loading
close
SON DAKİKALAR

Hukuku unutma!

Melih Aşık
Tarih: 24.07.2016

Melih Aşık; Hukuksuzluğun açacağı yaralardan sakınmak iktidarın ilk görevi olmalı...

OHAL’in yayımladığı ilk kararname ile 35 sağlık kuruluşu, 1043 özel öğretim kurumu, 1229 vakıf ve dernek, 19 sendika,15 yüksek öğretim kurumu FETÖ ile ilişkili görülerek kapatıldı. Çıkardıkları yasa Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’yi bile korkutmuş. Diyor ki:
“OHAL hükümete çok büyük yetkiler veren bir kanun. Açıp okudukça tüyleriniz diken diken oluyor. Vatandaş da haklı olarak onu okudukça acaba hükümet aldığı bu yetkileri kullanır mı, diye soru işareti geliyor. Biz onların hiçbir tanesini kullanmayacağız.”
Bu durumda sormak gerekiyor:
-Kullanmayacaksanız bu yetkileri neden aldınız?
OHAL’e göre... Terör örgütleri ile ilgili olduğu saptanan kamu görevlileri, çalıştıkları kurumlarda oluşturulacak komisyonlar tarafından meslekten çıkarılacak.
Disiplin soruşturması yok... Yürütmeyi durdurma kararı alınamayacak.
Tasfiye kurullarında çalışanların hukuki, cezai sorumluluğu olmayacak.
Darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün devletten temizlenmesine kimsenin diyeceği yoktur. Ancak bu iş en azından evrensel hukuk ilkeleri içinde yapılmazsa büyük haksızlıklara yol açar. Geçmişte çok görüldü. Böyle durumlarda cadı avı başlar. Asılsız ihbarlar, iftiralar birbirini izler. Kurunun yanında yaş da yanar. Haksızlık artarsa haklı hedef ve amaçlara varmakta zorlanırsınız
Hukuksuzluğun açacağı yaralardan sakınmak iktidarın ilk görevi olmalı...

N’OLDİ
Karadenizlinin mezar taşında yazılıymış:
Hastayum dedum inanmadinuz
Hastayum dedum inanmadinuz
Hastayum dedum inanmadinuz
Ne oldi?
Din istismarı yapmayın dedik, inanmadinuz
FETO tehlikedir dedik, inanmadinuz
Laikliği elden bırakmayın dedik, inanmadinuz
Ne oldi?
Dön dolaş aynı yerdeyiz.
İşin yoksa yıllarını kendi yarattığın canavarı temizlemekle harca dur...

Merak: Cemaatini devlete yerleştirmekte çok başarılı oldular,
Bakalım devleti Cemaat’ten temizlemekte de aynı başarıyı gösterebilecekler mi?
Akif Kökçe

GEZEN
Müjdat Gezen darbe gecesi twitter’dan sözde “Darbe değil tiyatro” diye mesaj geçmiş. Bu yalanla Müjdat’ı linç etmeye kalkıştılar. O da açıklama yaptı: “Ne twitter ne facebook hesabım yoktur”...
Ve telefonda bize dedi ki:
“Yahu hepsi bir yana ben böyle mesaj geçer miyim? Darbe benim 12 Eylül’de ayağıma vurulan pranga...Tiyatro ise kutsalım. İki kavramı yan yana getirir miyim?”

SPOR
Spor bir ülkenin geleceğidir... Çünkü malum, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Ne var ki spor merakı futboldan ibaret olan ülkemiz bu kavramlara sürekli yabancı kalıyor.
Geçenlerde U 17 basketbol takımımız dünya ikincisi oldu. Kimse oralı olmadı
Şu sırada Finlandiya’da süren U 20 Avrupa basketbol şampiyonasında milli takımımız ilk dört arasına girdi. Muhtemelen bugün final oynayacak.
Ancak gazetelerimizde tek satır haber yok...
Parayla Amerikalı siyahi oyuncuları alıp oynatıyoruz. Buna basketbol diyoruz.
Avrupa ve dünya çapındaki basketbolcu gençlerimizi ise yok sayıyoruz.
Bu iklimde sporcu yetişir mi?

Sansür bayramı!
Bugün 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı... Basından sansürün kalktığı günün yıldönümü...
Osmanlı döneminde gazeteler sansür memurlarının denetiminden geçtikten sonra yayımlanıyordu. Ancak 24 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet yürürlüğe girdikten sonra bu uygulamaya son verilmiş ve bu tarih bayram ilan edilmiştir.
Peki sansür gerçekten kalktı mı?
Ne gezer... Basın üzerinde siyasi baskılar hiç bir zaman tam olarak kalkmamıştır. Çünkü icraatının halka aktarılmasından korkmayan, halkın desteğine güvenen, eleştiriye karşı cesur bir iktidar işbaşına gelmemiştir. O yüzden 24 Temmuz aslında bir sansür bayramı olarak devam ediyor. Bilelim ki, basın özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur...

Güzeli çizerler!
Sansür deyince iki çarpıcı hikâye canlanır zihnimizde... Biri Aziz Nesin, Sabahattin Ali ve Rıfat Ilgaz’ın çıkardıkları “Marko Paşa” gazetesindeki çağrıdır. Gazete zamanın hükümetine şöyle sesleniyor:
“Ne olur bize de sansürcü gönderin”
Neden? Çünkü yazılar bir sansürcü tarafından önceden denetlenirse kapatılma tehlikesi ortadan kaldırılacaktır!
İkinci hikâye... Ahmet Rasim gazetelerini denetleyen Hıfzı Bey’e sorar:
- Bize neyin sakıncalı olduğunu söyleseniz de onu bilsek ve yazmasak...
Sansür memuru Hıfzı Bey’in cevabı:
- Onu ben de bilmem... Yalnız size şu kadarını söyleyeyim ki... Siz hangi yazınızı en çok beğenerek yazarsanız, ‘oh ne güzel oldu’ derseniz, benim onu çizeceğimi biliniz!

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları