loading
close
SON DAKİKALAR

Darbe yapmayanlar!

Melih Aşık
Tarih: 10.01.2013

Melih Aşık yazdı, ''Darbelerle mücadele süreci TSK'nin ulusal değerlere bağlı kadrolarının tasfiyesine dönüşmüştür...''

Balyoz davasının gerekçeli kararı, verilen ağır hapis cezalarının izahını yapamadı. Kimseyi inandıramadı.

Ancak gerçek o ki, muvazzaf ve emekli 325 subay bu davadan hapiste...

Gelelim tuhaf manzaraya...

Sözde darbelerle mücadele sürecindeyiz ama...

Darbe yapanlar değil, hep darbe “yapmayanlar” yargılanıyor...

12 Eylül darbesinden topu topu 2 tirit general mahkemeye çıkarılırken...

12 Eylül’ün uygulayıcıları, işkencecileri, valileri, emniyet müdürleri aramızda elini kolunu sallayarak dolaşıyor. 12 Mart 
darbesinden yargılanan ise hiç yok.

Yapılmamış Balyoz darbesinden 325 general ve albay...

İzmir’de şantaj ve casusluk suçundan 56 subay...

Ankara’da 28 şubat davasından 62 yüksek rütbeli...

İnternet andıcı davasından eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve arkadaşları hapiste...

Darbe yapanlar neden yargıdan muaf da...

Darbe yapmadıkları halde yüzlerce subay mahkemede veya hapiste?

Bir dostumuzun bu soruya yanıtı:

- Sanırım darbe yapmayanlar, yapanlardan daha tehlikeli olduğu için...

Dostumuza göre... 12 Mart ve 12 Eylül gibi darbeler ABD icazetiyle yapılmış olup o darbelerde görev alanlar ABD’nin dostudur.

Bugün yargılanan ve hapis yatanlar ise genelde ABD’ye köstek olanlardır.

Kıbrıs’tan çekilmemekte direnen, PKK’ya tavize izin vermeyen, 1 Mart tezkeresine direnen hep onlardır.

Darbelerle mücadele süreci TSK’nin ulusal değerlere bağlı kadrolarının tasfiyesine dönüşmüştür.

Böylece sorunların ABD’nin önerdiği biçimde çözülmesinin önünde duran bir engelin bertaraf edildiğini düşünüyor dostumuz... Bu da bir yorum tabii...


Pargalı’nın sonu...

Bu satırlar yazılırken Pargalı İbrahim Paşa henüz idam edilmemişti. Akşam saatlerinde Topkapı Sarayı’nda boğularak idam edilecek... Halkımız Star ekranı başında infazı heyecanla izleyecekti...

Kanuni Süleyman bu canciğer çocukluk arkadaşını neden geceyarısı Topkapı Sarayı’nda boğdurdu? Hürrem’in entrikaları güçlü ihtimaldir ama... Yine de tarihçilerin tam çözemediği bir olaydır bu... Peki Pargalı’nın mezarı şimdi nerededir? Geriye ne kalmıştır? Gelin onları Andre Clot’nun “Muhteşem Yüzyıl’ın Muhteşem Sultanı” kitabından okuyalım:

“...Yırtılmış giysileri, duvardaki kan izleri -ki yıllarca kalacaktır bu izler- kendisini kahramanca savunduğunu ve sarayın dilsiz bostancılarının ancak uzun bir mücadeleden sonra kementlerini başvezirin boğazına geçirmeyi başarabildiklerini kanıtlıyordu. Cesedi Canfeda dervişlerinin tersanenin hemen arkasındaki tekkelerine götürüldü ve on üç yıl boyunca padişahla hemen hemen eşit bir konumda olmuş bir kişinin yattığı yeri işaretleyen herhangi bir yazıta bile gerek görülmeksizin gömüldü...”

“..İbrahim’in mallarına el kondu. At Meydanı’ndaki sarayı, içoğlanlarının eğitildiği bir okula dönüştürüldü. Sütlüce ve Haliç kıyılarındaki bahçeleri uzun yıllar boyunca İstanbul halkı için birer mesire yeri oldu. Söylentilere göre cenazesinin gömülü olduğu yeri işaret eden ağaç bile çoktan ölmüştür ve bugün hiç kimse Osmanlı sultanıyla boy ölçülebileceğini sanan adamdan geriye kalanların nerede olduğunu bilmemektedir...”

Pargalı İbrahim’in mezarı bilinmiyorsa da yaşadığı mekanı, yani bugün müze olan Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı’nı gezip görebilirsiniz...


Hızlı yiyenleri uyaran akıllı çatal üretilmiş.
Bizim yiyiciler o kadar hızlıdır ki, farkedinceye kadar o çatalı bile yerler.
Fahrettin Fidan

Tanım

Bugün 10 Ocak... Çalışan gazeteciler günü...

Gazetecilere önemli haklar sağlayan 212 sayılı yasa 10 Ocak 1961 günü kabul edildi...

Ve o gün Çalışan Gazeteciler Günü oldu...

Ne var ki günümüzde çalışamayan gazeteciler büyük çoğunluk oluşturuyor.

Kimi gazeteci işsiz olduğu için çalışamıyor, kimi hapiste olduğundan...

Türkiye “dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi” diye anılıyor artık...

Çalışan gazetecilere gelince... Onların da özgürce, mesleğin ilkelerine uyarak çalıştığını kimse söyleyemez. Yazamadıkları yazabildiklerinden çok fazla...

Bugün basın üzerindeki baskılar askeri darbe dönemlerini andırır durumdadır.

Bir demokrasi düşününüz ki... Başbakan gazetecileri bir savcı gibi açıktan suçlamakta, beğenmediğinin işten atılması talimatını verebilmektedir.

Tüm gazetecilere sabır diliyor, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük, Hikmet Çiçek gibi dostlar başta olmak üzere hapisteki bütün gazeteciler için özgürlük çağrısı yapıyoruz...



Başbakan Yardımcısı Bozdağ “Diyanet İşleri laikliğe değil, sünnete
bakmalı” demiş.
İnsaf yahu!
Devletin karışmadığı bir tek oramız kalmıştı...
Akif Kökçe


Gündem

Özgür Gündem’de Veysi Sarısözen, Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın yazılarıyla süreci adeta dinamitlediğini yazıyor. Akdoğan için diyor ki:

“Onun İmralı sürecine bakışı, bir ‘yenen-yenilen’ bakışıdır. PKK’nın ‘yenildiği’ o nedenle şimdi yenilen güce ‘silah bıraktırma’ aşamasına gelindiği iddiası onun temel tezi. Bu tez, İmralı sürecine karşı yapılmış en büyük provokasyondur.”

Akdoğan’ın “Örgütün büyük iddialarına karşı devletin başarılı güvenlik politikalarıyla çektiği rest netice verdi” gibi cümleleri hassasiyet yaratmış.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İmralı ile yakında başlaması söz konusu olan müzakerelere KCK’nın ve DTK’nın de katılmasını istiyor. Yani; Öcalan+BDP+KCK+DTK+ PKK... Bırakın AKP ile anlaşmayı... Bu cephe kendi arasında nasıl anlaşacak acaba?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları