Tarih:
11.04.2012
En Kahraman Rıdvan
Laikliğin Anayasa’ya girmesinin 84. yıldönümüydü dün...
Tiyatronun kuralıdır.. Eğer sahnede bir silah görünüyorsa oyun içinde mutlaka patlayacaktır.O yüzden Suriye sınırında silahların patlaması olağandır. Üstelik bu daha ilktir. Bölge çok daha gürültülü patlamalara gebe şu anda...
Çünkü bir savaş için hayli yığınak yapıldı.
Topraklarımızda kamplar inşa edildi. Sonra buraya mülteci transferi başladı.
Hükümetimiz bir yandan da Suriyeli sivil ve silahlı muhalifleri örgütlemek ve Esad’a karşı kışkırtma görevini üstlendi.
Bizdeki bu savaş hevesi dışardan bakanları hayli şaşırtıyor olmalı...
Yarış öncesinde sabırsızlıktan yerleri eşeleyen yarış atları gibiyiz.
İktidarımız 1 Mart tezkeresinin reddiyle ABD gözünde kaybettiği puanları yeniden toplamanın telaşında olmalı...
Bu defa kesin göze gireceğiz.. Aferini alacağız... Kararlıyız...
Ancak başımıza gelecekleri pek hesap edebildiğimiz söylenemez.
Dünya değişti, 20 yıl aradan sonra yeniden iki kutuplu oldu, Çin ve Rusya oyuna girdi, cephe oluşturdu.
Rus donanması Suriye limanında yerini aldı. Çin tetikte...
Biz ise adeta bunlardan habersiz, en ön safta, en Kahraman Rıdvan rolündeyiz.
Belli ki muhterem iktidarımız “Arkamızda nasıl olsa Amerika var” rahatlık ve güveni içinde ama.. Coniler eskisi gibi güçlü değil. Irak’tan çekildiler Afganistan’da da tokat yiyip duruyorlar.
Suriye’ye karşı bizi öne sürmeleri de kuşkusuz kendilerine olan güvensizliklerinden kaynaklanıyor.
Biz ise aslanlar gibi kükrüyoruz... Ekonomisi pamuk ipliğine bağlı, enerji vanası dışarıya takılı bir ülkenin bu cesareti ve savaşa bu kadar teşne olması herhalde bütün dünyayı şaşırtıyor olmalı.. Ama son şaşıran onlar olmayacak...
Almanya’nın “Asrın soygunu” dediği Deniz Feneri e.V. davasının savcılarına göre ortada örgüt ve dolandırıcılık yokmuş.
Ne varmış peki? Aralarında iktidar mensuplarının da bulunduğu “hayırsever dostlar grubu” mu?
Haldun Ertem
Şeker görmüştü...
Sınıra 150 metre uzaklıkta mülteci kampı kurmanın sakıncalarını önceden görebilmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Nitekim CHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker o tehlikeyi 15 Şubat günü Genel Kurul’da şu sözlerle dile getirmişti.
“Bu kamp provokasyona açık bir kamptır. Yaklaşık 150 metre ilerisi Suriye askerlerinin, Suriyeli vatandaşların olduğu bir yer. Oradan bizim ülkemize av tüfeğiyle yapılan bir silah atışı bile savaş sebebi sayılacaktır.”
Beklenen... Kimilerine göre istenen oldu. Suriye’ye müdahale için aranan kan... Pardon bahane bulundu.
Yeni savcılara göre “Deniz Feneri” yolsuzluğunda örgüt de dolandırıcılık da yokmuş.
Ne diyelim.... Aynı olay için “Yüzyılın Soygunu” diyen Alman savcılar utansın!
F. Fidan
Yorumsuz
Mesaj TGS Başkanı Ercan İpekçi’den geliyor:
“Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Anadolu Ajansı’nın kuruluşunun 92’nci yıldönümünde yaptığı konuşmada, kurumdan yüze yakın personelin zorla emekli edilmesiyle ilgili olarak, ‘Herkes teşekkür ederek ayrıldı, hiç kimseden baskıyla, tehditle, şantajla emeklilik dilekçesi alınamaz’ sözleriyle gerçekleri çarpıtma girişimi; Anadolu Ajansı’ndaki işçi kıyımının ve baskıların bir ‘hükümet operasyonu’ olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.”
Haydi Paşa!
Kenan Evren bu ülkeye çok büyük zararlar verdi, çok büyük kötülükler yaptı. Söylemeye gerek yok, en büyük kötülüğü 12 Eylül darbesinin elebaşılığını yapması.
Peki, aynı Kenan Evren, giderayak ülkesine büyük bir iyilik yapabilir mi? Yapmak isterse nasıl yapabilir?
Hukukçu Şahin Mengü’nün Aydınlık’ta yazdığına göre eski ANAP milletvekili Fevzi İşbaşaran bunun nasıl olabileceğini çevresindekilere şöyle anlatıyormuş:
“Darbe sonrası, kimi işadamı, gazeteci, sanatçı, yazar ve çizerlerin kendisine gönderdiği övgüler dolu destek mektuplarını açıklarsa ülkesine büyük iyilik etmiş olur.”
Haydi Paşam. Esirgeme bu iyiliği ülkenden...
Laikliğin dönümü
Laikliğin Anayasa’ya girmesinin 84. yıldönümüydü dün...
1924 Anayasası’ndaki “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” ibaresi 1928 yılı 10 Nisan’da yapılan değişiklikle çıkarıldı. Laikliğe adım atıldı.
Milletvekili yemininden “vallahi” sözcüğü de aynı yasayla çıkarılmıştı.
Laiklik demokrasinin temelidir...
Dini inançlarından dolayı kimsenin kimseyi kınamaya, suçlamaya, cezalandırmaya hakkının olmaması demektir.
Laik devletin dini yoktur. O niteliğiyle çeşitli dinden yurttaşlar arasında ayrım gözetemez, yan tutmaz, ayrıcalık yapmaz...
Çoğunluğun azınlık üzerinde baskı kurmasına göz yummaz.
Dindar olmak kadar dinsiz olmak da bireyin hakkıdır.
Laikliğin olmadığı, dinsel baskıların egemen olduğu toplumda düşünce özgürlüğü var olamaz. Dolayısıyla demokrasiden söz edilemez.
Tarihte laikliğin ortaya çıkmasının ana sebebi bireyleri din adamlarının ve din istismarcılarının tahakkümünden kurtarmak olmuştur.
Batı dünyası bunu başardı. Onlar laikliği artık tartışmıyor.
Türkiye’de ise laiklik tartışmaları bitmek bilmiyor...
Çünkü geçimlerini din ve inanç sömürüsünden sağlayanlar bu kozu ellerinden bırakmak istemiyor.
Üstelik savaşı da kazanmış görünümdeler.
Son çıkardıkları 4+4+4 yasası baştan aşağı laikliğe aykırıdır.
Amaç; bağımsız düşünebilen, sorgulayıcı, eleştirici kafa yapısında insanlar yerine özgürlük talebi olmayan “kul”lar yetiştirmektir...
Böyle toplumlarda bilim, özgür düşünce, demokrasi gelişmez...
Ama bu toplumlar kolay yönetilir... Hem baştakiler hem emperyal ülkeler tarafından...
Büyük amaç da budur...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları