Tarih:
30.03.2014
Medya dırıvıttı
Melih Aşık; Yalan haber, gazeteciliğin hem yüz karası hem ekmeği suyudur. Bu da yaptığınız gazeteciliğin türüne bağlıdır...
Yalan haber, gazeteciliğin hem yüz karası hem ekmeği suyudur... Bu da yaptığınız gazeteciliğin türüne bağlıdır...1950’lerde bizde akşam gazeteleri vardı... Öğleden sonra piyasaya çıkar, haber de bulamadıklarından işi atraksiyona dökerlerdi.
Zeki Müren’in cinsel tercihi ile ilgili dedikoduların ayyuka çıktığı günlerde bu gazetelerden birinin attığı başlık şöyleydi:
“Zeki Müren Çocuk Düşürdü”
Gazete o gün yok satmıştı. Haberin içinde Zeki Müren’in İstiklal Caddesi’nde yürürken bir çocuğa çarparak düşürdüğü anlatılıyordu!
Meslektaşımız Güngör Sayarı ”Çelişkiler Ülkesinden Hinlik Cinlik Öyküleri” adlı kitabında anlatır bunları...
Akşam gazetelerini “Yazıyoooor, yazıyooor” diye koşa koşa satan çocuklar da manşetleri ilgi çekici hale getirmekte ustaydı. Örneğin:
“Gelir vergisinden muaf olanların listesi yayınlandı” haberi çocukların ağzında:
“Gelir vergisinden mahvolanları yazıyor” olurdu.
Makarios haberleri de revaçtaydı. Eğer haber yeterince ilginç değilse çocuk onu ilginç hale getirirdi:
“Makarios’un dırıvıttığını yazıyooor”
Başlık oyunlarıyla gazete sattırmak en geçerli yöntemdi.
Mesela manşette kocaman harflerle:
“IRAK’TA İHTİLAL” yazar altında küçük harflerle:
“Havası esiyor” sözleri okunurdu
Üstte “MEMUR MAAŞLARINA ZAM” başlığı...
Altta küçük haflerle “Çalışmaları hızlandı” başlığı...
O gazeteler yalanları birkaç gazete fazla satmak için üretirlerdi.
Şimdi yalanlar siyasette rakibi batırmak, tasfiye etmek için üretiliyor.
Üstelik de çoğu kez doğrulardan daha çok taraftar buluyor.
Hüseyin’i anarken
“Gelir vergisinden mahvolanları yazıyor” olurdu.
Makarios haberleri de revaçtaydı. Eğer haber yeterince ilginç değilse çocuk onu ilginç hale getirirdi:
“Makarios’un dırıvıttığını yazıyooor”
Başlık oyunlarıyla gazete sattırmak en geçerli yöntemdi.
Mesela manşette kocaman harflerle:
“IRAK’TA İHTİLAL” yazar altında küçük harflerle:
“Havası esiyor” sözleri okunurdu
Üstte “MEMUR MAAŞLARINA ZAM” başlığı...
Altta küçük haflerle “Çalışmaları hızlandı” başlığı...
O gazeteler yalanları birkaç gazete fazla satmak için üretirlerdi.
Şimdi yalanlar siyasette rakibi batırmak, tasfiye etmek için üretiliyor.
Üstelik de çoğu kez doğrulardan daha çok taraftar buluyor.
Hüseyin’i anarken
Hüseyin Baş dostumuzun aramızdan ayrılışının yarın ikinci yıldönümü... Türkiye İşçi Partisi, Ant Dergisi, Sinematek, Barış Derneği, Akşam ve Cumhuriyet gazeteleri ile anılır Hüseyin Baş’ın adı. Onunla kısa süreler Ankara’da Yenigün, İstanbul’da Ayrıntılı Haber gazetelerinde çalıştık. Dünya tatlısı ve dünya iyisi sıfatlarıyla anılabilir. Hep güler, güldürür... Zeki espriler yapar. Düzeyli espriye bayılır. Bazı fıkraları kendisi bizzat imal eder. Örneğin...
Bir grup arkadaş bir evde toplanmış. Televizyonda Galatasaray’ın maçını izliyorlar. Herkes bir koltuk ya da iskemleye oturmuş. İzleyenlerden biri ise yerde boylu boyunca yatıyor. Eve yeni gelen biri bu manzarayı görünce anlam veremiyor. Yanındakine dönüyor:
- Sorması ayıp bu arkadaş maçı neden yatarak izliyor...
Arkadaşları cevap veriyor:
- O, hasta Galatasaraylı...
* * *
Hüseyin eli sıkılığıyla da ünlüydü. Çiçek Bar’da son içkiyi şöyle isterdi:
- Bana bir duble yolluk ver...
* * *
Barış davasından 38 ay hapis yattı... Beraat etti... Sağmalcılar’da yattığı ranzanın önüne bir perde çekmiş. Böylece gelen geçenden kendini koruyor. Ara sıra birileri de Hüseyin’in ne yaptığını merak edip dışardan perdeyi aralayıp içeri bakıyor. Eğer uyumamışsa sorarmış:
- Eskişehir’e geldik mi?
Barış davasından 38 ay hapis yattı... Beraat etti... Sağmalcılar’da yattığı ranzanın önüne bir perde çekmiş. Böylece gelen geçenden kendini koruyor. Ara sıra birileri de Hüseyin’in ne yaptığını merak edip dışardan perdeyi aralayıp içeri bakıyor. Eğer uyumamışsa sorarmış:
- Eskişehir’e geldik mi?
* * *
Hapishane arkadaşı ve kadim dostu Ali Sirmen onu şöyle tarif ediyor...
- Hüseyin demek, özgürlük, sosyalizm, barış, ödünsüzlük demekti.
Ali, bir gün Hüseyin’e şöyle diyor:
- Bir daha içeri düşecek olursam “Hüs” de bizimleydi derim. Kusura bakma, sensiz yatmanın keyfi olmuyor...
SÖZLÜK
Hapishane arkadaşı ve kadim dostu Ali Sirmen onu şöyle tarif ediyor...
- Hüseyin demek, özgürlük, sosyalizm, barış, ödünsüzlük demekti.
Ali, bir gün Hüseyin’e şöyle diyor:
- Bir daha içeri düşecek olursam “Hüs” de bizimleydi derim. Kusura bakma, sensiz yatmanın keyfi olmuyor...
SÖZLÜK
Sokaktaki İnsanın Sözlüğü, Aydoğan Özkan tarafından kaleme alınan iddiasız ama hoş bir kitap... İçinden rastgele birkaç sözcük...
FAİL: Meşhur kalabilmek uğruna 17 bin cinayet işlemiş meçhul bir TÜRK büyüğü...
KITIR: Çıtırsever 40’lık erkeğin radarına girme ihtimali çok düşük olan kadın...
KENE: Kırım’dan hatta Kongo’dan kalkıp geldiği ormanlarımızda piknikçi popülasyonu kontrol altına almak için çaba gösteriyormuş izlenimi veren bir eklem bacaklı...
ERMENİ: Güzel Topik yapan eski komşularımız...
ERGENEKONCU: Tırsması istenen kişiye karşı kulanılan hir hitap biçimi...
DEVLET BABA: Toprak Ana’nın üzerinden bir türlü inmeyen ve “bütün yaraları saran” sıcaklık.
ÖPÜŞME: Gönüllü bakteri transferi...
ÖNSEVİŞME: Kadınların çoğunlukla bitişik, erkeklerin ise ayrı yazdığı bir terim.
STADYUM: Ekmeğini küfür yiyerek kazanan 22 kişinin işyeri.
TÜTÜN: Zevkinin sonuna varmadan insanı ömrünün sonuna getiren keyif maddesi.
VALİZ: Bazı ileri demokrasilerde evin bir köşesinde her daim hazır bulundurulması gereken bir ecdad yadigarı.
GELİN: Mutlu bir gelecek ihtimalini geçtiği köprüde bıraktığını sezebildiği için ağlayan kadın.
CEHALET: Özgüvenimizi kopartan dökümlü elbise kumaşı.
CAN: Veresiye aldığımız için kıymetini bilemediğimiz, öğrenemeden de geri vermek zorunda kaldığımız değer...
EPİK
FAİL: Meşhur kalabilmek uğruna 17 bin cinayet işlemiş meçhul bir TÜRK büyüğü...
KITIR: Çıtırsever 40’lık erkeğin radarına girme ihtimali çok düşük olan kadın...
KENE: Kırım’dan hatta Kongo’dan kalkıp geldiği ormanlarımızda piknikçi popülasyonu kontrol altına almak için çaba gösteriyormuş izlenimi veren bir eklem bacaklı...
ERMENİ: Güzel Topik yapan eski komşularımız...
ERGENEKONCU: Tırsması istenen kişiye karşı kulanılan hir hitap biçimi...
DEVLET BABA: Toprak Ana’nın üzerinden bir türlü inmeyen ve “bütün yaraları saran” sıcaklık.
ÖPÜŞME: Gönüllü bakteri transferi...
ÖNSEVİŞME: Kadınların çoğunlukla bitişik, erkeklerin ise ayrı yazdığı bir terim.
STADYUM: Ekmeğini küfür yiyerek kazanan 22 kişinin işyeri.
TÜTÜN: Zevkinin sonuna varmadan insanı ömrünün sonuna getiren keyif maddesi.
VALİZ: Bazı ileri demokrasilerde evin bir köşesinde her daim hazır bulundurulması gereken bir ecdad yadigarı.
GELİN: Mutlu bir gelecek ihtimalini geçtiği köprüde bıraktığını sezebildiği için ağlayan kadın.
CEHALET: Özgüvenimizi kopartan dökümlü elbise kumaşı.
CAN: Veresiye aldığımız için kıymetini bilemediğimiz, öğrenemeden de geri vermek zorunda kaldığımız değer...
EPİK
Epiktetos, “Düşünceler ve Sohbetler” adlı kitabında pek çok kişinin merak ettiği soruyu soruyor:
- Nasıl oluyor da münakaşalarda ve kavgalarda cahiller sizden daha kuvvetli oluyorlar ve sizi susmaya mecbur ediyorlar?
Cevabı şöyle veriyor:
- Çünkü onlar yanlış ilkelerine kuvvetle inanmışlardır. Siz ise kendi ilkelerinizin gerçekliğine zayıf şekilde bağlısınız. Sizin gerçekleriniz kalpten gelmiyor, dudaklarda doğuyor. Bunun için cılız...
Nasihat:?Haklılığınızı ve tezlerinizi herkesin anlayacağı biçimde anlatacaksınız.
Melih Aşık - Milliyet
- Nasıl oluyor da münakaşalarda ve kavgalarda cahiller sizden daha kuvvetli oluyorlar ve sizi susmaya mecbur ediyorlar?
Cevabı şöyle veriyor:
- Çünkü onlar yanlış ilkelerine kuvvetle inanmışlardır. Siz ise kendi ilkelerinizin gerçekliğine zayıf şekilde bağlısınız. Sizin gerçekleriniz kalpten gelmiyor, dudaklarda doğuyor. Bunun için cılız...
Nasihat:?Haklılığınızı ve tezlerinizi herkesin anlayacağı biçimde anlatacaksınız.
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları