Tarih:
14.09.2014
Çanakçılık moda
Melih Aşık; Tuttukları çanaklar yarın kendilerine dinsel mahalle baskısı olarak geri dönecektir. Esas acıyı ise çocukları çekecektir.
Sevgi Özel Cumhuriyet’te yazmış:“Kimi TV’ler Atatürk’ü toptan reddeden birilerini ekrana taşıdı, ‘yazar gazeteci’ sanlı birileri son 13 yılla Atatürk’ün dönemini karşılaştırmaya giriştiler. Atatürk dönemi baskıcı, son dönem özgürlükçüymüş...”
Sanırız aynı programı izledik... Merkez medyadaki bu programda Atatürk’e şaşı bakmayı adet haline getirmiş prof. unvanlı birileri Erdoğan dönemi ile Atatürk dönemini karşılaştırmaya koyuldular. Birisi Atatürk için diktatör dedi. AKP yayın organında yazarlık yapan öteki ne kadar birikmiş kini varsa ortaya döktü. Sözde Yeni Türkiye tartışılıyordu. Ve nedense Yeni Türkiye, Erdoğan’ın geçmiş 12 yılı ile veya Demirel, Özal, Menderes dönemleri ile değil Atatürk dönemi ile kıyaslanıyordu. Sanki bir hamlede 1938’den 2014’e atlamıştık.
Atatürk’e diktatör diyen prof. unvanlı kişi Tayyip Erdoğan için aynı deyimi kullanabilir miydi? Hayır... O da kullanamayacağını, kullanırsa kanalın başının belaya gireceğini biliyordu. Erdoğan için dikkatli konuşmak esastır. Aksi takdirde programcının geleceği tehlikeye girer. O da bunu bilir, sınırı koyar. Atatürk veya İnönü’ye veryansın etmek ise serbesttir. Hatta makbul.
İzlerken merak ettik..
Acaba programı yapan hanım “Ben Erdoğan’ı gereğince eleştiremiyorum ama bu ülkenin kurucusuna yönelik hakaretlere çanak tutabiliyorum, haksızlığa alet oluyorum” cinsinden bir vicdan muhabesebesi yaptı mı?
Acaba Cumhuriyet döneminin karalanmasına, laik düzenin gözden düşürülmesine hizmet ettiğinin farkında mıydı? Olsun olmasın... O ve benzeri hanımlar alet oldukları propaganda sonucu bugün yaşadıkları hayatı yarın çok arayacaklardır. Tuttukları çanaklar yarın kendilerine dinsel mahalle baskısı olarak geri dönecektir. Esas acıyı ise çocukları çekecektir.
Tekno tesis...
Milletvekilleri, birkaç ay önce hizmete giren yeni halkla ilişkiler binasından pek memnun değiller. Kimi odaların darlığından, kimi ana binaya uzaklığından, kimi asansörlerin yetersizliğinden şikâyetçi.
İyi de yeni binanın hiç artıları yok mu? Olmaz olur mu? Onları da Ankara’daki gözümüz kulağımız, Fahrettin Fidan arkadaşımız aktarıyor...
Mesela eski binada milletvekili, misafiri geldiğinde çay - kahve ikramı için sekreterine telefon eder. Sekreteri çay ocağını arar, sipariş ancak öyle yerine gelirdi.
Yeni binadaki çay - kahve siparişi tam bir teknoloji harikası. Sipariş verileceği zaman bilgisayarınızdan “TBMM Çay Ocakları Elektronik Sipariş Sistemi”ne giriyorsunuz. Ekranda karşınıza çay bardağı, kahve fincanı, kola, su şişesi, ayran kutusu vb. görüntüler çıkıyor. Çay görüntüsünü tıkladığında karşınıza çıkan seçenekler saymakla bitecek gibi değil; açık, normal, demli, limonlu, karton bardak, duble, karton açık vs. Türk kahvesi mi istedi canınız. Bir tık ve karşınızda seçenekler; sade, az şekerli, orta şekerli, şekerli. Canınız su ve ayran mı çekti? Alternatifler: Normal mi, soğuk mu? Bitki çayı mı? Seç beğen al; ıhlamur, adaçayı, kekik, kuşburnu, yeşil çay... Buzlu çay? Şeftalili mi istersiniz limonlu mu? İkisi de mevcut...
Siparişin yola çıktığı ışıkla bildiriliyor. Diyelim içecekler geldi, içildi. Ama ortalık “boş”lardan geçilmiyor. Garsonun hemen gelip boşları alıp götürmesi için yapmanız gereken şey çok basit; ekrandaki “boşları topla”, yazısının üzerine bir tık! Birkaç saniye sonra garson tekrar odanızda.
Yeni bina çok kötü, kullanışsız, her yağmurda zeminler göle dönüşüyor vs. Bunların hepsi doğru ama binadaki “ileri sipariş teknolojisi” de gerçekten harika...
KUVEYT
Kuveytli diplomat kılığındaki saldırganların Ankara’da F 16 pilotu Hakan Karakuş’u dövmeleri lanetlenirken, Yrd. Doç. Emre Balıkçı “İçinizdeki Ekonomisti Keşfedin” adlı kitaptan bir bölümü paylaşıyor.
Kitapta verilen bilgiye göre 1997 - 2002 tarihleri arasında bu kentte park yasağı BM diplomatları tarafından binlerce
kez ihlal edilmiş. Aralarında Norveç, İsveç, İngiliz, Kanadalı, İrlandalı ve Hollandalıların bulunduğu 31 ülke vatandaşı diplomat yasaları hiç ihlal etmemiş. En çok cezayı kişi başına 246 gibi bir oranla Kuveytli diplomatlar almış.
Bu para şımarığı yaratıklar şehir hayatına uyum sağlayamıyorlar demek...
Kadınlar kendilerini güldüren erkekleri seviyormuş..!
Erkekler de analarını ağlatan iktidarları...
***
Eskiden “Rüşvetin belgesi olur mu?” diye sorulurdu ya; dikilen gökdelenler belgesi değil, anıtı oldu...
Akif Kökçe
TELE
Son yıllarda telefon kaybetmiyorduk... Bu defa nasıl olduysa... Milliyet’in önünde taksiden inip kapıdan içeri girince telefonu araçta unuttuğumuzu fark ettik... Birkaç kez aradıktan sonra cevap geldi: “Telefonunuz bizde, buyrun alın”... Meğer bizden sonra taksiye binen hanım müşteri telefonu görünce alıp çantasına koymuş. Ne olur ne olmaz diye şoföre vermemiş. Verilen adrese gittik. Üsküdar’da mütevazı bir sokakta mütevazı bir ev... Teşekkürlerimizi bildirerek telefonumuzu aldık. Cihazı sağ salim bize ulaştıran Berna Keser hanıma teşekkür ediyoruz. Halkımızın ahlakını bozmak için çok çalışıyorlar ama bozamıyorlar.... İnsanımız dürüst kalmakta direniyor. İşte misali...
RÜŞVET
Kıbrıs’ın Türk kesiminde rüşvet yoktur... Bu özellik İngiliz terbiyesine bağlanır... Ve şu öykü anlatılır.
İngilizler Kıbrıs’ta yönetimi ele aldıklarında Osmanlı polislerinin maaşı bir altınmış... “Maaşları ile yaşayabilenler
bir tarafa, yaşayamayanlar öte tarafa” demişler...
Maaşımla geçiniyorum, diyenleri işten atmışlar...
Geçinemiyorum diyenlerin maaşını 5 altına çıkarmış ama rüşvete ağır hapis cezaları koymuşlar. Sistem etkili olmuş...
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları