loading
close
SON DAKİKALAR

Başarının ödülü!

Melih Aşık
Tarih: 06.10.2013

Melih Aşık; Atatürk bu zorlukları hep sabrederek aştığını anlatır.

Hıfzı Topuz ağabeyimiz, 1950’lerde, Atatürk’ü yakından tanıyan kişilerle yaptığı röportajları “Bana Atatürk’ü Anlattılar” adlı kitapta toplamıştır.

Bu kitaptaki etkileyici anlatımlardan biri de Ekrem Rize’ye ait. Yüzbaşı Ekrem Rize, Kurtuluş Savaşı sonrası bazı komutanlara kızarak istifaya kalkışır. Atatürk’e ulaşarak bu niyetini anlatır. Atatürk ona kendi yaşamından örnekler verir:

“Erkanı Harbiye Mektebi’nde muallimler beni sevmez, arkadaşlarım hiç sevmezdi... Az daha beni mektepten kovacaklardı. Fakat nasılsa yakayı kurtardım.”

“...Sonra Selanik’te staj için bir tabura gittim. Orada da öyle. Bütün tabur subayları ‘Bu ukala kimdir nedir?’ diyorlardı. Çünkü kendimi Napolyon görüyordum. Bakıyordum ben herkesten iyi düşünüyorum... Fakat sonunda anladım ki bunların cehaletini yüzlerine vurmamak lazım...”

Mustafa Kemal, Trablus’ta üst komutanların acizliğine rağmen başarı kazanır... Ertesinde geri hatlara gönderirler.
“Anafartalar’da durum sıkıştı. Oraya koştuk. Parlak bir başarı elde ettik. Bu büyük başarıdan sonra ne yaptılar biliyor musun? Beni hiçbir göreve tayin etmediler. Terfi vermediler. Açıkta kaldım.”

“Bu defa dediler ki Van - Muş’a... Orada ne var? Mağlup olmuş döküntü bir fırka... Sen bunun kolordu kumandanısın, dediler. Tahammül. Oraya gittik. Durumu düzelttik. Derken bu kez de beni Medine’ye yolladılar...”

Atatürk bu zorlukları hep sabrederek aştığını anlatır. Ve der ki:

“Çoğu zaman etrafımızda bulunanlar hem cahil oluyor hem de ihtiraslı. Bunlar aslında hiçbir şey yapmayı beceremedikleri halde kendilerini beğenirler ve hırslıdırlar...”

Ülkemizin huyudur... Başarı hep inkar edilir. Yetenekli adam her adımda çelmelenir... Gençlere düşen doğru bildikleri yolda yürümek, vasatlığa teslim olmamaktır...



Öpüşmek yasaktı...

Usta bir kadın doğum uzmanı olan Prof. Selçuk Erez usta bir kalemdir de... Hayranı olduğu Haldun Taner’e benzer bir üslubu vardır. Yazdıkları su gibi okunur. Üstelik her biri öğreticidir... Bu defa kitap raflarına lezzetli bir romanı çıktı: “Öpüşmek Yasaktı, Düşünmek de”...

Kitapta ünlü tıp adamı, 50’lerin sonlarına raslayan çocukluk ve gençlik yıllarını, gençlik aşklarını, İstanbul yaşamını, o yılların siyasi gelişmeleriyle harmanlayarak anlatıyor. Menderes dönemiyle birlikte o dönemin bilinçli ve aydın gençliğini de yakından tanıyoruz... Adnan Menderes yönetimine karşı olan ve 27 Mayıs devrimini sevinçle karşılayan gençler, ilerleyen zamanda askeri yönetimin icraatına, üniversiteden 147 öğretim üyesinin atılmasına, Talat Aydemir darbesine de karşı çıkmışlardır.

Selçuk Erez bir defasında parkta sevgilisiyle otururken polis karakola götürmeye kalkışmış, hoca kendisini “Benim babam rektör” diyerek kurtarmıştır. O zamanlar rektörün itibarına bakınız... Kitaptan bir de traji komik sahne...

Tıp Fakültesi’ni bitirip kadın doğum asistanı olarak göreve başlayan Selçuk Erez’i ameliyat yeteneği kazanması için bir ara cerrahi kliniğine gönderirler. İlk nöbetinde önüne cama tekme atıp kendisini fena halde yaralamış bir sarhoş gelir. 

Ortada hademelerden başka kimse yoktur. Genç asistan hademe Osman Efendi’nin yardımıyla önce damarı bulur. 

Tam dikecekken sarhoşun bacağını sallamasıyla elindeki damar kopar... Erez telaşlanır:

- Eyvah şimdi ne yapacağız?

Osman Efendi der ki:

“Durum şimdi ciddileşti. Bunu sen dikemezsin. Şimdi al şu havluyu, gösterdiğim şekilde bastır; damarı ben bulup dikeceğim.”

Ve kanayan damarı bir güzel bulup layıkıyla diker...Eski hademeler adeta doktor gibiydi....



SADAKA

Titiz bir araştırmacı olan Şinasi Acar’ın “Osmanlı’dan Bugüne Gözümüzden Kaçanlar” adlı rengarenk kitabında gözümüzün önünde durup da yıllardır fark etmediğimiz güzellikler anlatılıyor. Bunlardan biri de “Sadaka taşları”... İstanbul’un orasında burasında gözümüze ilişir... Tek parça granit veya mermerden yapılmış silindir şeklinde kısa boylu sütunlardır bunlar. İlk bakışta antik bir sütunun kırılmış parçası sanılır. Farkı... Üst düzeylerinde tam ortada 4 - 9 santim eninde ve derinliğinde bir delik bulunması... Hali vakti yerinde olanlar kentin dört bir yanına serpiştirilmiş bu taşların deliğine madeni para bırakır, ihtiyacı olanlar da buradan alırmış. Ancak bu iş genellikle kimse görmesin, yardım eden ve alan teşhir olmasın, diye gece yapılırmış. Böylece hem bir sosyal dayanışma sağlanır hem dilenciliğin önüne geçilirmiş. Bu yöntemin Selçuklular’dan itibaren başladığını anlatıyor Şinasi Acar... YEM Yayınevi’nden çıkan kitapta benzer, hoş bilgiler yer alıyor.



Şefkat-Der raporundan “Türkiye’de 100 bin seks kölesi var, 50 bini çocuk!”
AKP iktidarında, “başka ülkelerde serbest olan” içki yasak, “başka ülkelerde yasak olan” uyuşturucu ve fuhuş serbest!

* * *

Uzun dönem askerlik 12 aya iniyormuş.
Bu haktan “cezaevlerinde çok uzun dönem askerlik” yapmakta olan komutanlar da yararlanacak mı?
Akif Kökçe



YOK

Demokrat Yargı Derneği üyesi 5 yargıcın yazdığı kitap “Türkiye’de Yargı Yoktur” adını taşıyor. NİKA Yayınevi’nden çıkan kitapta yargıçlar diyor ki:

“Bir ülkede hâkimler, savcılar, adliyeler olabilir. Ama bu, o ülkede yargı vardır anlamına gelmez”...
Orhan Gazi Ertekin, Faruk Özsu, Muzaffer Şakar, Uğur Yiğit ve Kemal Şahin’in yazılarını içeren kitapta öncelikle şu satırların altını çiziyoruz:

“Yargıda birtakım sorunlar var ama yine de işliyor diye geleneksel algının aksine öncelikle Türkiye’de bir yargının olup olmadığı tartışması yapılmalıdır.”

“Yargı bağımsızlığı söylemi ve talebi ancak gerçek bir yargı varsa anlamlıdır.”

Bu soylu yargıçların kitabı mutlaka okunmalı...

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları