Bir zamanlar askeri vesayete karşı bayrak açan yayınlar, darbelerin yıldönümlerinde yaşanan yıkımı, hak ihlallerinihatırlatırdı. Bu haber ve yorumlar, “Bakın çok daha demokratik bir Türkiye’de yaşıyoruz” demenin güçlü bir aracıydı.
Hatırlamak, neler olduğunu gençlere anlatmak, “bu acılar, kayıplar bir daha yaşanmasın” temennisini de içinde barındırdığı için önemli.
Büyük travmalara neden olan, acısı ve sonuçları çok taze 15 Temmuz darbe girişimini ayrı bir yere koyalım... Basında, amacına ulaşmış darbeler artık pek hatırlanmıyor. 28 Şubat’ın mağduriyetleri canlı tutulsa da nedense 12 Eylül darbesini anan pek kalmadı.
Oysa 12 Eylül düzeneğinin, Türkiye’nin bugüne gelmesinde payı büyük. Dünkü gazetelerde durum şöyleydi: Darbenin 38. yıldönümünü, merkez/iktidar medyasında sadece Star gazetesi 1. sayfadan “hatırlamış”.
Nuh Albayrak imzalı küçük haberin başlığı, “Amerika 12 Eylül günlerini arıyor”. Haberde şöyle denmiş:
“38 yıl önceki 12 Eylül darbesini iyi anlarsak, bugün ABD ile yaşadığımız sıkıntıların teşhisini de doğru koyarız.”
Doğru, ama eksik yazılmış. Şöyle düzeltmekte fayda var:
38 yıl önceki 12 Eylül darbesini iyi anlarsak, bugün Türkiye’de yaşanan sıkıntıların teşhisini de doğru koyarız.
“NETEKİM HEP AYNI” MI?
80 darbesinin komutanları, AKP iktidarında gösteri mahiyetinde mahkemeye çıksa da yaptıklarının cezasını çekmedi.
12 Eylül dönemine, ağır hak ihlalleri, başta Diyarbakır olmak üzere cezaevlerinde ağır işkence ve zulüm, idamlar, beyin göçü, eğitimin dincileştirilmesi damga vurdu.
Ekonomik, sosyal, kültürel, bilişsel; velhasıl her anlamda müthiş bir gerilemenin, çöküşün dönüm noktası oldu 12 Eylül.
Bugün okumayan, eğitimde hızla irtifa kaybeden bir ülkeysek, 12 Eylül’ün sayesinde oldu.
Sol ve demokrat kesimler dağıtılıp aşırı milliyetçilikle harmanlanan dincilik canlandıysa, 12 Eylül’ün sayesinde oldu.
Ekonomisi kırılgan, üretimden uzaklaşıp herşeyini ithal eder hale gelen, kamu kurumlarının neredeyse tamamını özelleştiren bir ülke olduysak, 12 Eylül sayesinde oldu.
Liste böyle uzayıp gidiyor. Ancak, 1980’lerdeki anti demokratik uygulamaların, hukuksuzlukların, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskıların uzantısının bugün, benzer şekilde yaşanmasını da 12 Eylül zihniyetine borçluyuz.
Yeni Yaşam gazetesi, dün “Netekim Hep Aynı” başlığıyla 12 Eylül dönemi ve son iki yılın bilançosunu çıkarıp yan yana yayınladı. Okuyunca dehşete kapılıyorsunuz.
12 Eylül’de idam ve işkencede ölümler vardı, ama bugün yok diye sevinemiyoruz. Zira MHP ittifakıyla birlikte idam, sık sık gündeme getiriliyor. İzlenen politikalar, toplumun bir kısmını yok saymaya, zulmetmeye yönelik.
47 GAZETECİYE AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET
Örneğin basın özgürlüğü alanında neler yaşandı? 12 Eylül’de birçok gazete kapatıldı, İstanbul gazeteleri 300 gün yayın yapamadı. Ancak 1 yıl sonra yayınlarına -ağır sansürün hükmünde olsa da- devam ettiler. Cezaevindeki gazeteci sayısı 31’di, pek çok gazeteci de hapis cezası istemiyle yargılandı. 1989'da 16 günlük gazeteye açılan dava sayısı 394’tü.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’de 200’e yakın dergi, radyo, gazete, TV kanalıkapatıldı. Kapatılmayan yayınlara, el konarak, satılarak diz çöktürüldü. Cumhuriyet örneğindeyse yayın çizgisini Saray’a şikayet edenler vakıf yönetimini ele geçirdi.
Bugün hapisteki gazeteci sayısı 170’lerde. BİA (Bağımsız İletişim Ağı) Medya Gözlem raporuna göre 315 gazeteci, köşe yazarı, yayın sorumlusu veya çizer, tüm ceza ve tazminat davaları kapsamında 47 ağırlaştırılmış müebbet, bir müebbet hapis, 3 bin 34 yıl yıl 6 ay hapis, 4 milyon 40 bin TL maddi veya manevi tazminat istemiyle yargılanıyor.
Ve böylesine ağır bir tablo yaşanırken bir takım gazeteciler hala birbirini suçlayarak, hedef göstererek, tüm günahların sorumlusu ilan edebiliyor.
Ne kadar yazık.