Tarih:
27.04.2014
Ayasofya kurtuldu
Melih Aşık; Çanakkale’yi geçseydi şimdi muhtemelen Ayasofya’nın, belki Kız Kulesi’nin yerinde yeller esiyor olacaktı...
Çanakkale savaşlarının 99. yıldönümünde... Binlerce şehit verme pahasına itilaf devletleri donanmasını Çanakkale’den geçirmeyen kahramanların aynı zamanda İstanbul’da birçok tarihi eseri de kurtardığını bilir miydiniz?Eğer saldırganlar Çanakkale’yi geçseydi şimdi muhtemelen Ayasofya’nın, belki Kız Kulesi’nin yerinde yeller esiyor olacaktı.. Neden mi?
1915 Şubat’ında herkesin düşüncesi itilaf donanmasının Çanakkale’yi mutlaka geçeceği yönündedir. İngiliz donanması iki yüz yıldır yenilmemiştir. Alan Moorehead “Gallipoli” adlı ünlü kitabında anlatır:
“Mart başlarında İstanbul’dan göç başladı. Devlet arşivleri, bankalar, altınlar Eskişehir’e nakledildi. Bazı çok kıymetli sanat eserlerini gömme teşebbüslerine geçildi. Haydarpaşa’da biri Padişah ve ailesi diğer yabancı diplomatlar için iki tren hazır bekletiliyordu...”
Alman Büyükelçisi Wangenheim, tüm değerli eşyasını Amerikan Büyükelçiliği’ne nakletmiş, Büyükelçi Morgenthau’ya:
- Elçiliğe tek kurşun atsınlar Fransız ve İngiliz elçiliklerini havaya uçuracağız, gidin bunu İngiliz Büyükelçisi’ne söyleyin, dinamitler hazırlandı bile, diyordu...
Gallipoli’den okuyoruz:
- Genç Türkler İtilaf devletlerinin eline bırakmaktansa şehri bütünüyle tahrip etmek için tertipler almışlardı. Bizanstan kalma hristiyanların kutsal emanetlerine aldırdıkları falan yoktu. Polis karakollarına gaz ve başka yanıcı maddeler depolanmıştı. Ayasofya ve öteki önemli binalar dinamitlenmeye hazırlanmıştı.
ABD Elçisi Morgenthau hiç değilse Ayasofya’nın bırakılması için yalvarmıştı... Ama Talat Paşa’dan aldığı yanıt alaycıydı:
- İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde eski şeylere aldırış eden altı kişi bulamazsınız. Biz hepimiz yenilikleri severiz...
Çanakkale geçilse Ayasofya gerçekten dinamitlenecek miydi? Yoksa bu bir blöf müydü? Kim bilir...
Bak şu Türklere...
Selim Demirgil’in “İktidarın sembolleri ve ideoloji” adlı kitabını karıştırırken Ahmet Cevdet Paşa’nın bugüne dek gözden kaçmış bir raporuna rastladığımızı yazdık. Okurlarımız ilgi gösterdiler konuya... Raporu kitapta yer aldığı kadar yani biraz daha geniş aktaralım... Osmanlı’nın resmi tarihçisi ve ünlü bir devlet adamı olan Cevdet Paşa (1822 - 1895) diyor ki:
“Devlet-i Âliyye, Yavuz Sultan Selim zamanından berü hilafet-i seniyyeyi haiz olduğuna nazaran din üzerine müesses bir devlet-i azimdir. Lakin andan evveli bu devleti tesis edenler Türk oldukları cihetle hakikat-i halde bir Devlet-i Türkiye’dir. Ve ibtida bu devleti teşkil eden Âli Osman olduğu cihetle Devlet-i Âliyye dört esas üzerine mebnî bir heyet demek olur. Yani hükümdarı Osmanî ve hükümeti Türkiye ve dini İslam ve payitahtı İstanbul’dur. Bu dört esasdan hangisine zaaf gelirse bina-i devletin dört direğinden biri sakatlanmış olur.”
Özetle... Devlet adamı imparatorluğun 4 ayak üzerine kurulu olduğunu söylüyor: Osmanlı hanedanı, Türk hükümeti, İslam dini ve başkenti İstanbul...
Devam ediyor:
“Arab, Kürd, Arnavud, Boşnak kavimlerini yekvücud eden cihet vahdet-i İslam’dır. Vakıa Devlet-i Âliyye’nin asıl kuvveti Türklerdir. Bunlar, mahvoluncaya kadar Hanedan-ı Osmanî uğrunda can feda etmek kendü kavmiyetlerince ve hem de diyanetlerince vacibat-ı umurdandır...”
Özetle diyor ki; Arab, Kürd, Arnavud, Boşnak vs kavimleri birleştiren İslam birliğidir amma... Devletin asıl kuvveti Türklerdir... Türkler, Osmanlı Hanedanı için canlarını feda etmeyi gerekli işlerden sayarlar...
Türkleri yok sayma çabasındaki entellerin yakasına, bir Osmanlı tarihçisinin bu tespitleri rozet olmalı...
YAZAR
Aydın Boysan yeni kitabını raflara koydu: İnsan Suyu Zaman Nehrinde Akıyor...
Kapakta: Yazarlık yaşamımın 30. yılında kendi seçtiklerim, sözü okunuyor.
Aydın Ağabey’in ömrü uzun, yazarlığı kısadır. Doğumu Cumhuriyet öncesine gider: 1921... Henüz Padişah Vahdettin tahttadır... Yazarlık yaşamı ise 60’ında başlar... Kitabında yine hoş anılar, gezi notları, fıkralar okuyoruz...
* * *
Napolyon, Rus Çarı 1. Alexander’ın taç giyme törenine katılan Talleyrand’a izlenimlerini sordu, şu cevabı aldı:
- Törende yeni çarın önünde büyükbabasının katilleri yürüyordu. Sağında ve solunda babasının katilleri vardı. Arkasında ise kendi katilleri yürüyordu.”
* * *
Mezarcı eve hava karardıktan sonra geliyor. Karısı meraklanıyor.
- Neden bu kadar geciktin?
Adam anlatıyor:
- Bugün bir tiyatrocu cenazesi geldi. O kadar çok konuşma yapıldı, gözyaşı döküldü ve alkışlandı ki... Cenazeyi çıkarıp bir kez daha gömmek zorunda kaldık...
AKP iktidarında
yağmur yağarsa “sel”, yağmazsa “kuraklık” oluyor...
Akif Kökçe
NAMIK
Namık Kemal Osmanlı Devleti’nin haline üzülür, çevresine “Memleket batıyor, uyanın” der dururmuş... Bir gün yolda rasladığı bir dostu gülerek sormuş:
- Yıllardır ‘memleket batıyor’ diyorsun, bak memleket hâlâ ayakta...
Namık Kemal gülmüş:
- Birader, bu oduncu Mehmet Ağa’nın cenazesi değil ki, hemen kaldırıp gömsünler. Altı yüz yıllık devletin cenazesi, yetmiş seksen senede anca kalkar....
MURSİ
26 Kasım 2012’de... Mısır Devlet Başkanı Muhammet Mursi Anayasa Mahkemesi ile dalaştı.
Sebep, Mursi’nin “Benim kararnamelerimi yargı denetleyemez” açıklamasıydı.
Mısır Anayasa Mahkemesi Sözcüsü Mahir Sami bakın ne demiş o günlerde:
“Bu mahkemenin üyelerine acı veren olay, bu cumhuriyetin başının Anayasa Mahkemesi’ne karşı sürekli bir saldırı kampanyasına girişmiş olmasıdır.”
Mursi güçlenince “Ben hukuka uymam hukuk bana uysun” tavrına girmişti.
O giriş...
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları