loading
close
SON DAKİKALAR

Palalı saldırı affedilemez

Mehveş Evin
Tarih: 08.07.2013

Mehveş Evin, 'İstanbullular, yine ilan edilmemiş bir sıkıyönetimle karşı karşıyaydı!'

Topçu Kışlası dahil, Taksim projesinin iptal edildiğini geçen çarşamba öğrendik... İdare Mahkemesi’nin aldığı kararın gerekçesi henüz bilinmiyor. Peki, 6 Haziran’da verilen karar, neden bir ay gecikmeyle kamuoyuna duyuruldu? Karara rağmen neden Başbakan ve yetkilileri, Taksim’e daha sert müdahale etti? Bu soruların cevaplarını herhalde zamanla öğreneceğiz... Sonuçta yargının kararı, hükümetin tutumunu değiştirmiyor.

Sivil itaatsizlik eylemleri karşısında emniyet güçleri, çareyi meydanı halka kapatmakta buldu! Park boşaltıldığından beri her cumartesi akşamı düzenlenen gösteriler bu defa da engellendi.

Oysa Taksim Platformu, “iptal kararı”yla ilgili basın açıklaması yapacağını duyurmuştu... İstanbul Valisi ise, vatandaşın anayasal hakkına rağmen “Taksim’de izinsiz gösteri yapılamaz” diyordu.

18.30’da, su savaşı yapan grup haricinde, kitle daha Taksim’de “toplanmadan” polis müdahale etti. İnönü’de otobüsler, Osmanbey’de metro durduruldu, yolcular indirildi...

İstanbullular, yine ilan edilmemiş bir sıkıyönetimle karşı karşıyaydı!

İnfial yaratan “palalı”

O akşam Taksim’e Sıraselviler’den ulaşmaya çalıştım... Daha varmadan İstiklal’den Galatasaray’a, iki taraflı müdahale haberleri geliyordu. Taksim’in ucunu bile göremeden gazı yediğimizde saat 19 olmamıştı.

Çevik kuvvet, yine kask numaralarını gizliyor, yine ara sokaklarda “daha sert” yöntemlere başvuruyordu.

Madem hükümet yetkilileri göstericilere müdahaleyi “haklı” ve “meşru” görüyor, neden yapılanları gizleme gereği duyuyor? Neden gazetecilerin işlerini yapmasına engel olunuyor? Neden hâlâ onca ölenin ailesinden, yaralananlardan bir özür bile dilenmiyor?

Sanki suçmuş gibi “Neden Taksim’e çıktılar?” diye soranların, insanlık namına önce bu sorulara cevap vermesi gerek!

Bu arada haber mühendisliğinin şahikasını yapan ana akım medya, yine Taksim’e müdahaleye gözünü, ruhunu kapadı. 
Talimhane’de, elinde pala ve sopalarla göstericilere saldıranların görüntüsü ortaya çıktığında bile bu suskunluk bozulmadı. Ancak görüntüler infial yarattı.

Herkes “Kim bunlar?” diye soruyordu. Medya işlevini yerine getirmediği için öfke daha da büyüdü. Bazıları, daha evvel olduğu gibi AKP taraftarlarının veya sivil polisin bunu yaptığını varsaydı.

Saldırganla konuşma

Palalı saldırganı tanıyan ve konuşan bir Gezi eylemcisinden telefonunu aldım. S.Ç. ile konuşmamın sadece bir kısmını, ihtiyatlı bir dille sosyal medyada yayınladım. Birkaç nedeni var:

1- Saldırganın ismi ve adresi açığa çıkmıştı. Gerginlik giderek tırmanıyordu. Hal böyleyken aldığım bilgiyi aktarmaktan imtina edemem.

2- İnsanlar, haklı olarak çok öfkeli ve tepkiliydi. Saldırganı “savunduğumu” hatta “akladığımı” düşünenler de vardı.

3- Dezenformasyon, maalesef doğru haberden daha çabuk yayılıyor. Benim yazdıklarımın üzerine “saldırgan BDP’li” diye eklendi. İnternet sitelerinden bir kısmı hatayı düzeltti.

Kim olursa olsun, başvurduğu ölümüne şiddet asla affedilemez... Telefonda konuşan kişi, hiçbir pişmanlık duymadığı gibi kendini gayet haklı görüyordu. Cinnet falan hikâye!

Benim için dehşet verici olan işte buydu...

Mağdur olduğunu iddia eden herkes -ister esnaf, ister memur olsun- elinde palayla sokağa çıkma hakkını kendinde görüyorsa...

Ve devlet, böylelerinin sırtını sıvazlayacaksa, hiçbirimizin can güvenliği yok demektir!

Asıl sorgulanması gereken polisin, turiste bile gaz bombası atarken saldırgana müdahale etmemesi. Kamuoyunu derinden sarsan saldırganlar (4 kişi) dün mahkemeye sevk edildikten sonra serbest kaldı! Göz yuman polislerden bahis bile yok.

İsyan, tecavüzcüyü, palalıları, sopalıları, katilleri cezalandırmayan işte bu düzene...

MAĞDUR ESNAF HİKÂYESİNE SEVİNMEYİN!

* Gezi’ye nefret kusanlar “palalı saldırıya” boşuna sevinmesin... Sorun, “mağdur esnaf” hikâyesi değil, adaletin herkese farklı tecelli etmesi...

* Sorun, bazılarının palayla sokağa çıkmasına seyirci kalınması, elinde karanfil olana şiddet uygulanması...

* Sorun kadın nefreti, öteki nefreti...

* Sorun, insanlar hayatını, gözünü, beynini kaybederken, çoluk çocuk demeden gazlanırken paranın, kazancın, gücün, konforun derdinde olanlar...

* Sorun, işine geldiği zaman gerçekleri çarpıtanlar... Bir halkı itinayla birbirine düşürenler.

Mehveş Evin - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları