Tarih:
27.06.2012
Oturduğun sandalyede rahat mısın?
Bu nasıl bir ülkedir ki gencecik tıp öğrencileri, “terör örgütü üyeliği” ile suçlanıp ne zaman, nasıl yargılanacağını bilmeden hapse atılır...
Radikal 2’de bu pazar yine birbirinden güzel, ancak memleketin durumu gereği birbirinden acıklı yazı okudum. Bana en dokunanı, Ankara Üniversitesi SBF’den Murat Sevinç’in yazdığı “Öğrenci” başlıklı yazısı oldu... Sevinç, “Akıl, hukuk ve ahlak dışı iddianamelerle yaşamları karartılan” öğrencilerin bazılarının, bugün dört duvar arasında olduğunu anlatırken şöyle diyordu:“Öğrendikleri ne varsa tersi oluyor o duvarların arkasında. Ardından, biri çıkıp yaşadığını anlatıyor. Okuyorsunuz. Rahat sandalyenizde oturduğunuza utanıyorsunuz. Dışarıda, yiyip içebildiğinizin mahcubiyetini yaşıyorsunuz.”
Öğrencisinin mektubunu yayımlayan hoca, isimleri değiştirdiğini çünkü “Türkiye’nin, insan haklarına dayanan, sosyal, demokratik bir hukuk devleti olmadığını bildiğini” söylüyordu.
Bu nasıl bir ülkedir ki üniversite hocaları, verdikleri derse, inandıkları ilkelere lanet okur... Gencecik tıp öğrencileri, “topluca pikniğe gitmek için üzerinde 500 TL bulundurduğu”ndan KCK’nın mali sorumlusu olmakla itham edilir... Bununla kalmaz, “terör örgütü üyeliği” ile suçlanıp ne zaman, nasıl yargılanacağını bilmeden hapse atılır...
Herkes mi terörist?
Herkes mi terörist?
Listeyi sonsuza kadar uzatabiliriz. Çünkü KCK operasyonu adıyla yaka paça hapse atılan siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, avukatlar, öğrenciler, insan hakları çalışanlarından sonra sıra sendikacılara geldi... KESK’in 39 üye ve yöneticisi daha evvel tutuklandı. İki gün önce de aralarında KESK Başkanı ve Eğitim-Sen’liler de olmak üzere, 58 sendikacı daha gözaltına alındı.
Bu sendikacılar da “terör örgütü üyesi” olmakla, KCK’nın talimatlarıyla hareket etmekle suçlanıyor. Zira “terör örgütü” deyince akan sular duruyor, herkes sessizleşiyor. Pek azımız, “sakın bu insanların demir parmaklıklar ardına atılmasının nedeni, farklı bir ses çıkarmaları olmasın?” diyebiliyor.
Tutuklanan sendikacıların ortak noktaları, hükümetin kamu çalışanları politikalarına karşı muhalif tutumları ve özellikle 4+4+4 eğitim sistemine karşı yaptıkları eylemler...
Hapse tıkılan tıp öğrencileri de doktorların çalışma koşullarını protesto edip hükümetin sağlık politikalarını eleştiriyordu. Başka üniversite öğrencileri, parasız eğitim için pankart açmaktan hapsi boyladı.
Şükredin canlarım
Şükredin canlarım
Prof. Büşra Ersanlı’nın “terör suçu”ysa BDP’de siyaset akademisinde ders vermek!
Bu gidişle kadın hakları aktivistleri “kürtaj yasasına hayır” dediği için, gazeteciler tutuklu yargılanan meslektaşlarını savundukları için ya da çevreciler “nükleere, baraja hayır” dediği için pekala KCK ile bağlantılandırılabilir! Değil mi ki hükümete muhalif bir fikir ifade etmek, artık bu ülkede “terörist” olmakla eşdeğer?
Hukuk, mantık ve vicdan sınırlarını zorlayan bu gözaltı ve tutuklamalar, hükümeti despot, otokrat ve farklı görüşlere tahammülsüz göstermekle kalmıyor... Aynı zamanda ciddiyetini, güvenirliğini ve inanırlığını sarsıyor.
Aziz Çelik, dün T24’e “Böylesi en son 12 Eylül’de görülmüştü” diye yazmış. Tabii ki “fark”lar var... Tutukluların, keneflere batırılarak, aylarca işkence görmemesi büyük bir “gelişme” mesela!
Efendim cezaevinde yangın çıkmış, onlarca insan ölmüş, koşullar gayrı insaniymiş... Tutuklu yakınları çırılçıplak soyulup aranıyormuş... Kürtçe konuştuğu için bir vatandaş beş polisten dayak yiyip, üzerine bir de “hayır o bizi dövdü” diye suçlanmış, falan filan...
Şükredin bunlara canlarım, şükredin! Yeter ki oturduğunuz sandalyede rahat edin...
Kütüphane değil, muzır kurulu!
Kütüphane değil, muzır kurulu!
- Her gün başka bir “şen” haber! “Mimesis hadisesi” bunun son örneği... MÖ 5. yüzyıl çizimlerini “ahlaka aykırı” diye şikâyet edebilmek için gerçekten ayrı bir kafa ve efor lazım.
- Elazığ İl Halk Kütüphanesi, BÜ Yayınevi’nden çıkan “Mimesis” adlı sanat dergisinde yayımlanan çizimleri tabii ki okur şikâyetleri üzerine!- müstehcen bularak iade etmiş. Yetmemiş “bana bir daha bunu gönderme” demiş. Gençlerin
namusunu koruyacak ya...
- Elazığ kütüphanesini yılda kaç kişi ziyaret eder, yılda kaç kitap okunur, gerçekten merak ediyorum! Kaç kişi bu dergiyi eline almış, içindeki yazıları okumuştur? Hangi okuyucu profili, antik çizimleri müstehcen bulacak kadar aklını seksle bozmuştur?
- Mimesis, “doğa ve insan davranışının sanatta ve edebiyatta taklide dayanan temsili” demekmiş. Yunancada “taklit” anlamına geliyor. Bu olay da yaşadığımız ortamın trajikomik bir “taklidi” değil mi zaten!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları