Tarih:
23.09.2016
Kapsayıcı kapitalizm: Patronlar panikte
Mehveş Evin; Üç beş şirketi ve siyasetçiyi zengin etmek uğruna doğal kaynakların böylesine akılsızca, insafsızca talan edilmesinin faturasını hepimiz ödeyeceğiz.
Başlıktaki “Kapsayıcı kapitalizm” kavramı, şaka değil, gerçek. Üstelik oksimoronu icat eden, süper zenginler!Ne de olsa kapitalizm -üretim ve dağıtımın azınlık tarafından, kar için kontrol edildiği ekonomik sistem- hakikaten ‘kapsayıcı’ olsa, adı komünizm olurdu.
İyi de neden böyle bir kavrama ihtiyaç duyuldu?
Çünkü küresel kapitalizmin yıkıcı etkileri, dünyanın her yerinde isyanlara, çatışmalara neden oluyor.
Çünkü kapitalizmin hediyesi olan iklim değişikliği, gezegeni yaşanmaz hale getiriyor.
Çünkü fosil yakıt bağımlılığının bir çıktısı olan gıda fiyatlarının artışı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki savaşlarda da rol oynuyor.
Gidiş, gidiş değil ve bunu herkes biliyor. 2008 krizinde Amerika’daki ‘yüzde 99’ hareketi şiddetle bastırıldı ancak patronlar, fena halde korkuyor. Kurdukları sistemin, yeni kriz ve yeni isyanlara yol açacağını çok iyi biliyorlar.
Güçlerini kaybediyorlar.
Rothshield’lerin himayesinde ‘yeni’ kapitalizm
Patronlar, yakın gelecekte bildikleri anlamda ‘iş’ yapmaya devam edemeyeceklerini idrak ettiklerinden önlem almaya çalışıyor. Yani mesele, insanlara onurlu bir hayat imkanı tanımak değil!
‘Yeşil ekonomi’, ‘sürdürülebilirlik’ gibi kavramlar, sosyal sorumluluk ve hayır hasenat işleri, krizleri, isyanları önlemeye yaramadı. Bu nedenle kapitalizmi yeniden yorumlamaya, modellendirmeye çalışıyorlar.
İyi de nasıl?
“The Coalition for Inclusive Capitalism/Kapsayıcı Kapitalizm Koalisyonu” oluşumu, ABD’nin multi milyarder ailelerinden Rothshield’lerin gelini Lady de Rothschield’in öncülüğünde kuruldu. Sponsorları arasında Rockefeller ve Ford vakıfları ve sınıf sorununa değil, kişisel başarı hikayelerine odaklanan liberal kadın projeleri var.
Bu vakıfların koalisyon için yaptığı harcamaların ‘vergiden muaf’ olması, ayrı bir ironi. Destekçilerin arasında Gatsby ve Tony Elumelu vakıfları göze çarpıyor; ne ilginçtir ki her ikisi de Afrika’da kapitalizmin yaygınlaşması için çalışan kuruluşlar.
Anlayacağınız Ali Koç’ın yaptığı ‘kapitalizm eleştirisi’in çıkış noktası, “Kapsayıcı Kapitalizm” toplantılarında konuşulanlar.
Zenginlerin çabası umut veriyor mu?
Prens Charles’ın açılış konuşmasını yaptığı 2014’deki ilk konferansta, ABD eski başkanı Bill Clinton da söz aldığını not edelim. Clinton başkanken “yatırımcıyı korumak” için çıkarttığı yönetmelikle (Glass-Steagall Act) Wall Street’i özerkleştirerek 2008 krizine giden yolu bizzat açmakla suçlanmıştı…
Konferansa katılanların, toplam 30 trilyon dolarlık varlık yöneten ‘yönetici erkek elit’inden oluşması tabii ki şaşırtıcı değil. (“Kahkaha atmamaya çalışın: Prens Charles ve Lady de Rothshield Kapsayıcı Kapitalizmi konuşmak için birlik oluyor” Pam Martens, Wall Street on Parade, 28 Mayıs 2014)
Koalisyonun üçüncü buluşması, 9-10 Ekim’de New York’ta olacak. “Dünyanın en önemli liderleri”nin katılacağı konferansta IMF Başkanı Christine Lagarde, Bank of England’ın yöneticisi Mark Carney de konuşacak.
Peki zenginlerin bu çabası, değişim için umut veriyor mu?
Yazar Carol Hanish, durumu şöyle özetlemiş: “Zenginler, fosil yakıtlara doğrudan veya dolaylı olarak öylesine bağımlı ki sonuna kadar bu kaynakları sömürmekten vazgeçmeyecekler. Tepedeki azınlığın kontrolündeki ekonomik sistem, arzulanan değişimi yap(a)maz. Kapitalist sistem; barınma, yiyecek, temiz su, iş, ısınma gibi temel ihtiyaçlar bir yana, insan onurunu çaldığı için zenginler endişelenmekte son derecede haklı.” (“Inclusive Capitalism?” Carol Hanish, Counter Punch, 25.6.2014)
Türkiye ders almazsa sonu felaket
Kapsayıcı kapitalizm tartışmaları, zenginlerin bir kez daha kendi aralarında yeyip içip steril ortamda sohbet ettikleri, küçük ‘başarı örnek’leriyle kendilerini sevindirdikleri bir etkinlikten öteye geçemeyecek gibi. Yine de bu çaba, ‘sorumluluğu kabul etmek’ adına bir adım.
Tüm bu tartışmalardan bir ışık yılı kadar uzak kalan Türkiye’ye gelince…
AKP hükümetinin işbaşına gelmesiyle piyasalara tam entegre olan ülke, vahşi neoliberal kalkınmacılığın sorun ve acılarını Cerattepe’den Soma’ya, Gezi’den Hasankeyf’e yaşıyor.
İktidar ve borazancıları, halk isyanlarını da ‘teröre, darbeye’ bağlamaya çalışarak gülünç duruma düşüyor.
Tarımda ‘kendine yeten ülke’ konumundan hızla tarım ürünlerinin tamamını ithal eden, tam dışa bağımlı hale geldi. Kuraklık ve sel gibi afetler artarken bu sorunları yok sayan bir siyaset güdülüyor.
OHAL bahanesiyle kalan son çevre koruma kanunlarının hiçe sayan 80. madde, en çarpıcı örneklerden biri.
Üç beş şirketi ve siyasetçiyi zengin etmek uğruna doğal kaynakların böylesine akılsızca, insafsızca talan edilmesinin faturasını hepimiz ödeyeceğiz.
Önce parayla, sonra hayatımızla…
Mehveş Evin - Diken
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları