Tarih:
16.10.2013
Ankara... Ankara
Melih Aşık yazıyor; ''13 Ekim Ankara'nın başkent oluşunun 91. yıldönümüydü''...
13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 91. yıldönümüydü...Ankara, Büyük Millet Meclisi’nde birkaç günde kabul edilen tek maddelik bir kanunla başkent olur... Ama Ankara’yı yıkık bir köyden modern bir şehire dönüştürmek ve yabancı devletlerin büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımalarını sağlamak hayli zahmetli olur...
Mustafa Kemal, 16 Ocak 1923’te İzmit’te gazete başyazarlarına demeç verirken şöyle der:
- İki noktai nazardan tahkikat yapmak icap eder. Biri her nevi taaruz ve tecavüze karşı yerinden kıpırdamayarak kuvvet ve sükunetini muhafaza edebilecek bir yer olmalı... Yoksa bir geminin topundan telaşa düşebilecek bir yerde hükümet merkezi olamaz...
İkincisi... Hükümet merkezi öyle bir yerde olmalı ki hükümet nazarını (bakışını) memleketin bütün muhitlerine müsavi (eşit) surette atfedebilsin. Memleketin bir kenarına çekildiğimiz zaman vatanın bizden uzak kalan gayri mamur yerlerini unutuveriyoruz.
Başkent olarak akla Ankara, Sivas ve Kayseri gelmiştir. Konu TBMM’de tartışılır.
13 Ekim’de Meclis’te kabul edilen tek maddelik kanun şöyle der:
“Türkiye devletinin makarrı idaresi (başkenti) Ankara şehridir.”
“Türkiye devletinin makarrı idaresi (başkenti) Ankara şehridir.”
Sıra gelir yabancı devletleri Ankara’ya çekmeye... Bu konuda İngiltere’nin başını çektiği birçok devlet ayak diretir. İngilizler Türkiye’ye ancak İstanbul’da oturmak kaydıyla büyükelçi gönderebileceğini bildirir.
Başkent 30 bin nüfuslu fakir bir köy görünümündedir. 6 odalı tek bir oteli vardır.
Ancak olağanüstü bir çabayla hızlı bir şehirleşme kaydedilir.
Başkent 30 bin nüfuslu fakir bir köy görünümündedir. 6 odalı tek bir oteli vardır.
Ancak olağanüstü bir çabayla hızlı bir şehirleşme kaydedilir.
Yabancı devletler birer ikişer Ankara’ya gelir. İngilizlerin taşınması 1930’ları bulur. Ankara’nın başkent oluşu göz yaşartıcı bir hikâyedir... Öykünün tamamını Bilal Şimşir’in “Ankara Ankara - Bir Başkentin Doğuşu” adlı kitabında bulabilirsiniz...
Vatansevmezler...
Vatansevmezler...
Balyoz davasında Yargıtay’ın verdiği kararları protesto amacıyla Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Atilla Kezek’in istifa ettiği bildiriliyor. Başbakan, dün bu konu kendisine sorulduğunda şöyle diyor:
“Bu konuda samimi, dürüst, vatanını milletini seven bir generalin ve bir amiralin böyle süreçte istifa etmesi gerekmezdi. Nasıl böyle bir şey yaparlar anlamak mümkün değil...”
Balyoz davasında 237 amiral, general ve subayın 15 - 20 yıl arası cezaları Yargıtay’ca onandı.
Bu subayların 134’ü Deniz Kuvvetleri, 41’i Hava Kuvvetleri, 37’si Kara Kuvvetleri, 25’i Jandarma sınıfından...
Hüküm giyen denizciler Plan Semineri’ne katılmadığı gibi, 1. Ordu ile ilişkileri de yok. Ayrıca hiçbirinin hiçbir belgede ıslak imzası bulunmuyor...
Buna rağmen darbe teşebbüsünden ötürü hüküm giyenlerin yarıdan fazlası Deniz Kuvvetleri’nden olunca denizciler adeta vurgun yiyor. Yargı kullanılarak, genelde TSK’ye özelde ise deniz kuvetlerine yönelik bir tasfiye hareketi uygulandığını düşünüyorlar...
Bu çarpık tablo karşısında bir amiralin istifa etmesi Başbakan’ın dediği gibi vatanı sevmemek midir?
Balyoz sanıkları yandaş medyada lince uğratılırken, hukuksuz yargılama ve sahte kanıtlarla ilgili şikayetler göğe yükselirken vatan severlik neden gündeme getirilmemiştir...
Herhalde bu sorular üzerinde de düşünecekler çıkacaktır...
Trajik
Bayramlarda yollar basının klasik deyimiyle “kan gölüne” dönüşür.
Karayollarında barış bir türlü sağlanamaz!
Önlem de alınamaz...
Zaman zaman şu sorulur...
Kendi ilinde trafik kazalarını belirli şekilde azaltan trafik müdürleri, kaymakam ve valilere ödül vermeyi kimse düşünmüş müdür?
Kazaları azaltmakta başarısız olan yetkililer uyarılmakta mıdır?
Yoksa kendileri emniyetli araçlarda seyahat eden devlet yetkililerinin aklına böyle şeyler gelmemekte midir?
* * *
Bayramda boğaz köprüleri bedava...
Köprüden bedava geçtik, 5 lira kâr ettik diye sevinen var mıdır?
Acaba bayram günleri de köprü paralı olsa ve toplanan hasılat bir veya birkaç hayır kurumuna verilse... Daha iyi olmaz mıdır?
Dünyada ilahiyat eğitimi alan din adamlarına
“olaylara bilimsel açıdan bakmalarını sağlamak için” ayrıca tıp, mühendislik, hukuk gibi farklı bir eğitim verilirken, ülkemizde bilimsel eğitim alanlara
olaylara dinsel açıdan bakmalarını sağlamak için din eğitimi veriliyor...
Akif Kökçe
KUBBE
Türkiye’nin en büyük kubbeli yapısı Ayasofya’dır; 31,5 metre...
İstanbul’daki ikinci büyük kubbeye Süleymaniye Camii sahip olup çapı 27,5 metredir.
Edirne’deki Selimiye Camii’nin kubbe çapı Ayasofya’dan sadece yarım metre kısa olup 31 metre 25 santimdir.
Yıllar yılı Sinan’ın neden kubbe çapında Ayasofya’yı geride bırakmadığı tartışılmıştır...
Konu pek çoğumuzun da içine dert olmuştur...
Neyse ki Ayasofya’nın bu fiyakası artık bitiyor...
Çamlıca’ya yapılacak caminin kubbe genişliği 34 metre çapında olacak... Ama dahası... Esas rekor Antalya’dan geliyor...
Akdeniz Üniversitesi kampüsü içine rektör İsrafil Kurtcebe, kendi imzası olarak tarihe geçecek bir cami yaptırıyor.
Aynı anda 7000 kişinin ibadet edebileceği, otoparkı, dükkanları, alışveriş merkezi de olan bu caminin kubbe çapı 35 metre olacak...
Gerçi günümüzün inşaat teknolojisiyle büyük kubbe yapmak artık marifet olmaktan çıktı. Ama elbet... Rekor rekordur...
* Hayatın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır.
Montaigne
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları