Tarih:
09.05.2015
Mardin’i turizme pazarlamak
Mehveş Evin; Başta 'Yeni Şehir' olmak üzere, ülkenin her yerinde yükselen çirkin, uyumsuz binalar Mardin’i de kuşatmış.
Eski Mardin, kelimenin tam anlamıyla büyülü bir coğrafya. Sümerlerden Asurlara, Selçuklu’dan Artuklu’ya nice medeniyetin izlerini -tüm istilalar ve yakıp yıkmalara rağmen- barındıran ender şehirlerden.En son altı yıl önce gittiğim Mardin’in merkezinde artık bir değil, pek çok “butik” otel var. Tüm dükkânların tabelası, bir zamanlar Beyoğlu’nda yapıldığı fakat artık kimsenin takmadığı gibi, tek tip olmuş. Berberle kuyumcuyu, otelle bankayı ayırt etmek zor.
Tarihi eserlerin, dükkânların ve otellerin önündeki dar kaldırımlar, park eden arabalarca işgal edilmiş. Ana cadde trafiğe açık ve sık sık tıkanıyor, kadim kentte korna sesleri yankılanıyor.
Geceleyin Mardin’den Mezopotamya’ya baktığınızda, okyanusun üzerinde seyreden gemileri andıran, tek tük köy ışıklarını görürdünüz.
Ova, hızlı kentleşmeden ve Suriye savaşından nasibini almış. Artık yeni, ışıl ışıl yerleşim yerlerini rahatlıkla seçebiliyorsunuz. Keşke, eski kentin estetiğine yakışan şekilde yapılabilselerdi ama öyle olmuyor.
Başta “Yeni Şehir” olmak üzere, ülkenin her yerinde yükselen çirkin, uyumsuz binalar Mardin’i de kuşatmış.
Yerelleşeyim derken...
Malumunuz, Türkiye 2000’lerde kalkınma politikalarını değiştirdi. “Bölgesel Gelişme Stratejisi 2014-2023” metniyle sadece ulusal değil, her bölge için “sürdürülebilir beşeri kalkınma” öne çıkarıldı.
Buna göre birtakım istatiski bölgeler belirlendi. Mesela İstanbul, TRC1 iken Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak TRC3’te...
Hedef, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltarak tüm bölgelerin potansiyellerini ortaya çıkarmak, ekonomik ve sosyal bütünleşmeyi güçlendirmek, daha dengeli bir yerleşim düzeni ve mekânsal gelişmeyi desteklemekti...
Kâğıt üzerinde güzel, anlamlı. Fakat uygulamada ciddi sorunlar yaşanıyor. Öncelikle, hızlı paraya ve merkezi otoriteyle “iyi geçinen” girişimlere öncelik verilmesi, yerel yönetimleri çoğunlukla çaresiz bırakıyor. Özel sektör ve sivil toplum da karar alma mekanizmalarının dışında kalıyor.
“İnanç ve kültür turizmi” merkezi olarak seçilen Mardin’de bu durumu yakından gözlemleme şansım oldu.
Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin, vatandaşların kendi hayatlarını etkileyen politikaların belirlenmesinde söz sahibi olması amacıyla yaptığı toplantılardan biri de Mardin’deydi.
Kapadokya olmayalım
Başarılı bir restorasyon geçiren Artuklu Üniversitesi’nin Mimarlık Fakültesi’nde akademiden esnafa, farklı kesimler aynı masada toplanıp derdini anlatma fırsatını buldu.
Ortak dert, turizmin nasıl bir turizm olacağıydı... Artuklu Belediyesi Eşbaşkan Yardımcısı Mehmet Baran, “Kapadokya gibi olmak istemiyoruz” derken haklıydı. Zira Kapadokya, artık insanların yaşamadığı, zanaatkârlığın ve tarımın unutulduğu, her yapının otele dönüştüğü bir “gösteri alanına” dönüştü. Büyükşehir Belediyesi’nden Cafer Demirel ise Mardin’in sadece Artuklu’ya mal edilmesini eleştirdi.
Bazı katılımcılar, kalkınma hamlelerinin yaşam kültürünü değiştirdiğinden şikâyetçi oldu.
Yazının girişinde, şehre gelen bir yabancı olarak steril bir “aynılaşma” ve “tektip”leşme emarelerini gördüğümü işte bu nedenle anlattım. Seçmeci anlayışla düzenleme yaparak turiste ilginç bir şey sunamazsınız. Bir gün kalır, iki eser görür ve gider...
Turizme pazarlayacağım derken farklı kültürleri, mimari dokuyu, asıl geçim kaynaklarını (Mardin’de tarım), o şehirde yaşayanların sorunlarını görmezden gelirseniz sürdürülebilirlik de yalan olur.
HER YERDE YEREL YÖNETİM GÜÇLENMELİ
- Mardin çalıştayının açılışını yapan HDP Mardin milletvekili adayı Mithat Sancar, 2004-2005 AB uyum sürecinde yerel yönetim kanunlarının değiştiğini, ancak her yeni değişiklik sonucunda sistemin yamalı bohçaya döndüğünü belirtti.
- Aslında belediyeler faaliyet yetkisi sınırlı olsa da kendi birliklerini kurabiliyor. Sancar, yerel yönetimin ağırlığının artırılmasının, Mardin veya Diyarbakır’dan ziyade İstanbul, İzmir gibi devasa şehirlerin ihtiyacı olduğunu vurguladı.
- Artuklu Siyaset Bilimleri’nden Cuma Çiçek, özerkliğin idarenin parçalanması anlamına gelmediğini, farklı toplumsallıkların inşası, kaynakların yönetimi ve dağılımda eşitsizlik konularına yarayacağını anlattı.
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları