Tarih:
15.03.2015
Nasır zamanları
Melih Aşık; Fıkra Mısır’ın bir zamanlar güçlü adamı olan Abdülnasır’la ilgili olarak anlatılır...
Fıkra Mısır’ın bir zamanlar güçlü adamı olan Abdülnasır’la ilgili olarak anlatılır...Başkan Nasır kendisi hakkındaki karikatürlere ve fıkralara çok sinirlenirmiş.
Bu fıkraları belli bir kişinin uydurup yaydığını öğrenince öfkesi bir kat daha artmış.
Polis şefini çağırtmış...
Fıkraları icat eden kişinin acele bulunmasını istemiş.
Bir hafta sonra polis şefi tutukladığı adamla birlikte Başkanlık Sarayı’na gelmiş.
- Sayın Başkan, demiş, sizinle ilgili fıkraları uyduran kişi işte bu...
Nasır adamı baştan aşağı bir süzmüş:
- Sen, demiş gerçekten benimle ilgili fıkraları uyduran kişi misin?
- Evet, demiş adam...
Nasır bunun üzerine peş peşe kendisiyle ilgili fıkraları anlatmaya başlamış..
Her birinin sonunda adama:
- Bu fıkrayı da sen mi uydurdun? diye soruyor...
Her defasında aynı yanıtı alıyormuş:
- Evet efendim ben uydurdum...
Nasır sonunda:
- Sen de benim gibi Mısırlısın, ülkeni de benim kadar sevdiğini tahmin ediyorum, neden bunu yapıyorsun, Mısır’ı büyük, özgür ve saygın bir ülke haline getirdiğimi biliyorsun...
Deyince adam şöyle bir yutkunmuş:
- Bakın bu fıkrayı ben uydurmadım, demiş...
(Bernard Lewis - Tarih Notları - s. 225)
Osmanlı demokrasisi!
Osmanlı’da demokrasi var mıydı? Ne kadar vardı? İsmail Hakkı Danişmend, “Eski Türk Demokrasisi” adlı kitabında (1964) Batılı elçi ve gezgincilere dayanarak demokrasi çizgilerinden örnekler verir. Örneğin İngiltere’nin Osmanlı’daki Büyükelçisi James Porter 1769’da yazdığı kitapta diyor ki:
“Din adamları, vaazlarında, yönetime karşı ekseriyetle en şiddetli hakaretleri savurmaktan çekinmezler ve işte bundan dolayı, devletin en kudretli insanlarına varıncaya kadar herkes tarafından büyük bir hürmet ve takdire mazhar olurlar.”
“Türklerin padişahlarından bahsederken kullandıkları tabirlerin parlaklığına rağmen çok mırıldanıp homurdandıkları, açıkça ve serbestçe söylendikleri, hem padişahın hem vüzerasının aleyhinde bulundukları, camilerde isimsiz hicviyelerle hakaret dolu beyannameler dağıttıkları ve hatta bir zulüm ve istibdad hareketine karşı derhal isyana amade bulundukları pek görülen şeylerdendir.”
Baron de Tott’un 1765’te yayımlanmış kitabından:
“Birçok mühim şahsiyetler konaklarının önünde daimi komediler tertib ettirirler; bu eğlencelerde... yönetime bile pek saygı gösterilmez, birtakım Rum ve Yahudi truplarının muhtelif devlet erkânını temsil edip kendilerini gülünç duruma düşürecek surette tenkit ettikleri her an görülür...”
SANSÜR
Fıkra Eski Alman Demokratik Cumhuriyeti’yle ilgili.
Alman bir işçi Sibirya’da bir iş bulur; tüm mektuplarının sansür kurulu tarafından okunacağının farkında olan işçi, arkadaşlarına şöyle der:
“Bir şifremiz olsun: Benden alacağınız bir mektup bildik mavi mürekkeple yazılmışsa, doğrudur; fakat eğer kırmızı mürekkeple yazılmışsa sahtedir.”
Bir ay sonra, mavi mürekkeple yazılmış ilk mektup arkadaşlarının eline geçer: “Burada her şey güllük gülistanlık: Dükkânlar dolu, yemek bol, apartmanlar büyük ve düzgünce ısınıyor, sinema salonları Batılı filmleri gösteriyor, muhabbet etmeye müsait birçok güzel kız var... Olmayan tek şey ise kırmızı mürekkep.”
FUAT
İnternet fenomeni Fuat Avni açıklama yaptı:
“Polis Fuat Avni diye birini yakalayacak ama o Fuat Avni ben değilim.”
Aklımıza o ünlü espri geldi:
“Shakespeare’in oyunlarını yazan William Shakespeare değil ama aynı adı taşıyan başka biridir.”
GAR
İstanbul Belediyesi (İBB) Sirkeci Garı’nı Kent Müzesi ve Demiryolu Müzesi’ne dönüştürmek için TCDD’den istedi. Talep kabul edildi. Verilen bilgiye göre... Müze yanında Sirkeci - Yedikule arası demiryolu hattının bulunduğu 8.5 kilometrelik alan doğa ve sanat parkı olarak tasarlanacak.
Müze, park vs. başka niyetleri perdelemekte kullanılan kavramlar! Gezi Parkı da müze olacaktı malum! O yüzden devir işlemine kuşku ile bakılıyor. İBB Meclisi’nin CHP’li üyesi Hüseyin Sağ, aldığı duyumlara dayanarak:
- Müzeyi TCDD yapabilirdi, devire gerek yoktu, Gar İBB’den Kültür A.Ş’ye, oradan da kendi yandaşlarına devredilecek, diyor...
Gurbetçi Yazar Halit Çetinbudak ise Gar’a bir de “Göç Müzesi”nin açılmasını öneriyor.Burası gurbetçilerin ayrılık noktasıydı malum.
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları