loading
close
SON DAKİKALAR

Kıssadan hisse

Melih Aşık
Tarih: 20.07.2014

Melih Aşık; Azrail bir gün Hüsnü Mübarek’in yanına gelmiş: Hadi Hüsnü, halkına elveda de artık, demiş. Mübarek sormuş: 'Nereye gidiyorlar ki?'

Ortadoğu’da koltuğa adeta yapışan ve bir türlü oradan inmeye niyetli görünmeyen Hüsnü Mübarek’le ilgili anlatılırdı...
Hüsnü Mübarek bir gün Barack Obama ve Vladimir Putin ile birlikte kırda dolaşıyormuş. Birden karşılarına Tanrı çıkmış ve demiş ki: “Ben size iki gün sonra dünyanın sonunun geleceğini bildirmek için geldim. Gidin bunu halkınıza haber verin.”
Liderler koşa koşa başkentlerine gidip televizyona çıkmışlar.
Obama “Sevgili Amerikalılar. Size bir iyi bir kötü haberim var. İyi haber, Tanrı’nın varlığını sizin için doğruladım. Kötü haber ise Tanrı bana iki gün sonra dünyanın sonunun geleceğini söyledi” demiş.
Putin televizyona çıkmış: “Rus Halkı. Çok üzgünüm, size kötü iki haberim var. Birincisi Tanrı var, yani geçen yüzyılda inandığınız her şey yanlış. İkincisi dünyanın iki günlük ömrü var.”
Mübarek Kahire televizyonundan Mısırlılara şöyle seslenmiş:
“Mısırlılar, size iki harika haberim var. İlk haberim, Tanrı ile çok önemli bir buluşmadan geliyorum. İkinci iyi haber dünyanın son gününe kadar başkanınız olarak kalacağım.”
* * *
Azrail bir gün Hüsnü Mübarek’in yanına gelmiş:
- Hadi Hüsnü, halkına elveda de artık, demiş.
Mübarek sormuş: “Nereye gidiyorlar ki?”
* * *
Bu da Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarını fazla düşünmeden Ekmeleddin Bey’e verecek olanların anlattığı bilinen bir fıkra...
Garson müşteriye iki farklı şarap getirmiş... İkisini de tadıp birinde karar kılacak.. Birinciyi tatmış... Garsona dönüp:
- Bana ötekinden verin, demiş
- Ama efendim onu tatmadınız...
- Gerek yok, bundan daha kötü olması imkânsız, demiş..


Vahdettin misali...
İstanbul’un Çengelköy sırtlarında, gözlerden uzak bir küçük eviniz var. Orada kimseye zarar vermeden, birkaç kuruş gelirle kıt kanaat yaşıyor, yeri geldikçe Tanrı’ya şükrediyorsunuz.. Derken civarda bir hareketlenme oluyor... Tepedeki Vahdettin Köşkü’ne inşaat malzemesi taşınıyor. Başbakan’ın orayı çalışma ofisi yapacağı dedikodusu yayılıyor. Gerçi kendilerinin hem Dolmabahçe hem Beylerbeyi saraylarında birer çalışma ofisi var ama... Demek yetmiyor.. Oralara sığmıyor... Boğaz’ı tepeden seyretmeyi de istiyor... Varsın olsun, şehir baştan başa onun sayılır zaten, bana ne, diyorsunuz... Ama o ne? Kapınız çalınıyor... Postacı yanında bir polis ve elinde tebligatla geliyor... Evinizi acele boşaltmanızı istiyorlar... Hünkârın pardon Başbakan’ın göz zevkini mi bozuyormuşsunuz... Yoksa yol mu genişletilecekmiş? Her neyse “Acele çıkın eviniz yıkılacak” diyorlar... El insaf, el vicdan diyorsunuz. Kimse dinlemiyor.
Hünkâr konuşmalarına bakılırsa bir mazlum.. Bir mağdur... Her konuşmasında kendisi ve ailesinin yaşamları boyunca ne kadar mağdur edildiklerini anlatıyor. Ne var ki aynı zamanda sapına kadar elitist. Yaşadığı mekânın etrafında gözü tırmalayan evler, duvarlar, hatta insan görmek istemiyor... Nereden mi biliyoruz? Başbakan’ın Dolmabahçe ofisinin duvarının öte yanında Hayrettin İskelesi var. Buradan Kadıköy’e vapurlar kalkıyor. Vatandaş sabah akşam yorgun argın vapur beklerken iskelenin önüne ve civarına oturacak bank konulmuyor. Yorgun insanlar vapuru ayakta dikilerek bekliyor. Neden? Başbakan arada bir bu ofiste çalışmaya geliyor da ondan. Ofis genelde boş. Üstelik arada çok yüksek duvar var. Ne olur duvarın öte yanında insanlar bankta oturursa... Sormayın bunları. Dolaşmayın Hünkarın ayağının altında...



AZİZ
Twitter’da dün Aziz Nesin’in şu güzel sözüne tesadüf ettik...
Diyor ki büyük usta:
“Bizde gelenektir.
Satıcılar karpuzu ‘kurabiye’, hıyarı ‘badem’, kavunu ‘reçel’, balığı ‘derya kuzusu’, armudu ‘tereyağı’ diye satarlar...
Kimi iktidarlar da bu geleneğe uyup zorbalığı ‘demokrasi’ diye yuttururlar.”



Laikliği kaldır, toplum mezhep temelinde bölünsün!
Çağdaşlığı
kaldır, yobazlık çare olarak görülsün!
AKP iktidarı Türkiye’yi
İslam
dünyasının içine düştüğü
bu çıkmaza sürüklüyor!
* * *
Uyuşturucu kaynaklı ölümler hızla artıyor!
İçkiye uygulanan yasakların
yüzde biri uyuşturucuya uygulamış olsa bu ölümler olmayacaktı...
Akif Kökçe



GÜNEŞ
Her devirde halk ile aydınların bir türlü anlaşamadığını yazar çizeriz. Sebeplerini tartışırız. Bu konuda düzgün bir tahlili Turan Güneş yapıyor. Prof. Hurşit Güneş babası Turan Güneş’in yazı ve konuşmalarını “Türk Demokrasisinin Analizi” adlı bir kitapta topladı. O kitapta Demokrat Parti döneminde aydınlar hapse girerken halk kesiminin tam tersine özgürlüklerden memnun olduğu anlatılıyor. Çünkü özgürlük algısı farklı. Aydınlar özgürlük deyince ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü vs. arıyorlar. Ya halk ne arıyor? Turan Güneş anlatıyor:
“Büyük seçmen kitlesi için özgürlük başka bir şeydir. Bu kitle için özgürlük jandarmadan dayak yememek, tahsildarın gadrine uğramamaktır. Kaymakamın yanına rahat çıkmak ya da ondan kanunsuz bir şeyi isteyebilmektir. Veya kesilmesi yasak olan ormanı da kesebilmektir. Veya yeni sermaye sahibi olan biri için kolay kazanabilmektir.”



AKSOY
Zeytinburnu İlçesinde Abdi İpekçi Spor Salonu’ndan Topkapı’ya gidişteki kavşakta bulunan tabeladaki Muammer Aksoy ismi “Muhammer” olarak yazılmış...
CHP’liler konuyu İBB Meclis gündemine getirmiş..
“Gereken saygıyı göstermiyorsunuz bari ismini doğru yazın” demişler...

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları