Tarih:
01.12.2013
Geçmişin yüzleri
Melih Aşık; Sanırsınız programı Ermeni diasporası hazırlamıştır...
NTV’de önceki gün “Kayıttayız” adlı programda “geçmişimizle yüzleşelim” sloganı altında 1915 olaylarından başlayarak yakın tarihimizle ilgili olarak öyle ağır suçlamada bulunuldu ki... Sanırsınız programı Ermeni diasporası hazırlamıştır...Geçmişle yüzleşmek konusunda Prof. Türkkaya Ataöv’ün hatırlattığı ve bilmemiz gereken bazı esaslar vardır. Birkaçını aktaralım:
* Geçmişle yüzleşmek bir tarih sorunudur. Geride kalmış olayları aydınlatacak belgelerin kapsamlı, eksiksiz, doğru, yansız ve dengeli biçimde ortaya konması gerekir. Bu uğraş bilimin görevidir. Geçmişte ne olduğunu belirlemenin ilk koşulu siyasilerin kararlarını bir yana itmektir.
* İncelenen konu, anlaşmazlığa taraf olanlardan biri ya da birkaçı için bir kin ve öç kaynağı olamaz. Hele egemen olmaya özenen görüşün doğruluğunu sorgulayan ikinci görüşlerin eşit olarak dinlenmediği, savunulamadığı, dikkate alınmadığı... Ülkelerde siyasal amaçlar için kullanılamaz.
* Suç ve ceza, olayla ilgili olmayan yeni kuşakları da içine alamaz. Öyle olursa, kimi ulusların yurttaşlarının, başkalarından farklı olarak, toptan ve istisnasız biçimde, sanki bir günahla doğmakta oldukları onaylanmış olur.
* Geçmiş olayların tümü içinde birini, aradan geçen uzun süreyi de dikkate almayarak başkalarından ayıklayıp öne çıkarmak, tarih yönteminin onaylamayacağı bir yanlıştır.
* Geçmişle ve tarihle yüzleşme gerekiyorsa, bu, tüm ülkeler için uygulanabilir olmalıdır. Sayıları iki yüze yaklaşan tüm dünya devletlerinin eksiksiz her biri kendi tarihiyle yüzleşecek olursa, biz de aynını yapalım. Yabancılara ve onlar gibi düşünen kimi yurttaşlarımıza söylemek isteriz ki, aynı süreçten tümümüz geçelim. O zaman, bizi suçlamaya kalkanlar ilk önce kaçan devletler olacaklar.
Atatürk itibarı...
Onurlu her yurttaş doğal olarak yaşadığı ülkenin dünya ailesi içinde itibarlı konumda olmasını istiyor. O yüzden bazı görüntüler milletin onurunu kırıyor.
Atatürk itibarı...
Onurlu her yurttaş doğal olarak yaşadığı ülkenin dünya ailesi içinde itibarlı konumda olmasını istiyor. O yüzden bazı görüntüler milletin onurunu kırıyor.
Başbakan Erdoğan’ın Rusya ziyaretinde yaşanan sahneleri ekranda hep birlikte izledik
Rusya Devlet Başkanı Putin, Türkiye’nin AB deneyimi olduğunu söylerken Başbakan 50 yıldır AB kapısında beklediğimizi hatırlattı ve bir ricada bulundu:
- Türkiye’yi Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na alın, bizi AB sıkıntısından kurtarın...
Putin bu ricayı duyunca başka tarafa bakıp tebessüm etti... Çünkü Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne alınması birçok sebepten mümkün değil.
Yıllar öncesine gidelim. Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1920 yılında Fransa ve İngiltere öncülüğünde Milletler Cemiyeti (Cemiyet- i Akvam) kurulmuş. Türkiye önceleri dışarda bırakılmış. Sonra üyeliği söz konusu oluyor. Gerisini Türk Dış Politikası adlı kitapta, Prof. İlhan Uzgel’in kaleminden okuyoruz:
“Türkiye’nin üyeliği gündeme geldiğinde Mustafa Kemal üyeliğin Türkiye’nin başvurusuyla değil MC’nin daveti sonucu gerçekleşmesini istedi. Bunun üzerine 6 Temmuz 1932’deki oturumda MC, İspanya’nın önerisi ve Yunan temsilcisinin de desteğiyle Türkiye’nin MC’ye davet edilmesini öngören kararı oybirliğiyle aldı.Bu sırada yapılan konuşmalarda başta Yunan temsilcisi olmak üzere Türkiye ve Türk dış politikası hakkında övücü ifadeler kullanıldı. Genel Kurul 18 Temmuz 1932 de 43 üyenin oy birliği ile Türkiye’yi üyeliğe kabul etti.”
İtibarlı ve onurlu ülke işte budur... Bizi aranıza alın diye başkalarına ricada bulunmaz. Kendini davet ettirir...
Cumhuriyet Türkiyesi böyle bir ülkeydi...
Kırşehir
Olay 70’li yıllarda geçiyor... Bir gün Kırşehir’e tez konusunu araştırmak için uzun saçlı, sakallı bir Fransız üniversite öğrencisi geliyor. Araştırdığı konu, belli bir dönemde Avrupa’ya işçi olarak giden Türklerin büyük çoğunluğu neden Kırşehirli? Kendisine Kırşehir’de çat pat ingilizce bilen hocalar yardımcı oluyor. Fakat sorunun yanıtı bulunamıyor.
Kırşehir
Olay 70’li yıllarda geçiyor... Bir gün Kırşehir’e tez konusunu araştırmak için uzun saçlı, sakallı bir Fransız üniversite öğrencisi geliyor. Araştırdığı konu, belli bir dönemde Avrupa’ya işçi olarak giden Türklerin büyük çoğunluğu neden Kırşehirli? Kendisine Kırşehir’de çat pat ingilizce bilen hocalar yardımcı oluyor. Fakat sorunun yanıtı bulunamıyor.
Derken o günlerde 1980 darbesi patlak veriyor. Fransız öğrenciden kuşkulanıp sınırdışı ediyorlar. Birkaç ay sonra delikanlıdan mektup geliyor:
- Burada yaşayan Kırşehirlilerle konuştum, sorunun cevabını buldum...
Sonra da işin sırrını açıklıyor:
- Çünkü o dönemde İş ve İşçi Bulma Kurumu Başkanı Kırşehirliymiş.
İktidardaki tarikat ile cemaat birbirine düştü.
“Laiklik” şartını getiren yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygıyla anıyoruz!
Akif Kökçe
ÖÇ
Hem akli hem bedeni olarak ağır hasta olan E. Org. Şener Eruygur ile bazı diğer hasta tutuklulara yapılan ağır eziyeti izleyen bir dostumuz, “Nedir bu kin?” dedikten sonra Cromwell olayını hatırlatıyor...
İktidardaki tarikat ile cemaat birbirine düştü.
“Laiklik” şartını getiren yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygıyla anıyoruz!
Akif Kökçe
ÖÇ
Hem akli hem bedeni olarak ağır hasta olan E. Org. Şener Eruygur ile bazı diğer hasta tutuklulara yapılan ağır eziyeti izleyen bir dostumuz, “Nedir bu kin?” dedikten sonra Cromwell olayını hatırlatıyor...
İngiltere’de 1661 yılında Kral II. Charles tahta çıkınca, babasını idam ettiren Cumhuriyetçi Olivier Cromwell’den intikam almaya karar verir. Cromwell çoktan ölmüş “Westminster Abbey Katedrali” içindeki mezarlığa gömülmüştür. Kral 11. Charles cesedi mezardan çıkarttırır, suçluların idam edildikleri Tyburn’da astırır. Yetmez, bir süre sonra Cromwell’in başı kesilir ve bir kazığa geçirilerek İngiltere Parlamento binasının en eski kısmı olan Westminster Hall’ün tepesine çakılır... Kesik baş uzun yıllar orada kalır... Bazıları için öç almak böyle sonsuz işlemlerle mümkün oluyor demek!
GASP
Başbakan Erdoğan konuşuyor:
GASP
Başbakan Erdoğan konuşuyor:
“TBMM Nisan 1920’den bu yana Türkiye’deki en yüksek makamdır, mercidir. TBMM, Türkiye’nin kalbidir. Hiç kimse, hiçbir kurum, fani olan hiçbir güç TBMM’nin üzerinde değildir. Kim yetkiyi gaspederse onun karşısındayız...”
Başbakan bazı yetkiler gasp edilmiş gibi konuşuyor...
Kim gasp etti? Siz buna niye göz yumdunuz? Yummadıysanız bu konu neden gündeme geldi?
Melih Aşık - Milliyet
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları