Tarih:
20.08.2014
Heykel krizi ve barış süreci
Mehveş Evin; Mahsum Korkmaz heykeliyle tartışılan Diyarbakır’ın Lice ilçesine Temmuz’da gittim...
Mahsum Korkmaz heykeliyle tartışılan Diyarbakır’ın Lice ilçesine Temmuz’da gittim... O günlerde, en az beş-altı metre yüksekliğindeki heykelin üzeri örtülüydü. Uçsuz bucaksız topraklarda, çok uzak yerlerden de göründüğünü tahmin etmek güç değildi.Haberlerde kısaca “Lice” deniyor ancak, heykelin bulunduğu yere gitmek için anayoldan ayrılıp, irili ufaklı köylerin sıralandığı kilometrelerce yolu kat etmeniz gerek.
Bu köylerden biri, geçen yıl kalekol protestoları sırasında askerlerin ateş açması sonucu Medeni Yıldırım’ın öldürüldüğü Kayacık köyüydü...
Hatırlarsanız Lice, bu yıl da kalekol protestolarıyla sarsıldı:
Haziran’da kalekol ve baraj inşaatına karşı 15 gün kamp kuran, yol kapatan halka düzenlenen askeri operasyonda iki kişi öldü, biri ağır yaralandı.
Barışın iki tarafı var
Olaylar, barış sürecine daha fazla zarar vermesin diye Lice’deki kalekol inşası durduruldu.
Ancak 15 Ağustos’ta heykelin açılışı basına yansıyınca kıyamet koptu... Dün, “suç eşyası” sayılan heykelin yıkımı için askeri operasyon düzenlendi. Ve bir genç daha başına saplanan kurşunla hayatını kaybetti.
Ankara’nın doğusuna gitmemiş olanlar için bu haberlerin dehşet verici olduğunu tahmin ediyorum.
Ancak barış sürecinin sadece askerin değil, PKK’lıların ve Kürtlerin ölmemesi için de yapıldığını...
Bunun için ateşkes ilanının yeterli olmayacağını...
Ve barışın “iki tarafı” olduğunu, artık anlamak gerekiyor.
Son 6-7 yıldır sık sık güneydoğuya gittiğim, farklı şehirlerde farklı insanlarla konuştuğum için şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Hayat hızla değişiyor. Kürt halkı, çatışma ve gerginliklere rağmen, bu değişimden genel olarak memnun.
Eski Türkiye refleksi
Düşünsenize, 15 yıl önce siyasiler “Kürt” lafını bile ağzına alamazken “Kürdistan” diyebilmiş bir Başbakan- seçilmiş Cumhurbaşkanı var.
Ancak Kürtler, genel olarak barış sürecine güvenmiyor .
Kalekol çatışmaları gibi heykelin yıkımı da Kürtlerin güven krizini büyüten , daha kötüsü barışı tehlikeye atan “eski Türkiye” refleksleri . Bu reflekslerle nereye geldiğimizi anlatmaya herhalde gerek yok...
Lice’nin Yolaçtı köyündeki bir tepede bulunan, Kürdistan bayraklarıyla süslü PKK mezarlığı ve heykeli, herhalde devletten gizli yapılmadı.
Eğer barışta samimiysek ve tekrar savaş haline dönmek istemiyorsak... Artık bazı gerçekleri konuşmanın, eski hataları tekrarlamamanın zamanı geldi de geçiyor.
“Habur krizi”nin ikincisi, heykelle yaşanmasın. Zira barışın daha fazla zaman kaybetmeye tahammülü yok.
STIGLITZ İSTANBUL’DAYDI
New York’taki Columbia Üniversitesi’ne bağlı eğitim kuruluşu “Columbia Global Centers”ın İstanbul’daki merkezi, bu hafta gazetecilik üzerine atölye ve paneller düzenliyor. Bugünkü panelde konuşmacıydım ama rahatsızlığım nedeniyle katılamadım.
Etkinliğin onur konuğu ise Joseph Stiglitz’di. Yıllardır takip ettiğim, ekonomi Nobel’i almış yazarın Prof. Anya Schiffrin’le söyleşisini de kaçırdım. “100 Yılda Araştırmacı Gazetecilik” adlı kitabı yeni çıkan Schiffrin, bu minvalde sorularını meslektaşına yöneltti.
Medyanın ekonomik büyüme, iyi yönetim ve hükümetin güvenilirliği üzerindeki rolü tartışan ikilinin konuşmasından basına yansıyan tek haberse Cumhuriyet’teydi. Ezcümle, cari açık nedeniyle yolun sonuna geldiğimizi söylüyor Stiglitz.
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları