loading
close
SON DAKİKALAR

'Türküm doğruyum'

Melih Aşık
Tarih: 22.09.2013

Melih Aşık; Varlığım ulusal kurtuluşumuza ve bağımsızlığımıza armağan olsun.

İslamcı bazı dernekler “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan öğrenci andına karşı yine kampanya başlattılar. Kürt kuruluşları da aynı paralelde faaliyette... Kimi aydınlar da...

Emekli öğretmen Zeki Sarıhan anlatıyor... 1968’de Devrimci Eğitim Şûrası’na öğrenci temsilcisi olarak katılan Sarıhan bir ara Can Yücel’le yan yana oturmuş. Ona yeni bir anda gerek olduğunu söylemiş. Can Yücel de oracıkta “Devrimci Eğitim Şûrası Andı”nı yazmış. 8 Eylül 1968 günü kapanışta sahnede hep birlikte şu andı içmişler:

“Türküm, doğruyum, devrimciyim,

Yasam iç ve dış gâvuru dışarı atmak,

Yurdumu tez elden kalkındırmaktır...

Ülküm işçiye iş/ Köylüye toprak/ Bebeye süt,

Yavruya ekmek ve kitap,

Gence gelecek sağlamaktır...

Varlığım ulusal kurtuluşumuza ve bağımsızlığımıza armağan olsun...”

* * *

İstanbul Maltepe’de görev yapan bir öğretmen dostumuza öğrenci andının hala söylenip söylenmediğni soruyoruz. Her sabah düzenli söylenmiyor, diyor. Hemen peşinden “Eğitimin çok ağır sorunları var ama kimse o sorunlarla ilgili değil” diye ekliyor. Yeni okul binaları İmam Hatiplere verilmiş. İmam Hatip öğrencilerinden servis ücreti alınmıyormuş... Düz okulların ise çok kalabalık sınıflarda ders yaptığını, ders programı ve malzemesi bulunmadığını anlatıyor. Müfredat çağdaş bir nesil yetiştirmekten uzak... Ancak bazıları tüm bunlarla ilgisiz. Kafayı sadece öğrenci andındaki “Türk” sözüne takmış vaziyetteler...


Aydın fıstığı

Haber şöyleydi: Aydın MHP Milletvekili Ali Uzunırmak, gittiği Hacıköseler Köyü’nde Türk bayrağı bulunmadığını görünce “Aydın’da bayraksız köy kalmayacak” kampanyası başlattı.

Milletvekili Ali Bey Aydın’ın o köyüne neden gitmiş?

Burası ilginç; çünkü köyde Antep Fıstığı Festivali varmış...

Aydın’ın köyünde Antep Fıstığı ne arıyor?

Merak ettik. Biraz araştırınca gördük ki... Hikaye 1956 yılına kadar uzanıyor.

Gaziantep’te askerliğini yapan Kamil Çelikoğlu adlı köylü, o yıl köyüne döndüğünde menengiç ağaçlarına aşılama yaparak Antep fıstığı yetiştirmeyi denemiş. Başarılı sonuç almış. Köylüler bu tarımı sevmiş.

Üretim başarılı olunca Gaziantep Araştırma Enstitüsü’nden uzmanlar getirtip köylüye eğitim vermişler.

İlçe Tarım Müdürü Coşkun Düztaban durumu anlatıyor:

“Zeytin tarımı yapan köylüler ekonomik değeri daha yüksek olduğundan Antep fıstığına yönelmiş durumda. Üretilen fıstığın tamamı işlenmek üzere Gaziantep’e gönderiliyor. Üretimin Aydın’da da değerlendirilebilmesi için önümüzdeki yıl Antep fıstığı işleme tesisi kurmayı planlıyoruz.”

Köylüler bu yılki festivali orada Antep fıstığı tarımı yapıldığını ülkeye duyurmak için düzenlemişler.

Fıstık üreticilerinden Bayram Ali Yıldırım, Antep fıstığı denilince akla Gaziantep’in geldiğini söylüyor ve ekliyor:

“Oysa köyümüzde daha kaliteli fıstık yetiştirildiğini düşünüyoruz. Daha yeşil olduğu için baklavalarda, tatlılarda tercih ediliyor. Bu yüzden Gaziantep’ten gelip bizim malımızı satın alıyorlar.”

Uyanık bir köylü çocuğunun asker dönüşü köyüne fıstık fidanı getirmesi ne faydalar üretmiş...

Bundan sonrasını Antepliler düşünsün!


ŞAPKA

Balyoz davasında 18 yıla mahkûm edilen Tümamiral Semih Çetin, hapiste yazdığı “Bir İhanetin Öyküsü” adlı kitapla da tanınıyor.

Tümamiral Çetin geçenlerde tiyatro sanatçısı Levent Kırca’ya bir mektup ve bir paket göndermiş. Levent Kırca paketi açmış... Gerisini şöyle anlatıyor:

“...Pakette ne vardı biliyor musunuz? Paşamızın Amiral Şapkası. Şapkanın içinde de kartviziti. Çok duygulandım. Bu şapkayı bana oyunda takmam için göndermiş. Ne var ki ben onu sakladım. O bir kahramanın şapkası. Evimin başköşesinde, ışıklı bir camekanın içinde bana bakıyor.”

Hayatımızın her yanı kara mizah...


AKM “polis karakolu ve cephanelik” olarak kullanılıyormuş.
Pardon!
Konser, tiyatro, bale gibi etkinlikler için “tehlikeli” olan AKM, polis ve cephanelik için “tehlikeli değil” demek...
Akif Kökçe


NİŞAN

Başbakanlar ülkenin başına ne işler açar?

Hayal bile edemezsiniz...

Örnek mi? Mehmet Zeki Pakalın’ın (artık piyasada pek bulunmayan) Son Sadrazamlar adlı birkaç ciltlik kitabında okuduk...

Tam 9 defa başbakanlık koltuğuna oturan Sait Paşa, dördüncü sebaretinde (1982 - 85) bir yenilik! icat ediyor... 

Madalya ve nişanları göğsüne sığmaz olmuş. Ne yapsın? Başlamış bazı nişan ve madalyaları da ceketinin eteğine asmaya... Bir davette İran elçisi Muhsin Han, İran’ın Sait Paşa’ya verdiği nişanın da eteğe asıldığını görüyor. Ülkesine durumu rapor ediyor. İki ülke arasında bu yüzden kriz başlıyor. İran elçisi, Dışişleri Bakanı Arifi Paşa’ya da çıkarak rahatsızlığı bildiriyor. Osmanlı’da nişanların



takılmasıyla ilgili bir nizamname olduğu halde Sait Paşa’nın madalyayı eteğine asmasının ülkesine saygısızlık olduğunu bildiriyor. Olay bir biçimde tatlıya bağlanıyor.
Ne cins başbakanlar gördü bu ülke...

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları