loading
close
SON DAKİKALAR

Gençlere öğüt

Melih Aşık
Tarih: 07.06.2015

Melih Aşık; Spor güzeldir. Futbol heyecan sporudur. Peki hayatın geri kalanı...

Spor güzeldir... Futbol heyecan sporudur... Peki hayatın geri kalanı...
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” diye ünlü ve güzel bir kitap vardır. Cumhuriyet yıllarında tüm okullara tavsiye edilmişti. Grigory Petrov bu kitapta Finlandiya’nın kalkınma ve ilerleme çabalarını anlatır.
Orada Finli bir yurtsever olan Snelman’ın futbol meraklısı gençlere öğütleri dikkat çekicidir... Der ki:
“Sizler Finlandiya’nın futbolda elde ettiği başarılarla övünüyorsunuz. ‘Güçlü Ayak’ adlı kulübünüzün komşu ülkelere İsveç, Norveç, Danimarka’ya davet edilmesine veya Macaristan’a giderek maç kazanmasına sevinerek tezahürat yapıyor, gurur duyuyorsunuz.
Ben sizin sevincinizi paylaşmıyorum.
Sevgili ülkemiz Suomi’de adları ‘Güçlü Düşünce’, ‘Süt Üretimi”, ‘En iyi Yumurta” ‘En Kaliteli Tahıl’, ‘Temiz Vicdan, ‘Yeni Fikirler”, ‘Mekaniğin Gururu’, ‘Müreffeh Halk’ adlı kulüpler olsaydı bu beni daha çok sevindirirdi.
Ben sizlerin sadece Macarları ayakla topa vurarak yenmekle yetinmemenizi, aynı zamanda Almanları, Fransızları, İngilizleri beyniniz, kalbiniz ve iradenizle bilim, ustalık, ticaret, sanat, hukuk düzeni gibi alanlarda ülke refahının artırılması için halkın verdiği mücadelede yenmenizi istiyorum.
Şu kuralı unutmayın... Oynanan oyun saha dışında sürdürülemez. Genç Finlandiya’ya top peşinde koşturmaktan başka bir şey beceremeyen insanlar lazım değil. Ülkemizin Fin halkının ekonomik, sosyal, düşünsel ve manevi potansiyelini harekete geçirecek ve bu sürece öncülük edecek güçlü şahsiyetlere ihtiyacı var.
Finlandiyalı gençler sizin göreviniz topu daha uzağa ve daha yükseğe atmak değil, ülkenizin gelişmesini ve halkınızın yükselmesini sağlamaktır.”

WELLES
Geçen yüzyılın en büyük sinema adamlarından Orson Welles doğumunun yüzüncü yılında anılıyor.
Orson Welles’in bir de bizzat seslendirdiği ünlü bir şarkısı vardır... Sözlerini anımsayalım:
“Ben, genç olmak nedir, biliyorum...
Fakat sen yaşlı olmak nedir bilmezsin...
Aynı şeyi söylüyor olacaksın sen de bir gün.
Kayıp gidecek avuçlarından zaman...
Bu hikâye (böyle) anlatılacak
? ? ?
Birçok soru sordum...
Karşılaştığım bilge adamlara...
Bütün cevapları bulamamış...
Kimse (En azından, gördüm ki) daha...
Hatırlanacak günler olacak...
Dopdolu, gözyaşı ve kahkahalarla.
Nasıl yazdan sonra kış gelirse...
Öylece geçip gidecek yıllar da.
? ? ?
Öyleyse arkadaşım, müzik yapalım (gel) seninle...
Ben eskilerden çalayım senden yenileri dinlerken.
Zamanla, senin (de) gençlik günlerin bittiğinde...
Seninle (de) vaktini (böyle) paylaşanlar olacak.”

ARDA
Arda Kısakürek mahalle ve okul arkadaşımız bir aziz insandı. Üç yıl önce kaybettik. Eşi Evin de bu yıl hayattan ayrıldı. Kısakürek’ler karı koca yüksek elektrik mühendisi idi. Emekli olduktan sonra Arda ve Evin zor bir işe sıvandılar. İnternette herkese açık bir “dünya tarihi” yazma işine koyuldular.
Arda ölümcül hastalığa yakalandığında 24 cilt bitmişti.
Eşi Evin, hazır olan bilgileri derleyerek 25, 26 ve 27. ciltleri tamamladı.
Kızları Başak Kısakürek de 28. cildi tamamladığını birkaç gün önce bildirdi.
Arda’nın yıllarca uğraşarak, çağdaş bilimsel bir bakışla hazırladığı tarih ciltlerini şu adreste bulabilirsiniz:
www.dunya-tarihi.com

Mülkiye’nin Somalilisi!

“Bir zamanlar Mülkiye, 1964 - 1970” Mülkiye’den sınıf arkadaşımız Savaş Dizdar’ın okul anılarını derlediği kitap.
Acı - tatlı, trajik - trajikomik ne anılar yok ki kitapta... Yıl tahminen 1966. Mülkiye yurdunda boylu poslu, esmer tenli, kalın dudaklı, kıvırcık saçlı bir tip görülmeye başlandı; Mülkiye’de okumaya gelen Somalili Hüseyin...
Hüseyin cana yakın tavırlarıyla kısa sürede herkesle kaynaşmış, dost olmuştu. O sıralar Fakülte’nin Dekanı olan Prof. Fahir Armaoğlu, Hüseyin’e huyumuzu suyumuzu, özellikle de dilimizi öğretme görevini Fil Hamdi’ye... Yani okulun en deli dolu öğrencisine vermişti. Fahir Hoca, makul bir süre bekledikten sonra Hüseyin’deki ilerlemeyi bizzat görmek istemiş. Odasına çağırtmış, rivayete göre aralarında şöyle bir diyalog geçmiş.
- Merhaba Hüseyin, hoş geldin. Nasılsın?
- Senin ananı, avradını si...
- Ne diyorsun sen oğlum?
- Ağzına sı...
Bu kısa diyalogdan sonra Dekan Armaoğlu Hüseyin’i Fil Hamdi’nin elinden almış.

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları