Tarih:
11.05.2013
Kaza
Mehveş Evin, ''Peki hangimiz kansere, radyasyon bağlantılı hastalıklara yakalanmaya razı?''...
Kaza yapabilir diye uçağa veya arabaya binmeyecek miyiz?.. Üçüncü nükleer santralin yolda olduğunu müjdeleyen Başbakan Erdoğan, “kaza riski”ne karşılık bu sözleri sarf etti.Daha evvel “tüp gaz da patlayabilir” diye nükleeri savunan Erdoğan, her zamanki gibi sokaktaki insana hitap etmesini biliyor.
Gönül isterdi ki nükleer enerji meselesi bu kadar basit olsun. Ama değil. Zira bir nükleer kazanın sonuçlarıyla, bir uçak veya araba kazasının sonuçlarını karşılaştırmak, elmayla fili karşılaştırmaya benziyor.
Her şeyden önce, nükleer kazanın en korkunç ve tek sonucu ölüm değildir. İnsanları, hatta gelecek nesilleri ömür boyu etkileyecek hastalıklar söz konusu. Radyasyonun su, hava ve topraktan, bitkiye, hayvana ve insana geçtiği... Bu gezegen üzerindeki herkesi ve her şeyi etkiler ve uzun yıllar boyunca kalıcıdır...
Madem ileri teknolojiden, modern bilimden hareketle nükleer savunuluyor... O zaman bilimsellikten uzak örnekler veremeyiz,
değil mi?
Her 20 yılda bir olsa
Nükleer kazalarla ilgili Max Planck Enstitüsü’nün (*) geçen yılki araştırması, Science Daily’de yayımlandı. Buna göre dünyada Çernobil veya Fukuşima gibi “felaket” boyutta bir kazanın olma olasılığı, her 20 yılda bir olarak açıklandı! Bu rakam, önceki tahminlerin 200 katı...
Max Planck Kimya Bölümü’nün direktörü Jos Lelieveld, böylesine bir kazada, tehlikeli miktarda radyoaktif maddenin nükleer reaktörün bin kilometre uzağına kadar yayılacağını belirtiyor. Radyoaktif maddenin yüzde 25’i ise, iki bin kilometrelik bir çapa dağılabiliyor.
Dünyada çalışır durumda 437 nükleer reaktör var. Türkiye hariç, 68 tanesi daha plan veya inşaat aşamasında. (Kaynak: Avrupa Nükleer Topluluğu). Bu reaktörler de hayata geçerse kaza olasılığı her 10 yılda bir olarak hesaplanıyor.
Aynı araştırmadan başka bir korkutucu sonuç: Nükleer santrallerin yoğun olduğu Batı Avrupa’da tek bir nükleer erime kazası meydana gelse, yaklaşık 28 milyon insan bundan etkilenecek. Nüfusun daha yoğun olduğu Güney Asya gibi yerlerdeyse bu rakam 38 milyona ulaşıyor.
Diyeceksiniz ki, herkes ölmüyor ama! Hayır, radyoaktif maddeden etkilenen tahmini insan sayısı bu... Bu rakama ölüm de dahil, hastalık da, genetik bozukluklar da.
Peki hangimiz kansere, radyasyon bağlantılı hastalıklara yakalanmaya razı?
Nükleer santralin yanında
Max Planck’ın araştırmasının sadece nükleer çekirdeğin eridiği “büyük” kazalara odaklandığını hatırlatalım.
Yani bu tahminlere, santrallerde yaşanan irili ufaklı kazalar dahil değil. Nükleer atık sorunu -ki nükleer enerjinin en ateşli savunucularının bile çare bulamadığı sorundur- bu hesaplamalara dahil değil!
İşte bu sebeplerle, “Uçağa binmekten farkı yok” diyenlerden bir ricam olacak:
Madem bu kadar güvenli, nükleer santrali kendi yaşadığınız yere yapar mısınız?
(*) Teorik fizikçi Max Planck’ın adını taşıyan ve kar amacı gütmeyen, bağımsız enstitü 1911’de kuruldu. Max Planck’ta çalışan bilim insanları şimdiye kadar 32 Nobel ödülü aldı. Planck, bilimsel araştırmalar alanında, üniversiteler dışında dünyanın en güvenilir kurumu.
KIRMIZI RUJ SERBESTMİŞ!
* THY Genel Müdürü Temel Kotil, “kırmızı ruj” yasağında topu, alt düzeydeki yöneticilere attı.
* Yasak, Kotil’in dediği gibi bir işgüzarlıktan kaynaklanıyorsa... THY neden bu haber ilk çıktığında (10 gün önce) açıklama yapmadı?
* THY gibi bir dünya markasının kurumsallıktan uzak, hatta acemice davranması kabul edilebilir mi?
* Acaba hosteslerin ruju, ojesi ve saçıyla uğraşan yönetmelik için zaman ayıran yöneticiler kimdir? Kendi beğenilerine göre başka kurallar çıkarıp çıkarmayacaklarını nereden bileceğiz?
* Önce “yasak” denip, sonra “isteyen istediği rengi kullanır” demek lütuf oldu ya... Pes!
Milliyet/Mehveş Evin
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları