Tarih:
05.05.2016
28 Şubat’tan
Melih Aşık; 1997 yılının 28 Şubat’ında Milli Güvenlik Kurulu kararları ile başlayan, Erbakan iktidarının sonunu hazırlayan, ordu merkezli süreç bir postmodern darbe miydi?
1997 yılının 28 Şubat’ında Milli Güvenlik Kurulu kararları ile başlayan, Erbakan iktidarının sonunu hazırlayan, ordu merkezli süreç bir postmodern darbe miydi?Öyle de sayılabilir. Ufukta açıkça görünen irticaya karşı Cumhuriyetçi laik bir uyarı da...
28 Şubat’ın ne olduğunu anlamak için MGK kararlarının örneğin birincisine bakalım:
1) Anayasa’mızda Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında yer alan ve yine Anayasa’nın 4’üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayırım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
(Meclis Başkanı Kahraman’ın laikliğin Anayasa’dan çıkarılması önerisiyle yukarıdaki maddeyi alt alta koyup üzerinde bir kez düşününüz)
2)Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhidi Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.
(Karaman’da olup bitene, çocuk tecavüzlerine, tarikatların şu anda 10 binin üzerinde kaçak yurt işlettiği gerçeğine bakarak bu maddeyi değerlendiriniz)
28 Subat kararları darbe denilerek bir kenara atılmasaydı... Sivil iktidarlar oradaki uyarıları ciddiye ve dikkate alsalardı.. Bugünlere gelir miydik?
ACELE
Bakanlar Kurulu İstanbul Gaziosmanpaşa’daki 9 mahalle için “acele kamulaştırma” kararı aldı. Yurt savunması ya da olağanüstü durumlarda başvurulması gereken bu yol iktidar için adeta “yol” oldu. Hatırlanacağı üzere daha önce de Sulukule, Fener, Balat ve yapılacak termik santral nedeniyle Soma için bu karar alınmış, atı alan Üsküdar’ı geçtiği için yargının iptal kararları hiçbir işe yaramamıştı.
Acele kamulaştırma kararlarının toplum yararından çok rant odaklı hesaplarla alındığını savunan CHP Milletvekili Didem Engin Gaziosmapaşa’da mahalle sakinlerinden ve meslek odalarından görüş alınmamasını eleştiriyor. Engin, Başbakan’a verdiği önergede, kıymet takdir komisyonunun kimlerden oluştuğunu ve takdirin nasıl yapılacağını da sordu. Umarız yanıt alır...
TÜBİTAK “Helal et araştırması” için 350 bin lira harcamış!
Mübarekler TÜBİTAK değil, LÜPİTAK…
Akif Kökçe
TABLO
Güneydoğu’dan her gün şehit haberi geliyor. Oradaki savaş ne zaman ve nasıl bitecek, kimse bilmiyor. Meclis dokunulmazlığı kaldırma savaşında. Peki dokunulmazlığın kalkması terörü yavaşlatacak mı? Ne gezer? Aksine kavga büyüyecek.
IŞİD Kilis’i bombalamaya devam ediyor. Türkiye sınırdan dışarı uçak uçaramadığı için çaresiz.
Ekonomi sürekli irtifa kaybediyor.
Ankara’da Davutoğlu’nun istifası gündemde.
İktidar ülkenin tüm enerjisini kendi yaptığı hataları düzeltmek için harcıyor.
Tek umut iki muhalefet partisinin toparlanıp iktidar alternatifi olabilmesinde.
Ne var ki onlar da sadece liderlerini koltukta tutma çabasında.
Umut tek; umut CHP ve MHP’de liderlerin değişmesinde!
Kilis’in halları!
Kilis’in son zamanlardaki hal-i pür melali malum; hemen her gün düşen füzeler, ölen, yaralanan insanlar. Ölüm korkusunun kol gezdiği Kilis’te tek sorun ne yazık ki bu değil. Bir de sağlık sorunu var ki şu sıralar art arda düşen füzelerden yeterince gündeme gelemediği için kamuoyuna fazlaca yansımayan bu sorunu CHP Gaziantep milletvekili Akif Ekici’den dinliyoruz.
“Mülteci göçüyle birlikte yaşanan nüfus patlaması sonucu sarılık, şark çıbanı gibi kökü yıllar önce kazınmış hastalıklar yeniden görülmeye başladı. Bir başka önemli sorun da şehirdeki üç hastanede ortaya çıkan enfeksiyon vakaları. Bu sorun önce hastanelerde çalışan sağlık personelini etkiledi. Kimileri enfeksiyon kaptıkları kimileri de kaparız korkusuyla göreve gelmediklerinden hastanelerin zaten yetersiz olan personel durumu daha da kötüleşti. Kilisliler de enfeksiyon kaparım korkusuyla doğrudan Gaziantep’e geliyor. Göçler nedeniyle Gaziantep’te yaşanan nüfus patlaması yüzünden hastanelerimiz zaten zor durumdaydı, işler şimdi daha da içinden çıkılmaz hale geldi.”
***
Türkiye bu sığınmacı baskısını giderek çok daha ağır yaşayacak. Avrupa aptal değil. Başına ne tür sıkıntılar getireceğini bildiği için sığınmacıları Türkiye’de durdurmak için çırpınıyor. Bizimkiler ise henüz tehlikenin farkında değil. Buyursun isteyen gelsin diye fiyaka yapıyorlar.
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları