Eski hikâye
Melih Aşık; Bu hafta Meclis görüşmelerinde oranın yüzde 30’a, en düşük emekli maaşının 10 bin liraya yükseltilmesi önerilecek. Umarız kabul görür. En azından bu rakamlara ulaşılması gerekir.
İkinci cihan harbi
tüm hızıyla sürüyordu
köylüler yarı aç, yarı tok
yolda zor yürüyordu
ellerinde dokuma torbaları
sırtlarında yamalı urbaları
çaresizlik içinde
ağanın kapısına vardılar
kahyaya dil döküp yalvardılar:
- açlıktan kırılacağız
bu kışı nasıl çıkaracağız,
kar çıktığında dizlere,
git ağana söyle de ambarından
birazcık zahire versin bizlere
kahya, ”elçiye zeval olmaz” dedi
“bakarsın ağanın taş yüreği yumuşar
eli tutulmaz” dedi
ağanın yanına vardığında
bağdaş kurmuştu bahçedeki çardağında
keyifle nargilesini içiyordu
kahyayı görür görmez
köylüleri kastederek
“neye gelmişler ki? “ diye sordu.
kahya, ambardan birazcık zahire istediklerini,
yoksa açlıktan kırılacaklarını söyledi
ağa, nargilesinden
bir nefes daha çekip üfledi:
- get onlara söğle
zabağı geç yesinler,
öğliyi idare etsinler,
ağşam da erken yatsınlar,
heç bi şey olmaz, dedi.
(Ali Öztürk)
HARDALİYE
Kırklareli’nin ilginç bir yerel içkisi var: HARDALİYE... Üzümler, kabuğu ve çekirdeğiyle ezildikten sonra, içine siyah hardal tohumu ve vişne yaprağı ilave edilerek hazırlanan, kendine has hoş kokusu ve tadı olan, buruk içimli, ALKOLSÜZ bir içecek. Biraz şıra tadında. Bendeniz denedim. Harika bir tadı var. Neden ülke çapında tanınmaz, neden yaygın bir içecek olarak kullanılmaz merak ederim. Atatürk’e de Kırklareli ziyaretinde ikram etmişler, o da çok beğenmiş. Milli içecek haline getirilmesini tavsiye etmiş. Kolalı ve gazlı içeceklere göre hem daha besleyici hem daha serinletici. Şimdilik biraz pahalı görünüyor ama üretim ve satış artırılınca fiyat makul düzeye düşebilir. Denemek için internetteki satış firmalarından isteyebilirsiniz.
MUSLUKTA ADALET
Benim çalıştığım kurumlar benim için 30 yıl emeklilik primi ödediler. Sorduğumda primin tavandan ödendiği söylendi. 1994 yılında emekli oldum. Emekli aylığım şu anda 8400 lira. İlan edilen yüzde 25 zamla birlikte 10 bin 500 liraya çıkıyor.
Sonuçta, emekli maaşım asgari ücretin altında kaldığı gibi, açlık sınırının da altında kalmış bulunuyor.
Geliri insanca yaşama sınırları altında kalan milyonlarca emekli var ülkede. Aylığı devlet desteğiyle daha önce 7500 liraya yükseltilen düşük maaşlı emeklilerin ise hiç artış almayacakları konuşuluyor.
Ülkemizde insanların bir amacı da emekli olduktan sonra “ele güne muhtaç olmadan yaşamak”tır.
Yukardaki rakamlarla emeklilerin çoluğuna çocuğuna, yakınlarına muhtaç olmadan yaşaması mümkün mü?
Bu hafta Meclis görüşmelerinde oranın yüzde 30’a, en düşük emekli maaşının 10 bin liraya yükseltilmesi önerilecek. Umarız kabul görür. En azından bu rakamlara ulaşılması gerekir.
***
İstanbul’un rahmetli Belediye Başkanı Aytekin Kotil anlatmıştı.
Göreve geldikleri ilk haftalar ve aylarda şehirden yoğun su kesintisi şikâyetleri geliyormuş. Suların programlı veya programsız sık sık kesilmesinden şikâyet ediyormuş İstanbullular. Aytekin Bey ve ekibi soruna kısa sürede nasıl çözüm bulabileceklerini düşünürken şikâyetlerin giderek azaldığını fark etmişler. İlginç olan, şehre verilen su miktarı artmadığı halde şikâyetlerin azalmasıymış.
Aytekin Bey bunun nasıl olabildiğini merak etmiş. Şu İşleri Müdürü’nü çağırtmış bir gün ve bu durumun nasıl gerçekleştiğini sormuş. Su Müdürü demiş ki:
“Efendim, sesi daha çok çıkan semtlere daha uzun süre su veriyoruz, sesi daha az çıkanlara daha az su veriyoruz. Her hafta bakıyoruz sesi kimin daha çok çıkıyor. Onun suyunu artırıp, sesi az çıkanın suyunu azaltıyoruz. Böyle böyle şikâyetleri epey önledik. Şikâyetler yine var ama o semtlerin sesi duyulmuyor.”
Toplumdaki refah dağıtımı da aşağı yukarı bu sisteme göre gerçekleşiyor. Sesi çok çıkana daha çok, az çıkana daha az.
Bugün gelirlerinden en çok şikâyet edenler, örneğin emekliler, parasızlıktan sosyal medyaya bile giremedikleri için en az seslerini duyuranlar oluyor.
DOSTLAR
Kastamonulu dostum Fehmi Altıkulaç telefonda yerini bildiriyor:
- Şu sırada sahilde köpek gezdiriyorum. Benim oğlan yurt dışına giderken köpeği bana emanet etti. Onunla birlikte dolaşıyoruz.
Sonra da gülerek ekliyor:
“Yahu nereden nereye... Çocukluğumuzda köylerde köpeklere hayvan der geçerdik. Yanımıza yaklaştırmazdık. Şimdi bakıyorum da onlara çok haksızlık edermişiz. Son yıllarda onlarla bayağı iyi dost oldum. O benim ne dediğimi anlıyor. Ben onun ne istediğini anlıyorum. Çok iyi anlaşıyoruz. O kimseye kötülük etmiyor. Kimseyi öldürmüyor. Kimsenin parasını çalmıyor. Benimle sadece arkadaşlık ediyor. Sen sevgi gösterirsen o da sana sevgi gösteriyor. Bence insandan daha saygın bir yaratık. Onlar bence en gerçek dost!”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları