İktidarın kutuplaştırıcı dili, muhalefetin savunma hattı
Mehveş Evin: Kutuplaştırma, düşman yaratma derken Gezi’den Sözcü’ye, Portakal’dan Akpınar’a uzanan son 'kampanya', Erdoğan’ın (ve AKP-MHP bloğunun) stratejisini anlamak açısından önemli.
Her seçim arefesinde olduğu gibi tansiyon delicesine yükseliyor. Yerel yöneticinin kim olacağı, ne yapacağını, vaatlerini konuşmaktan çok, iktidarın kutuplaştırıcı dilini ve muhalefetin buna nasıl karşılık verdiğini (ya da veremediğini) konuşuyoruz.
Kutuplaştırma, düşman yaratma derken Gezi’den Sözcü’ye, Portakal’dan Akpınar’a uzanan son “kampanya”, Erdoğan’ın (ve AKP-MHP bloğunun) stratejisini anlamak açısından önemli.
İktidarın, muhalif her düşünceyi, fikri, eleştiriyi; giderek yükselen ve farklı kesimlere de sıçrayacak şekilde hedef alıp “suç” ilan etmesinin arkasındaki nedenleri düşünürken “Beni sevmeyen ölsün” diye yazmıştım.
Ancak, iktidar “beni sevmeyen ölsün (yok olsun)” derken, aynı zamanda “beni sevmeyen sizi de sevmiyor(yok olmanızı istiyor ve yok sayıyor)” diyor. Gazeteci-yazar Kemal Can’ın bu tespitini ıskalamamak gerek.
Zira düşman yaratma ihtiyacı ve kutuplaştırmanın derinleşmesini tartışırken “Bunları yapıyorlar, çünkü muhalefetten, toplumun tepkisinden korkuyorlar” diye açıklamak yeterli değil...
"BENİ SEVMİYORLAR, SİZİ DE SEVMİYORLAR"
Can, Erdoğan’ın yerel seçime giderken de “Beni indirmek istiyorlar, çünkü beni sevmiyorlar. Çünkü sizi sevmiyorlar. Tercihlerinizi beğenmedikleri için beni indirmek istiyorlar” diyerek seçmenini konsolide ettiğini düşünüyor.
Tabii başka dinamikler de var...
Muhalefet bloku (CHP-İYİ) istediği kadar “savaşmıyoruz, seçime gidiyoruz” dese ve sessiz kalarak “bu oyuna dahil olmama”ya çalışsa da olmuyor.
Peki muhalefetin yapabileceği hiçbir şey kalmadı mı?
Yerel seçimlere nasıl bir havada gittiğimizi, iktidar bloğuna karşılık muhalefetin ne yaptığını ve yapabileceğini ARTI TV’nin bu haftaki Söz Bizim programında konuştuk.
Kemal Can, siyasi iletişim uzmanı Gülfem Saydan Sanver ve siyaset bilimci Prof. Dr. Ayşen Uysal’ınyorumları benim için fevkalade zihin açıcıydı.
Önümüzdeki üç ayda –ve muhtemelen daha uzun vadede- bunları çok konuşacağımız için birkaç başlığı aktarmak istiyorum.
NASIL BİR ATMOSFERDE SEÇİME GİDİYORUZ?
- Temel noktalardan biri, iktidarın kendi seçmenini konsolide etmek için uyguladığı kutuplaştırma. CB seçimine girerken AKP-MHP ittifakıyla milliyetçi söylem ağır bastı. İki tabanın seçmenini yaklaştıracak dil ve duygu hakimiyeti bu şekilde kuruldu. Yerel seçimde de böyle olacak.
Her şeyi vatanseverlik, vatan hainliği çevresinde sundukları zaman muhalefet çok zorlanıyor. Çerçeveyi Bahçeli çizdi: Üç büyükşehrin kaybedilmesi, rejimin tartışılması demek. (Gülfem Saydan Sanver)
- İktidar atmosferi belirliyor, domine ediyor. Onun kurduğu ritim, sınırlar belirleyici oluyor. Erdoğan oyunu belirliyor, sertliğinde söylemiyorum. Onun da mahkûm olduğu bir oyun var. İktidarın savunulması gibi bir mecburiyeti var... Sadece muhalif seçmeni değil, kendi seçmenini de cendereye alan bir durum: “Ben gidersem siz de kaybedersiniz” sıkışması, iktidarın kendi seçmeni açısından da bir mahkûmiyet. (Kemal Can)
- Kutuplaşmayı keskinleştirecek, besleyecek söylem ve olaya ihtiyaç duyuluyor. Düşman tanımı muhalifle özdeşleştiriliyor. İktidar oyunu kurarken yeni düşman ihtiyaçlarını taşıyor. Mevcut yapı içinde Kürtler, Sarı Yelekliler ve Gezi ön plana çıkarılıyor. Tüm bunlar, muhalefetin siyaset dışı bırakılmasına yarıyor.
İktidar, hizmet esaslı kampanyadan beka esaslı kampanyaya geçiş yaptı. Muhalefetin dilini çok sınırlayan bir politik ortam yaratıyor, buna hapsolmuş muhalefet var. Ve buradan çıkmak için çok istekli görünmüyor. (Prof. Ayşen Uysal)
İKTİDAR VE MUHALEFET BLOKU: STRATEJİLER NE?
- Yerel seçimde adaylar önemli, ama yeterli değil. Kutuplaşma böyle bir boyuta gelince adaylar bu dinamikten çıkamıyor. Gündemi o kadar yoğun tutuyorsunuz ki seçmen de kendi şehriyle ilgilenemez hale geliyor. Cumhur İttifakı, meseleyi yine Erdoğan’ın onaylanmasına getirecek. Muhalefetin buna mahal vermemesi gerekiyor. Ancak “CHP-HDP eşittir hainlik” denklemine karşılık söylem üreteceğine kendisini uzak tutmaya çalışıyor. Halbuki, Kürt seçmenin oyları İstanbul ve Akdeniz havzasında çok belirleyici olacak...
Ürkek, korkak davranılmaması gerek. Seçmene doğrudan anlatmanız lazım. İktidarın sözcükleriyle, tanımlamalarıyla seçmene bir şey iletemezsiniz. Kendi sözlüğünüzü oluşturmalısınız. Üstelik her seçimde bunları konuşuyoruz. Seçmen öndekine oy veriyor, takip edene değil.
Muhalefetin, savunma mekanizması içinde seçmen arttırmasının yolu yok. (GSS)
- Temel alanda çiti çizen, iktidar. Muhalefeti kabul sınırlarına itiyor. Sanki yazılı sınavı geçerse mülakata katılacak öğrenci psikolojisiyle hareket ediyor muhalefet. Başarılı olamıyor, olma şansı da yok. Savunmayla ikna edemezsiniz... Muhalefette birbiriyle yan yana gelmesi gelmesi zor grupları ayrıştıran bir süreç.
Mesele Erdoğan’ın onayına getiriliyor. Sanki Erdoğan her yerde yarışıyor, Adana’da, İstanbul'da, her yerde aday! Ama onaylanan şey, Erdoğan’ın başarısı değil. Oylanan şey memnuniyet değil. ‘Benim gitmemi ister misiniz’i oylatıyor her seferinde. Bu çok temel bir fark. Ne zaman muhalefet “memnun musunuz”u oylatmayı becerir, iş değişir. (KC)
- Seçim dönemleri muhalefetin içe kapanma dönemleri bence, aday listeleri ve adaylara kilitleniliyor. Muhalefet, önemli meselelerle ilgilenmiyor, söz söyleme kabiliyetini yitiriyor. Ve adaylar üzerinden tartışma yürüyor. İktidar için kutuplaştırma siyaseti, muhalefetin çerçevesini çizmeyi mümkün kılıyor.
Buna Başkanlık sisteminin yapısını ekleyelim. Sistem, bloklar üzerinden yürüyor. HDP dışarıda bırakılıyor. Sadece iktidarın ve sistemin konsolidasyonu diye düşünmeyelim. Muhalefet, başta CHP olmak üzere, bilinçli ya da bilinçsiz sistemin inşasına doğrudan katkı sunuyor. CHP’nin, başkanlık sisteminin onayına hizmet ettiğini düşünüyorum. Türkiye’nin en büyük eksikliği muhalefetin yokluğu.
Muhalefetin en önemli problemlerinden biri, lideri taklit etmesi. Benzer adaylar, benzer söylemler, bir adım öteye gitmesine engel. (A.U)
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları