzenli tatbikat yapılmasını öneriyor hoca; zaten Belediyeler bunu sağlamakla yükümlü.
Şimdiye kadar yapıldı mı, hayır.
Kadıoğlu’nun vurguladığı konulardan biri, afete hazırlık çalışmalarının el yordamı ya da kopyala yapıştır usulüyle değil, afet risk planlarına göre yapılması. Buradan benim çıkardığım, şimdiye kadar yapılan “çalışma”ların genelde göstermelik olduğu.
5.8’lik depremde bile yaşanan panik, hepimize ders olmalı. Ne oldu? Okullar ve işyerleri tatil edildi, herkes sokaklara döküldü ve kaos yaşandı. Afet sırasında okul, spor salonu gibi sağlam ve güvenilir yerlerde toplanmak yerine çoluk çocuk sokağa kondu.
1999 depreminin üzerinden 20 yıl geçmiş, biz hâlâ oturduğumuz ve çalıştığımız binaların, çocuklarımızın gittiği okulların sağlam olup olmadığını bilemiyoruz!
Dün Valilik, İstanbul’da hasar gören 29 okulda eğitimi durdurdu. Çocukların yaşayacağı çileyi kestirmek bir yana, taşınılan okulların sağlamlığı da ayrı mesele.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI’NA SORAN YOK MU?
Afete hazırlıksızlıktan ve cehaletten bahsetmişken, okullarda bu konuda ne yapılıyor dersiniz? Sorsanız, kağıt üstünde “deprem eğitimi” dört dörtlük. Ancak araştırmalar, eğitimin bu konuda son derecede yetersiz olduğunu ortaya koyuyor.
Halk Sağlığı uzmanları Ebru Ünal, Edip Kaya ve Hakan Altıntaş’ın 2018’de yayınladıkları makale (TÜRKİYE’DE ÖRGÜN EĞİTİMİN AFET EĞİTİMİ YETERLİLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ) MEB’nin ders programında yer alan ilk ve orta öğretim düzeyinde 44 ders incelenmiş.
Yangın, afet, göç, iklim değişikliği gibi afetler, ilkokulda hayat bilgisi, fen, sosyal bilgiler ve seçmeli bir ders olan “Şehrimiz”de kısmen işleniyor. Orta öğretimde ise biyoloji ve coğrafyada sadece doğal afetlere değinilirken afetlerin tehlike ve riskleri yeterince anlatılmıyor. Bunların hiçbiri bütüncül değil.
Ve söz konusu ünitelerin hiçbiri uluslararası kriterlere erişemiyor!
UNESCO ve UNICEF’in, 30 ülkenin okul müfredatlarındaki afet risk azaltımı konusu ile ilgili durumu saptadığı raporda interaktif öğrenme kısmında Türkiye, klasman dışı. Bir başka önemli sonuç, öğretmenlerin bilgisizliği ve kaynak yetersizliği çekmesi.
Peki kimse çıkıp şunu soramıyor mu:
MEB ve Japonya arasında 2011’de başlatılan “Okul Tabanlı Afet Eğitimi Projesi” ne durumda? 1 milyon öğretmene verileceği söylenen eğitimler ne oldu?
Asıl deprem vergileri nereye, ne şekilde harcandı?