Abdül Latife
Melih Aşık; Sonuçta, parti kendisini eğitimden uzaklaştırıyor. Laik eğitime hiç girmediği gibi, velilerin ceplerini yakan okul ücretlerine dahi değinmiyor. Eğitim alanını tamamen iktidara hâkim güçlere bırakıyor. Bunu neden yapıyor? Sorulması gereken soru bu.
Abdüllatif Şener ‘e çok yüklendiler.
Özgür Özel onu milletvekili yaptıkları için CHP’lilerden özür bile diledi.
İyi de…
CHP, 38 Abdüllatif Şener daha üretmedi mi?
Onlar da CHP listesinden milletvekili yapıldılar, sonra istifa edip partilerine yani DEVA, Gelecek, Saadet ve DP’ye gittiler.
Neymiş?
Şener seçimde CHP’ye oy vermemiş.
Bir seçim olsa onlar CHP’ye oy verecek mi?
CHP seçmeninin altına tavuk yumurtaları arasına kaz yumurtası koyuyor, sonra da tavuk çıkmadı diye özür diliyorlar.
Bir kamyon arkası yazısı vardı:
“Sollamayı zevk edindim, sağda neşe ne arar?”
CHP sloganı tersine çevirdi:
“Sağcılığı zevk edindim, solda neşe ne arar?”
CHP’lilere tavsiye… Siz siz olun Mustafa Balbay ‘a kulak verin. Bakın ne diyor:
“Sağdan siyasetçi almak yerine, sağa da güven veren siyasetler üretip, kendi olmak. En güvenli liman burası.”
CHP’nin ağırlığı aldığı oyla ölçülmez, ilkeli bir parti olmasıyla ölçülür.
EĞİTİMDEN KAÇIŞ
Türkiye’nin en önemli iki konusundan biri ekonomiyse, diğeri eğitim. Bu bilindiği halde acaba neden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu eğitimle ilgili genel başkan yardımcılığını kaldırdı. Soruyu CHP içinden bir dostumuza sorduk. Yanıtı şöyle oldu:
- Parti Meclisi’nde eğitimle ilgili kimse olmadığı gibi, milletvekilleri içinde de kimse yok. Genel Başkan kendine bir danışman tayin edebilir ama onu da yapmadı. Cumhuriyet’in temelini eğitim oluşturdu ama CHP bu konuya gerekli duyarlılığı bir türlü göstermiyor.
Genel Başkan Yardımcıları Parti Meclisi üyeleri arasından seçiliyor.
Parti Meclisi’nde eğitimci yoksa Genel Başkan bu göreve bir danışman atayabilirdi.
Şu ana kadar bir danışman atanmış değil.
Sonuçta, parti kendisini eğitimden uzaklaştırıyor. Laik eğitime hiç girmediği gibi, velilerin ceplerini yakan okul ücretlerine dahi değinmiyor. Eğitim alanını tamamen iktidara hâkim güçlere bırakıyor. Bunu neden yapıyor? Sorulması gereken soru bu.
DEMİREL’Lİ YILLAR
Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ölümünün 8. yılında (17 Haziran) Isparta’daki mezarı başında anıldı.
Biz de kendisini birkaç satırlık tebessümle analım.
Fıkrayı başarısız siyasetçiler için anlatırdı.
Köy muhtarının saati bozulmuş. O sırada köyde askerden yeni dönmüş bir genç var. Her şeyi bilirim havasında. Muhtar “Peki, demiş, sen saat tamirinden anlar mısın? “Anlarım tabii demiş” genç, “askerde bize bunu da öğrettiler.” Muhtar saati getirip teslim etmiş. Delikanlı saati tek tek parçalara ayırmış. Bir örtünün üzerine dizmiş. Temizlemiş. Sıra parçaların monte edilmesine gelince orada durmuş. Bir türlü toplayamamış. Muhtar kızgın:
- Hani sen saatten anlardın, diye çıkışmış.
Delikanlı mahcup:
- Bize askerde saatin nasıl söküldüğünü öğrettiler ama yeniden takılmasını öğretecekleri zaman ben terhis oldum, öğrenemedim.
BASKET
Basketbol lig maçları bitti. Anadolu Efes şampiyon oldu. Kutlarız.
Basketbol futbola göre daha centilmen bir spor. Maç bitiminde iki taraf birbirinin elini sıkıyor, oyun içindeki kırgınlıklar unutuluyor.
Ancak yaklaşan bir tehlike var.
Fenerbahçe’nin salonunda oynanan maçtan sonra Efes Koçu Ergin Ataman:
- Ben böyle bir olayı ilk kez görüyorum, dedi.
Ne mi oldu? Maç oynanırken bir seyirci sahaya girip, maçı durdurdu.
Çünkü sahanın hemen kenarına seyirci alınıyor, bu seyirciler her türlü taşkınlığı yapabiliyor. Nitekim Karşıyaka-Efes maçında da saha kenarındaki seyircilerin ayağa fırlayıp, oyuncular ve hakemlere bir iki metre mesafeden hakaretler yağdırdığını gördük. Eğer saha kenarına seyirci alınmaya devam edilirse, çok vahim olaylar olabilir. Yarın densizin biri sahaya dalıp, oyuncu veya hakemlere saldırabilir. Uyarmış olalım.
YAZAR
Kâğıt ateş pahası. Kitaplar da doğal olarak el yakıyor. En cılız kitaba en az 100 lira etiket konuyor. Yayıncılar kan ağlıyor. Çoğu yayıncı yeni kitap basamıyor.
Fakat yine de piyasaya okuyucu bulması mümkün olmayan kitaplar çıkıyor. Bunun sırrını sorduğumuzda yayıncı arkadaşımız:
- Onlar ceplerinden para verip, kitap bastıranlar, diyor, çoğu yayınevi artık üzerine para alarak kitap basıyor.
Yazı hayatı buraya geldi dayandı.
Aklımıza Muzaffer Ayhan Kara’ nın anlattığı olay geldi.
Ayhan’ a geçmişte bir sol gazeteden, “Bize yazar mısın?” diye teklif geliyor. Gidiyor, görüşüyor. Haftada üç gün üzerinden anlaşıyorlar. Peki para? Gazetenin yazı işleri müdürü gülüyor. Gazetede imzan çıkacak, bu az şey mi, diyor. Sonra da gülerek ekliyor:
- Sen üste para almadığımıza dua et.
Yazı hayatı buralara kadar geldi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları