Tarih:
10.09.2014
Mahir’in ardından
Mehveş Evin; Yaşam, varoluş, insan, doğum, ölüm üzerine az kafa patlatmıyoruz...
Yaşam, varoluş, insan, doğum, ölüm üzerine az kafa patlatmıyoruz... Fakat yaşamın bırakın kıymetini bilmeyi, tam olarak ne olduğunu bile kavramakta zorlanıyoruz.Her okuduğumda hayata ve insana dair içimi umutla dolduran “Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi”nin yazarı Bill Bryson’a kulak verin:
“Annenizle babanız, daha farklı bir zamanda, belki bir saniye, belki bir nanosaniye farkla birleşmiş olsalardı, siz burada olmayacaktınız. Büyükannelerinizle büyükbabalarınız doğru zamanda birleşmiş olmasalardı, siz yine burada olmayacaktınız ...”
Böyle geriye sararak gidersek ilginç bir matematik ortaya çıkıyor:
“Yirmi nesil önce, siz doğabilesiniz diye üreyen insanların sayısı 1.048.576’ya yükselir. Otuz nesil önce, atalarınızın toplam sayısı 1 milyarı aşmıştır... 64 nesil geriye, Romalılar dönemine giderseniz nihai
varoluşunuzu belirleyen insanların sayısı, tarih boyunca
yaşamış toplam insan sayısının birkaç bin misli çıkar.”
İyi de burada bir yanlışlık
olmalı!
Hepimiz aileyiz
Bryson, “Sorun, soyunuzun saf olmamasından kaynaklanıyor” diyor: “Şu anda kendi ırkınızdan ve kendi ülkenizden biriyle birlikteyseniz, eşinizle belli bir düzeyde akraba olma ihtimaliniz yüksek. Hatta bir otobüste, parkta, kafede etrafınızda baktığınızda gördüğünüz insanların büyük çoğunluğu akrabanız. Hepimiz, kelimenin tam anlamıyla aileyiz.”
Yaşamımıza, kendimize,
yakınlarımıza, hatta bize tamamen yabancı olanlara bakışımızı bu bilgi değiştirmez ise, ne
değiştirebilir?
Genlerimizi herhangi bir başka insanın genleriyle karşılaştırdığınızda bile ortalama %99.9 aynı çıkar. Geri kalan yüzde 0.1 oranındaki minik farklılıklar, bize bireyselliğimizi kazandıran şey.
Kısacası, “Bütün dünya kardeş olsa” sözü bir umut veya dalga geçilecek bir temenni değil, gerçeğin ta kendisi!
Evet canlar... Sağınıza solunuza bir bakın. Yabancı, X ırkı, Z mezhebi, Y dini diye kategorilere ayırdığınız insanlar, beğenin beğenmeyin, uzak birer akrabanız.
Döverek öldürmek
Irk, etnisite adına tarih boyunca birbirimize yaptıklarımıza baktığımızda, bu bilgiye hiç sahip değilmiş gibi hareket ettiğimiz ortada. Üstelik bugün de aynı düşmanlıkların, nefretin beslendiğine şahit oluyoruz.
Antalya’nın Kaş ilçesinde Kürtçe konuştuğu için dövülerek öldürülen Mahir Çetin, bunun ne ilk ne de son örneği.
Sevag’lar, Hrant’lar, Hasan’lar, Ali İsmail’ler... Saymakla bitiremeyeceğiniz kadar çok insan, Türkiye’de ırkçılık ve nefret suçlarının kurbanları.
Hiçbir alakamız, husumetimizin olmadığı Çin’den bile “hoşlanmayan” bir ülkede yaşıyoruz. Şaka değil! Pew araştırmasına göre, dünyada “Çin’i sevmeyen” Japonya ve Vietnam’dan sonra Türkiye,
üçüncü sırada geliyor!
“Kardeşim” diye güya sevdiğin, “etle tırnağız” dediği azınlıklara zulüm yapabilenler, canlarını alabilecek kadar gözü dönenler varsa; Çinlisinden zencisine “kendinden saymadığı”
herkesten nefret eder.
Başa dönecek olursak...
Aslında nefret ettiği şey, kendi türü, kendi kardeşleri, hatta
bizzat kendisi değil mi?
Ne derseniz deyin, gerçek değişmeyecek: Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Mahir’iz,
hepimiz biriz...
CAMİİ, KABATAŞ TUTMADI, KALDI ÇARŞI
* Gezi, dışarıdan bakanlar, olayları yanlı haber kanallarından seyredenler ve elbet eleştirilen, kamuoyunun önünde küçük düşen hükümet açısından öcüydü.
* Ancak yolu o günlerde Gezi’ye düşen herhangi birine sorsanız, birbirine benzemez insanların birbirine dokunduğu, saygı duyduğu, ortaklaştığı bir alan olduğunu söyler.
* Bu özgürlük ve kaynaşma alanında yekvücut olan taraftarların rolü çok önemliydi. Ancak bu birliktelik hali, “Kabataş’ta deri giysili adamlar türbanlı kardeşimizi dövdü” ve “Camide içtiler” gibi algı manipülasyonlarıyla bozulmaya çalışıldı.
* Yalanlar bir bir ortaya çıktı, fakat algı manipülasyonu sürüyor. Çarşı grubuna “müebbet” istemiyle açılan dava da bunun bir parçası.
* Parka girişinden Gezi’deki mevcudiyetine, Çarşı taraftarlarının davranış ve söylemlerine bizzat tanık oldum. Beşiktaş “gecesi” sivil polislerin nasıl ortalığı karıştırmaya çalıştığına da.
* Elbette bunca kalabalığın içinde, şiddeti körükleyen birileri de olmuştur. Ancak gözünü kırpmadan öldürebilen bir polis gücünün karşısında silahsız duran taraftar grubundan darbeci çıkarmaya çalışmak, tek kelimeyle gülünç.
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları