Erken evlenip anne olan bir kadın ne yaşar?
Mehveş Evin: Bir kadının erken yaşta evlenip çocuk sahibi olması, henüz kişiliğini, bir mesleki beceriyi geliştiremeden eve, dolayısıyla kocasına bağımlı yaşaması demek.
Kadın erkek ilişkileri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiç ihmal etmediği bir konu. Evliliklerin daha geç yaşta yapılmasından rahatsızlık duyduğunu açıklayan Erdoğan, evlilik dışı ilişkilerin de teşvik edildiğini düşünüyor.
Ona göre evlenmemek bir tercih değil; ya “evde kalmak” manasına geliyor ya da Batı’ya özgü bir ahlaksızlık...
Evlilik uzmanı Reis’e gelen tepkilerin çoğundaysa ekonomik koşullar öne çıkarılıyor: “İş bulamıyoruz, geçinemiyoruz, nasıl evlenelim?”
Elbette ekonomik koşullar, evliliklerin ertelenmesini etkiliyor. Ancak meseleyi düğüne, eve barka, çocuğa harcayacak parayla açıklamak yetersiz olur.
Erdoğan’ın nesli için 20’sine gelince evlenmek en doğal şeydi. Kadınlar için de çocuk yaşta evlenmek. Ve evlenir evlenmez birkaç çocuk yapmak. En son annelerimizin nesli için bu geçerliydi.
Erdoğan ve muhafazakarlar korosu, hala herşey kendi yaşadıkları gibi olsun istiyor. Sosyal değişimin farkındalar. Muhafazakar ailelerin bile taleplerinin değişmesi, çok rahatsız ediyor.
Bu konuda konuşması gereken birileri varsa, o da benim gibi erken evlenen kadın ve erkekler.
18’DE EVLENDİM 23’TE AYRILDIM
18 yaşında evlendim. 19 yaşında anne oldum.
Neden ve nasılı, uzun ve çetrefilli bir hikaye. Hayati kararları neden bu kadar erken verdiğimi yıllarca sorguladım.
Nikâh masasına oturma mecburiyetim yoktu. Ailem, sosyal sınıfım, yaşadığım kente ve dönemin ruhuna göre benimkisi radikal, alışılmamış bir hareketti. Bütün arkadaşlarım gibi ben de daha üniversiteye yeni girmiştim ve öncelikle meslek sahibi olup çalışmayı planlıyordum.
Buna rağmen 6 ay tanışıklığın sonunda evlendik. Evliliğin başta ben, herkesi çok mutsuz ettiğini idrak ettiğimde kucağımda bebek vardı.
Aile büyükleri ve avukatların tavsiyeleri ve çabaları, “dayanmam, sabretmem” yönündeydi. Üniversiteyi bitirene kadar sabrettim.
23 yaşında çocuğumla evden ayrılıp annemin yanına sığındım. Çalışmaya başladım. Başta çok zorlansam da çok şükür, o günden beri de kendi geçimimi sağladım, kimseye muhtaç olmadım. Eşimin varlıklı ailesi de çocuğumuzun eğitim masraflarını karşıladı.
Ne yazık ki her genç kadın, benim kadar şanslı değil. Üniversiteyi bitirebilmeyi, sonra gazetecilik gibi bir mesleğe başlayıp sürdürebilmeyi, annemin maddi manevi desteğiyle başarabildim.
Aslan gibi bir oğlum var, onunla gurur duyuyorum. Yine de onu daha mutlu, sağlıklı bir ailede büyütmeyi isterdim.
Bu yüzden herkese verebileceğim en değerli tavsiye, aceleyle evlilik kararını vermemek. Yaşınız ne olursa olsun.
İKİ İNSAN BİRBİRİNİ İYİ TANIMASIN, AMAN ÇOK RİSKLİ!
Araştırmalara göre insan beyninin muhakeme yetisi ancak 22 yaşında tam olarak gelişiyor.
18 yaşında reşit oluyor, fiziksel, sosyal, zihinsel olarak “büyümüş” sayılıyorsunuz. Ancak olayları değerlendirme becerisi tam oluşmuyor.
Oysa evlilik, hele çocuk sahibi olmak, aile kurmak, büyük sorumluluk. Bir kadının erken yaşta evlenip çocuk sahibi olması, henüz kişiliğini, bir mesleki beceriyi geliştiremeden eve, dolayısıyla kocasına bağımlı yaşaması demek.
Mesele erken evlenmekten ibaret değil: Hangi yaşta olursa olsun, hızla nikâh kıyma kararını vermek, karşındaki insanı yeterince tanımadan, bilinmezliklerle dolu bir maceraya atılmak demek... Etrafımda gördüğüm sayısız örnek, “yıldırım nikâh”ın hüsranla sonuçlandığını doğruluyor.
İnsanlar ancak zaman içinde, farklı ortamlarda, koşullarda birbirini tanıyabiliyor.
Ancak Erdoğan gibi muhafazakarlar için iki cinsin birbirini tanıması riskli, çünkü birbirlerinden hoşlanmayabilir, ayrılabilirler. Bu nedenle özellikle kadın aklı başında değilken evlensin, çocuk doğursun... Sonra hiçbir yere kıpırdayamaz, anlayışı hakim.
Oysa sağlıklı bir ilişki; fonksiyonel, mutlu bir aile için tarafların birbirini iyi tanıması ve belli bir olgunluğa gelmesi şart.
KİMSE BOŞANMA KARARINI KOLAY ALMIYOR
Muhafazakârların anlamadığı şu:
Büyük çoğunluk, birdenbire evlilikten sıkılıp özgür olmak istediği için değil, eş olarak seçtiği kişinin yanlış bir seçim olduğunu anladığında ayrılmayı düşünüyor.
“Şiddetli geçimsizlik” denen şeyin ardında bazen psikolojik, bazen ekonomik, bazen fiziksel şiddet veya hepsinin karması var. Öyle sıradan uyumsuzluklar, yanlışlar, ayran gönüllülüklerden ibaret değil ayrılıklar.
Kimse, hele çocuk sahibi olan çiftler, öyle kolay kolay boşanma kararı almaz, alamıyor.
“Yok geç evleniyorsunuz, yok üç çocuk yapın, yok boşanmayın” diye ahkam kesenler, aslında bunları biliyor.
Dini gerekçeleri, ahlakı öne sürüyorlar. Çünkü asıl dertleri, yüzyıllardır ellerinde olan gücü kaybetmekten korkmaları. Kadınların özgürleşmesi, kendi hayatını kurabilmesi, kararlarını verebilmesi, onlar için büyük tehdit.
Çocuk yaşta evliliği teşvik etmelerinin sebebi bu.
Küçük kadınlar uysaldır. Kolayca boyun eğer, korkar, çekinir. Dünyayı tanımaz, hayatta ne istediğini bilmez. Bu yüzden kolayca manipüle edilebilir.
Yanlış bir ilişki yaşadığını, çok geç olduğunu anladığında muhtemelen birden çok çocuğu vardır. Bu defa ne madden ne manen yerinden kıpırdayabilir. En azından çocuklarım büyüsün, eğitimlerini tamamlasın, der. Ama pek az ilişkide işler düzelir; hele şiddetin olduğu yerde daha da kötüleşir. Pek çok kadın cinayetinde de bu hikâyeleri tekrar tekrar duyuyoruz maalesef.
Özgür cinsellik, muhafazakârların en büyük korkusu. Keşke asıl korkuları, sağlıksız bir ailede büyüyen sorunlu çocuklar, mutsuz ve acı çeken insanlar olsa.
Hızlı ve erken evlilikler, arzu ettikleri dünyayı yaratmayacak. Aksine, zorladıkça ters tepecek. Erken evlenmeyi dayattıkça şiddet de boşanmalar da artacak. Çok çocuk yapmak, evlilikleri kurtarmayacak.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları