loading
close
SON DAKİKALAR

GDO, tarımda verimi değil kârı arttırıyor

Mehveş Evin
Tarih: 05.12.2012

Mehveş Evin, Çağın etkin düşünürlerinden Raj Patel açlık sorununu konuştu...

Akademisyen, gazeteci, aktivist ve yazar Patel, çağımızın en etkin düşünürlerinden sayılıyor. Hatta kimileri ona “mesih” bile diyor! Patel bu tip yakıştırmaları kibarca reddetse de ilgiden şikayetçi değil. Milano’da uluslararası medyanın büyük ilgisini çeken Patel’le ağır meseleleri konuştuk...

* Dünyadaki açlık sorunuyla baş edebilmenin binlerce çözümü var, diyorsunuz. Peki neden ciddiye alınmıyor?

Her şeyden önce bu çözümler, kamu yararına olan bilim yöntemleri o kadar kâr ettirmiyor. Polikültür, tahılda nitrojen sabitlemek gibi yöntemler çılgın para kazandırmıyor. Karar vericiler böyle teknikler için gereken yeterli eğitimi, altyapıyı sağlamıyor. Oysa elimizde, bu tekniklerin özellikle kıtlık zamanlarında çok işe yarayacağına dair kanıtlar var. Kimse iklim değişikliğiyle mücadele etmek için yeterli çabayı göstermiyor. Bu, çocuklarımıza hakarettir.

* Bu tavır, küresel mi?

- Evet... ABD’nin iklim değişikliğiyle ilgili tutumuna bakın; patetik. Bizler elimizden geldiğince anlatmaya çalışıyoruz. Şirketleri, işlerin yapılma biçimini değiştirmek zorundayız. Şu andaki kriz, dünyadaki derin politik krizin sadece semptomu.

* Occupy hareketi de bununla ilgili. Dünyanın sorunlarıyla baş edebilmek için sistemi değiştirmeliyiz, deniyor. Bu mümkün mü? Bizler ne yapabiliriz?

- Hatırlayın, 20. yüzyılın büyük sosyal değişimleri insanların katılımıyla, onların vizyonlarıyla gerçekleşti. Yaşamak istedikleri dünyayı anlattılar. Sosyal değişim hareketlerinin başarılı olmasındaki en önemli nokta, insanların bir gün bunların gerçekleşebileceğine dair inancıydı. Ve bunlar sıradan insanlardı... Bence bizim gündelik hayallerimiz, aslında yaşamak istediğimiz dünyayı yansıtmıyor. Daha ziyade neyi satın almak istediğimiz üzerine kurulu...

Kadına şiddet artıyor

* Konformizm de var tabii...

- Evet, var. Siyaset, daha iyi bir dünya için hayal kurmayı içermiyor. İklim değişikliği sorunu, geleceği nasıl hayal ettiğimizle ilgili aslında... Yemek, gezegenin geleceği gibi konulara gelince insanlar, sıfır karbonlu bir gelecek kurmakta birleşiyor. Bence çocuklarımızın geleceği ve yeterli yiyecek sağlamak için yavaş yavaş bu noktaya geliniyor.
Çoğunlukla ışığı kapat, daha az araba kullan, bisiklete bin, yerel ve sürdürülebilir gıdayla beslen türünden tavsiyeler dinliyoruz. Bunlar çok önemli, ben de uygulamaya çalışıyorum. Ancak bu sistemi değiştirmek değildir, sisteme uyum sağlamak oluyor. Daha büyük hayaller kurmamız gerekiyor.

* Çalışmalarınızda kadına şiddetin iklim değişikliğiyle bağlantısına da atıfta bulunuyorsunuz... Türkiye’de de kadına şiddet sorunu büyüyor.

- Türkiye bu konuda yalnız değil, dünyanın pek çok yerinde kadına karşı şiddet artıyor... La Via Campasina (Uluslararası Köylü Hareketi), ev içi şiddetle birlikte -ki korkunç ve salgın boyutlarda- yapısal şiddete karşı da kampanya yapıyor... Eğer kız çocuğu olduğun için okula gönderilmiyorsan, ürününü pazarda satamazsın... Bu da geleceğine karşı bir şiddettir! ABD gibi endüstriyel ülkeler atmosferi kirletiyor diye göç etmek zorunda kalıyorsan, bu da şiddettir.

Şiddette seviyeler vardır. Ama sonuçta şiddettir, sömürüdür. Campasina’nın mesajı çok önemli: Adil bir toplum yaratmak için fiziksel ve yapısal şiddeti sona erdirmemiz gerekiyor. Temel demokrasiden bahsediyorum. Bu, özellikle savaşılması gereken bir konu.

* Göç de bununla bağlantılı. Köyünde geçinemeyen, büyük şehre geliyor. Ama burada da geçim sıkıntısı yaşıyor...

- Neden çiftçiler kendilerine yetecek geliri kazanamıyor, geçinemiyor? Çünkü sattığı ürünün fiyatı çok düşük. AB mesela en temel ürünler için sübvansiyon koyuyor. Çiftçiler bundan yararlanamıyor. Cevap, sübvansiyonu kaldırmak mı? Bence her çiftçinin desteğe ihtiyacı var. Çünkü dünyanın yiyeceğini onlar sağlıyor. Eğer doğru koşullarda tarım yaparlarsa, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli rolleri var.

* Öyle ama kim çiftçinin ne dediğini dinliyor ki?

- Tam da bu yüzden dayanışmaya ihtiyaç var: Yiyeceği tüketenle, üreten arasında... Bu ürünleri yetiştirenlerle tüketenler arasında yeni bağların geliştiğini görüyoruz. La Via Campasino, Slow Food bunlara örnek.

Kucakta yemek yiyoruz

* Modern dünyada doğal gıdalarla beslenmek giderek zorlaşıyor... İnsanlara bu gidişatı nasıl anlatacağız? Alışkanlıklarını nasıl değiştirecekler?

- Peki sizce alışkanlıklar neden değişir?

* Hayat değiştiğinde... Artık şehirlerde yaşıyoruz, marketten alışveriş yapıyoruz, yiyeceğimiz, yaşam tarzımız değişiyor...

- Evet, tek bir neden değil, kompleks bir durumdan bahsediyoruz. Gıdanın çocuklara pazarlanma biçimi mesela... Geleneksel yemekten ne kadar uzak. Süpermarketler, iş hayatımız... Bir yerden diğerine koşarken kucağımızda yemek yer olduk. Bu kapitalizmin tezahürü, saat be saat sömürülmenin sonucu. Slow Food organizasyonunu çok değerli buluyorum. İtalya’da tarımda çalışanların ücretleri değişti, çalışanlar iki saat öğlen paydosu yapabiliyor. Yemek yiyip bunun tadına varabiliyorlar. Bu tip değişimler yapılabilir. Öte yandan ABD’de kısıtlı bir geliriniz varsa isteseniz bile geleneksel yiyeceklerle beslenemezsiniz. Çünkü pahalı. O zaman yiyeceği ucuzlatmayalım, en fakirin gelirini artıralım. Bence çözümün bir parçası da bu...

GDO için bize bakın

* GDO’lar konusunda Türkiye’de tartışmalar sürüyor... Henüz yasak ama kuvvetli bir lobi var. Sizin tavsiyeniz nedir?

- Şunu bilmelisiniz: ABD vatandaşları büyük bir bilimsel deneyin parçaları şu an. Uzun vadede ne çıkacağını henüz bilmiyoruz. Bu tohumları üreten firmaların çevresel etkilere bakmadan büyük kârlar elde ettiğini biliyoruz. Daha verimli olacak diyorlar, ama baktığımızda geleneksel tarımla aynı miktar ürün alınıyor. Süper tohumlar var mesela... Şimdi Agent Orange’a (ABD’nin Vietnam’da kullandığı yaprak dökücü bir kimyasal) karşı geliştirilmiş bir üründen bahsediyorlar. Delice bir şey var burada! Gideceğiniz yol budur, ABD’nin haline bakın.

Asıl soru şu: Monokültüre bağımlı olmayan bir tarım biçimi var mıdır? İklim değişikliğiyle mücadelede daha etkili, mesela daha az su kullanılan, daha az karbon salımı gerektiren tarım biçimi nedir? Cevap, evet var.

* Geleneksel tarım mı?

- Aslına bakarsanız çok sofistike yeni yöntemler var. Küba, polikültürde çok gelişti. Ama yine çok kazançlı olmadığı için bunun için lobi yapana rastlamazsınız. Kimse polikültür yaptığı için Bentley’e binmiyor... Buna karşılık, genetik modifikasyon yapılan ürünlerle uğraşan pek çok kişi Bentley’e binebilir! Genetiği değiştirilmiş ürün üretenlerin yüzde 99’un içinde olmadığını unutmayın...

868 milyon aç 1.5 milyar obez!

İtalyan gıda markası Barilla, Milano’daki Bocconi Üniversitesi’nde 2009’da kurduğu think tank’te dünyadaki gıda ve beslenme sorunlarını araştırıyor. Amaç, gıda ve beslenmeyle ilgili sorunların ekonomik, siyasi, sosyal ve çevresel faktörleri analiz etmek.

Barilla Center for Food and Nutrition (BCFN) adlı kuruluş, Gıda ve Beslenme Forumu’nun dördüncüsünü geçen hafta düzenledi.

Dünya çapında politikacı, akademisyen ve sivil toplum liderleri iki gün boyunca dünyanın en can yakıcı sorunlarını tartıştı.

Başlıklar üç grupta toplanıyor:

1. Açlık sınırında 868 milyon insan yaşıyor. Buna karşılık 1.5 milyar insan obez! Her yıl dünyada açlıktan ölenlerin 
sayısı 36 milyon. Fazla yemekten ölen ise 29 milyon...

2. Dünyada üretilen tahılın yüzde 6’sı bioyakıt üretimi için kullanılıyor.

3. Üretilen gıdanın yüzde 30’u çöpe atılıyor. İçecek temiz su bulamayanların sayısı ise 1 milyar.

Lüfer de forumdaydı

Foruma katılan konuşmacılar arasında Raj Patel ve Lester Brown gibi dünya çapında tanınan aktivistlerin yanı sıra, iklim değişikliği paneli üyesi Prof. Riccardo Valentini, eski ABD Gıda ve Tarım Bakanı Dan Glickman, Avrupa Komisyonu Sağlık Direktörü Paola Testori Coggi gibi önemli isimler de vardı. Konu gıda ve beslenme olduğundan bilim insanları, cerrahlar, onkologlar ve çocuk hastalıkları uzmanları da katıldı foruma.

“Gıdanın İletişimi” başlığıyla yapılan panelde ise Türkiye’den de bir konuşmacı vardı: Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucusu Defne Koryürek, lüfer kampanyasını anlattı.

Modern mesih mi?

* “Share International” adlı dini grup, Raj Patel’i “Colbert Report”ta seyrettikten sonra yazarın Buda’nın reenkarnasyonu, bekledikleri kurtarıcı “Maitreya” olduğunu açıkladı. Patel ise insanların dini liderleri değil, kendilerini dinlemesini savunuyor...

* Oxford’da felsefe, siyaset ve ekonomi okuyup London School of Economics’te masterını tamamlayan Patel, doktorasını Cornell Üniversitesi’nde “Gelişim Sosyolojisi” üzerine yaptı.

* Dünya Bankası, Dünya Ticaret Organizasyonu ve BM’de akademisyen olarak görev aldı. Ancak bu organizasyonları açık açık eleştirmekten kaçınmadı. Ayrıca 1999’daki Seattle protestolarının organizatörlerinden.

* 2008’deki kitabı “Stuffed and Starved: The Hidden Battle for the World Food System- Tıkınmış ve Aç: Dünya Gıda Sistemindeki Gizli Savaş” ile NYT bestseller listesine giren Patel’in son kitabı “The Value of Nothing-Hiçbir Şeyin Değeri”.

* Kitaplarından anlaşılacağı gibi dünyadaki fakirlik, açlık ve eşitsizlik konularını ele alıyor.

Az yiyen hasta olmaz

Prof. Umberto Veronesi, İtalya’nın saygın onkologlarından. Aynı zamanda BCFN’in danışma kurulundaki pek çok akademisyenden biri. Prof. Veronesi’nin konuşmasından bazı notlar:

* Araştırmalara göre ne kadar çok yerseniz, o kadar hastalığa (kansere) yakalanma riski artıyor.

* Gıda bir taşıyıcıdır; her türlü kirli maddeyi vücudunuza taşır. Hava gibi vücudunuza girip çıkmaz. Kalıcıdır.

* Tabii ki ne yediğiniz önemli. Asıl mesele, bu hastalıkları nasıl önleyeceğiniz.

* Yüzyıl başında her 30 insandan biri kanserdi. Şimdi bu oran 1/3’e çıktı. Yiyeceğin kalitesinin düşmesine paralel bir gelişme bu.

* Giderek şuna ikna oluyorum: Hepimiz vejetaryen olmalıyız. Bağırsak kanserinde en önemli etkenler arasında çevresel etkiler ve yoğun et tüketimi geliyor.

* 1 kilo et için harcanan su, ulaşım, yem masrafını ve tabii ki hayvanlara uygulanan adil olmayan muameleyi düşünün... Herkese yetecek yemek var bu dünyada, ama canlı hayvan stoklarıyla değil!

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları