Tarih:
01.07.2012
Savaşın ikamesi futbol mu
Efsane o ki İngilizler, 1000’li yıllarda savaş zaferini, Danimarkalı komutanın başını kesip top niyetine oynayarak kutlamış. Bugünse futbol, Avrupa için savaşın yerine ikame edilen bir oyun...
Efsane o ki İngilizler, 1000’li yıllarda savaş zaferini, Danimarkalı komutanın başını kesip top niyetine oynayarak kutlamış. Bugünse futbol, Avrupa için savaşın yerine ikame edilen bir oyun.Taraftarlığı yıllar evvel bıraktım. Ancak bu, maç seyretmediğim veya futboldan hoşlanmadığım anlamına gelmiyor. Euro 2012 maçlarını seyrederken, ülkeler arası oynanan maçların neden daha çok ilgimi çektiğini düşündüm...
Sanırım mesele sadece ‘iyi futbol’ izlemekten ibaret değil. O ülkelerin husumetlerini, tarihlerini bilerek, sahada çekişmelerini görmenin zevki başka! Taraftarlardan oyunculara, içine girilen ruh hali, sadece oyunla açıklanamaz...
Almanya-İtalya yarı final maçında, ırkçıların hedefi Balotelli’nin gol attıktan sonraki gururu ve pozları, bana ezeli rakibini indirmesinin ardından halkını selamlayan bir savaşçıyı hatırlattı... Taraftarlara ne demeli? Yüzlerini ülkelerinin renklerine boyayıp peruk ve şapkalar takanlar, antik çağda savaşa hazırlanan kabilelere benzemiyor mu?
Futbol, savaşın nispeten ‘zararsız’ bir oyuna evrilmiş hali olabilir mi?
İlk top: Kelle!
Efsaneye göre ilk futbol maçı, bundan 1000 yıl önce oynanmış. Ama nasıl? İngilizler, Danimarka’ya karşı zafer kazandıktan sonra kutlamayı, komutanın kellesini kesip top gibi oynayarak yapmış!
Almanya-İtalya yarı final maçında, ırkçıların hedefi Balotelli’nin gol attıktan sonraki pozu, ezeli rakibini indirmesinin ardından halkını selamlayan bir savaşçıyı andırıyordu.
Erdoğan’ın “Cahil adam” dediği yazar Paul Auster, New York Times gazetesine 1999 yılında yazdığı makalesinde, futbolun savaşla ilişkisini anlatır:
“Bu hikayeye belki inanmayabilirsiniz. Ancak 1100’lerde İngiltere’de, büyük perhizin arifesi olan ‘Shrove Tuesday’, kasabalar arasında futbol maçı oynanarak kutlanırdı. Birkaç mil uzunluğundaki sahalarda, 500’er kişilik takımlar düşünün. Ve bu oyunlar, gün boyu sürerdi. Bu karşılaşmalar o kadar çok sakatlanmaya yol açardı ki II. Edward, 1314’te futbol oyununu kısıtladı.”
Daha sonra başka krallar, başka yasaklar getirmiş oyuna. Kralların tek derdi, oyundaki vahşet değilmiş... Aksine, genç erkeklerin bu oyuna harcadığı zaman ve enerji yüzünden savaşa hazırlanamadıklarını düşünürlermiş. Öyle ya, ok talimini bırakıp maça koşan ve kafa göz yaran adamdan iyi savaşçı mı olur?
Düşmanlığın anısı
Ancak 17’nci yüzyılın sonunda okçuluğun önemini kaybetmesiyle, II. Charles, askerlerin futbol oynamasını teşvik etmiş. Futbolda bildiğimiz anlamda kurallar, 1800’lerde devreye girmiş. Cambridge Üniversitesi, 1863’te günümüzün futbol kurallarını belirlediğinden beri de tüm Avrupa’ya, oradan dünyaya yayılmış...
Auster’a göre, bugün ülkeler ‘savaş’larını futbol sahasında, şortlarla yapıyor: “Oyun olması, eğlenceli olması gerekir... Fakat geçmişe dair düşmanlığın anısı, her maçta, her golden sonra kulaklarımızda çınlar.”
Yüzyıllar boyunca birbiriyle savaşan Avrupa ülkeleri, savaşı bir tarafa bırakmış görünüyor. Şimdilik, hep bir ağızdan söyledikleri milli marşlar ve bayraklarla yetiniyorlar.
Auster’a göre Avrupalılar, savaşın yerine futbolu ikame edebildi. Evet, fanatikler ve şiddet var. Ancak bu düşmanlıklarla hayatını kaybeden insan sayısı çok şükür ki az. Oysa bir nesil önce, II. Dünya Savaşı’nda, milyonlarca insan hayatını kaybetmişti...
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları