Tarih:
01.06.2015
Haziran
Mehveş Evin; Yaz, geldiğini Haziran’da belli eder...
Yaz, geldiğini Haziran’da belli eder... Gündüzler uzar, kışlıklar rafa kalkar, çiçeklerin başdöndürücü kokusu insanı hiç yoktan mutlu eder. Haziran, gündelik hayatın yükünü unutturur.Haziran’ın hepimiz için anlamı artık daha farklı. 2013 yılında 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece itibariyle, dünya görüşümüz, hayattan ve siyasetçilerden beklentimiz, geri dönülmez biçimde değişti.
Sadece bir gazeteci olarak değil, bir vatandaş olarak “Gezi Parkı direnişi”ne tanık olmak, benim için olağanüstü bir tecrübeydi .
O günleri yaşayamamış olanlara, uzaktan bakıp kafadan senaryo yazanlara, parktan sokağa taşan dayanışma ve birlik ruhunu paylaşamamış olanlara acıyorum.
Evet acıyorum, çünkü tarihe şahit olma imkanını kaçırdılar. Birbirini hiç tanımayan, farklı inanç, milliyet ve sosyal sınıftan gelen insanların kucaklaşmasını kaçırdılar. Korkunun nasıl yenilebildiğini, gülerek sorunların üstesinden gelmeyi kaçırdılar.
Bu nedenle korkunun esiri oldular.
Gerçek ‘Yeni Türkiye’
Gezi’ye şahit olmayanlar, uzaktan “takip” edenler ne empati kurabiliyor, ne de anlam verebiliyor. Bu nedenle “darbe girişimi” dediler, “ayakkabılarıyla camiye girdiler” diye karalamaya çalıştılar, taraftardan öğrencisine halkı suçlu ilan etmeye çalıştılar.
Sokağın sesine sırt çevirip bildiklerini yapmaya devam etmeye çalışsalar da tutmadı.
Gezi’den beri Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. “Yeni Türkiye”nin işaretini veren asıl Gezi’ydi:
Genç, yaşlı, kadın, eşcinsel, Alevi, Kürt, laik, dindar, öğrenci, akademisyen, varoş, kentli, birleşti.
Birbirlerinin farklılıkları değil, ortaklıkları üzerinden birarada yaşamayı öğrendiler. Ele ele tutuşmayı, yere düştüklerinde birbirlerine yardım etmeyi, beraber gülüp ağlamayı, hiçbir maddi ve siyasi çıkar olmadan birarada “durmayı” öğrendiler.
Birbirine küfrederek değil, anlamaya çalışarak yaşamanın daha güzel olduğunu keşfettiler.
“Yeni Türkiye” işte buydu. Kavga, hukuksuzluk, rant, otoriterlik ve düşmanlık üzerine değil, barışçıl bir Türkiye özlemi...
Türkiye’de milyonların sokağa döküldüğü Gezi direnişi ve devamında hep bir bit yeniği arandı.
Fakat bu konuda pek mahir olan devlet bile hiçbir şey bulamadı.
Dönüşüm devam ediyor
Herkes evlerine çekildikten sonra “şimdi ne olacak?” sorusu çok soruldu. Böylesine büyük bir toplumsal bir olayın siyasette yankısı olmazsa hiçbir anlamı olmayacağı söylendi.
Ama Gezi, ana akım siyasetin dışında kendi dinamiğini yarattı. Kolektifler, mahalle dayanışmaları kuruldu.
Validebağ ve Yırca direnişi, Kuzey Ormanları Savunması’nın çabaları, çevre ve insan hakları konusundaki hassasiyetin artması büyük kazanımlar .
Siyasetebüyüketkisi oldu Gezi’nin: İktidar, otoriterlik dozajını iyice artırırdı.
Barış sürecini korumak için Gezi’yle arasına mesafe koymaya çalışan BDP; HDP’ye dönüşerek Gezi ruhunu siyasi söyleme dökmeye en çok yaklaşan parti oldu.
CHP ise hantal yapısından kurtulmak için önemli adımlar attı. Artık iktidarın söylemine cevap vererek değil, kendi gündemini yaratarak halka hitap ediyor.
Oy ve Ötesi, çok önemli bir sivil hareket başlatarak sandık güvenliğine sahip çıkıyor. Düşünsenize, hangi ülkede insanlar “oylarım çalınmasın ” diye bu çapta örgütlenme ihtiyacını hissediyor?
Bunların hiçbirini hayal dahi edemezdik. Oldu.
Çok daha güzeli olacak çünkü; bu daha başlangıç !
Gezi’den sonra medya
Taraflı, haber yerine propaganda yayını yapan medyaya tepki büyük. Gezi’nin yalancıları, dezenformasyon kanalları her gün tirajlara, izlenme payına baktıklarında cezalarını alıyor.
Sosyal medyayı kontrol etme girişimleri tutmadı. DNS ayarlarını değiştirmek, izlenme ve dinlenmeye karşı önlemler almak için vatandaş kendi becerilerini geliştirdi.
İnterneti kullananlar için ana haber kaynağı artık alternatif ve dijital medya. Ana akım çoktan kaybetti.
Ak koyun kara koyun ortaya çıktı. Demokraside, insan haklarında, eşitlikte, şiddet karşıtlığında, habercilikte kim nerede duruyor, herkes biliyor. Yalan söylemek, kandırmak, artık daha zor!
Mehveş Evin-Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları