loading
close
SON DAKİKALAR

Olmadı İsmet Bey!

Mehveş Evin
Tarih: 28.08.2012

Mehveş Evin yazdı, GDO’lu ürünler bizi açlıktan kurtaracak, istemezükçüleri dinlemeyin...

GDO konusunda ‘tüpgaz da nükleer kadar tehlikeli’ minvalinde bir yazı yazmak, üstelik karşı çıkmanın bilime aykırı olduğunu iddia etmek, İsmet Berkan’a yakışmadı. Önce GDO’nun ne olduğunu ve neyin tartışıldığını bilelim

GDO’lu ürünler bizi açlıktan kurtaracak, istemezükçüleri dinlemeyin! GDO’ya hayır diyenler bilimi reddediyor!    Hürriyet yazarı İsmet Berkan geçen hafta GDO’yla ilgili bu minvalde bir yazı yazdı. Ne de olsa insanız ve hepimiz hata yaparız. Ancak bilim yazıları da yazan bir köşe yazarının, bilimi de katarak böyle iddiaları gerçekmiş gibi sunmadan önce konuyu farklı yönleriyle araştırması gerekir. Berkan’ın durduğu nokta, Başbakan Erdoğan’ın nükleer enerji için sarf ettiği veciz sözünü hatırlattı bana: “Tüpgaz da tehlikeli, kullanmıyor muyuz?” 

Berkan’ın yazısındaki ‘bilimsel’ hatalara gelmeden önce, GDO tartışmalarının neden bu kadar hararetli olduğunu anlamanız açısından hatırlatayım:

Stratfor yazışmalarının (Kablogate) ifşa edildiği Kasım 2011’de, ABD’nin sadece politik değil bazı ekonomik diplomasi atakları da yer alıyordu. Şubat 2005’te ABD büyükelçisi Edelman, ‘Türkiye’deki cahil kitlelerin’ bilimsellikten uzak olduğuna dikkat çekmişti. Büyükelçiliğin Türkiye’deki ilgili paydaşlara güncel ve bilimsel bilgi sunmaya devam edeceği, ayrıca kamunun ‘biyoteknolojinin ‘olumlu’ yönleri’ konusunda bilgilendirilmesi için Bilim ve Teknik dergisiyle bağlantıya geçileceği telgrafta belirtilmişti.

Şirket politikaları

Telgrafın ardından Illinois Üniversitesi’nden mikrobiyolog Dr. Bruce Chassy’nin Türkiye’de çeşitli üniversiteleri ziyaretinin makam tarafından ayarlandığını da öğrendik. (Haberin şu adresten okuyabilirsiniz: biamag http://bianet.org/biamag/bilim/133975-abdden-turkiyeye-gdolu-telgraflar)

Anlayacağınız GDO sözkonusu olduğunda sadece bilimsel gerçekleri değil, ABD’nin ve çokuluslu şirketlerin dünya çapındaki gıda politikalarını da tartışıyoruz. İsteyen, istediği araştırmayı referans alır elbet. Ancak Monsanto şirketinin, GDO politikalarını istediği gibi uyguladığı Hindistan gibi dev bir tarım ülkesinde yaşanan dramı görmezden gelemeyiz. Maalesef bu işler “kontrol edersiniz olur biter” diye kestirip atmakla olmuyor! Zira GDO’lu ürünü yetiştirmeye başladığınız anda biyoçeşitlilik azalıyor.

İsmet Bey’e naçizane  tavsiyemiz, “doğal olan her şey iyidir” söylemine “hurafe” demeden önce GDO’lu ürünlerle sağlık ilişkisini inceleyen araştırmalara şöyle bir göz atması. Ve kendine şunu sorması: Madem GDO’lu ürünler bu kadar matah, neden kendi tabiriyle “tuzu kurular” organik pazarlara koşuyor? Neden çocuklarını ABD’den getirtebilecekleri GDO’lu ürünlerle beslemiyorlar?

TÜRKiYE’DE GDO’LU ÜRÜN YOK Ki!

Gıda ve tarım konusunda ülkedeki tek ‘bilimsel’ otorite Ziraat Mühendisleri Odası, Berkan’ın yazısındaki temel hataları düzeltiyor. Yerim dar, kısaltarak aktarıyorum:    

* Kimse biyoteknoloji ürünlerini toptan reddedemez. İtiraz noktamız, GDO’lu tarım ürünlerinin abartılı ve gerçekle bağdaşmayan bir şekilde reklamının yapılması, olumsuzluklarının görmezden gelinerek tüm insanlığın ve doğanın (geri dönüşü olmayacak şekilde) kobay olarak kullanılması.

* Yediğimiz her şey GDO’lu değil. Tarım Bakanlığı GDO’lu tohumla tarım yapmayı 1998 yılında yasakladı. Alanı düzenleyen ilk GDO mevzuatı 2009’da, Biyogüvenlik Yasası 2010’da yürürlüğe girdi. Bu çerçevede bugüne dek GDO’lu 19 adet soya ve mısır çeşidine sadece yem amaçlı izin verildi. Doğrudan insan gıdası olarak izin verilmiş GDO’lu bir ürün yoktur.

* FAO’nun 2002 raporuna göre dünyada açlık tarımsal üretim yetersizliğinden değil, üretilenin adil paylaşılmamasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla açlığın nedenini tarımsal üretim yetersizliği olarak görmek son derece yanlış bir saptama.

* Türkiye’nin GDO’suz tohumla ürettiği mısır ve soya verimi, dünya ortalamasının üzerinde; bu ürünleri yüzde 90 oranında GDO’lu tohumla yetiştiren ülkelerin hemen hepsinin oldukça üzerinde.

* Dünyada GDO’lu tohumla tarım yapılan arazilerin neredeyse yarısı tek başına ABD’ye ait. GDO’lu tarım ABD Tarım Bakanlığı Ulusal İstatistik Servisi verileri kullanılarak yapılan bir çalışma, bu ülkede 1996-2009 yıllarını kapsayan 13 yıllık süreçte GDO’lu tohumla tarım yapan çiftçilerin, GDO’suz tohum kullanan meslektaşlarına oranla 144 bin ton daha fazla tarım ilacı kullandıklarını ortaya koymuştur (Benbrook, 2010).

* Berkan’ın iddiasının aksine soğuğa dayanıklı buğday çeşidi, doğada var. Hibrit domates ise GDO’lu domates değil! Hibrit, birbirini dölleyebilen bitkilerin oluşturduğu melezdir! GDO’daysa tohuma bir toprak bakterisinin zehir salgılayan genini aktararak, bitkinin tüm dokularında zehirli protein üretimi sağlar.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları