Tarih:
18.04.2017
YSK’ya mühür!
YSK, 16 Nisan günü sabah 05.00’te sandık başkanlarına sms göndererek, ''Mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oylar geçersizdir'' uyarısını yaptı. Ama her nedense! sandıklar açılmaya başladıktan sonra o uyarısını yok saydı.
YSK, henüz oylar kullanılırken, hatta Doğu’da sayıma geçilmişken mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oyları geçerli sayan kararı nasıl verdi? YSK’daki CHP temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu’na önce bunu sorduk.- Bu talep 16.10 sularında YSK’daki AKP temsilcisinden geldi. Kurul talebi yarım saat içinde kabul etti.
- Kabul işi nasıl oldu?
- Önce şu bilgiyi vereyim; YSK, 4’ü siyasi parti temsilcileri olmak üzere 15 üyeden oluşuyor ve aldığı kararlarda siyasi parti temsilcilerinin oy hakkı yok. Ben mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oyların geçerli sayılmasına, 298 sayılı yasayı ve YSK’nın daha önce bu konuya ilişkin verdiği kararları hatırlatarak itiraz ettim. Buna rağmen kurul oy kullanma hakkına sahip 11 üyenin oybirliğiyle AKP’nin talebini kabul etti. Aynı YSK, 16 Nisan günü sabah 05.00’te sandık başkanlarına sms göndererek, “Mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oylar geçersizdir” uyarısını yaptı. Ama her nedense! sandıklar açılmaya başladıktan sonra o uyarısını yok saydı.
- Mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oylar büyük ihtimalle “evet”tir.
- Bilemem. Mühürsüz zarflar açılmayıp itirazların sonucu beklenseydi onu tespit edebilirdik. Ama itirazımıza rağmen bu tespit edilmesin diye o zarfları açtırıp oyları geçerli saydılar.
***
Sonuç.. Bir; YSK yasaya aykırı kararlar vermiştir... İki; Bu yasa dışılık referandumun iptalini gerektirecek önemdedir...
İdam muhabbeti!
Cumhurbaşkanı Erdoğan son konuşmasında idamı getirmeyi yapılacak ilk iş olarak belirtti... Dedi ki:
- Bu konuyu Başbakan ve Bahçeli ile konuşacağım. Kılıçdaroğlu da destekleyeceğini söylemişti. Desteklemedi, o zaman bir halk oylaması da onun için yaparız...
Emekli diplomat Onur Öymen diyor ki:
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 28 Nisan 1983 tarihinde kabul edilen 6 numaralı protokolü savaş veya yakın savaş tehlikesi durumu dışında idam cezasının kaldırılmasını hükme bağlamıştı.
3 Mayıs 2002 tarihinde daha da ileri gidilerek savaş durumu da dahil olmak üzere idam cezasını tümüyle kaldıran 13. Protokol kabul edilmiştir.
Bu hükümler Türkiye’yi de bağlamaktadır. Zira Türkiye bu protokolü 20 Şubat 2006 tarihinde, yani AKP’nin iktidar olduğu dönemde onaylamış ve aynı yılın 1 Haziran tarihinde yürürlüğe koymuştur.”
Özetle, yürürlükte olan Anayasamıza göre savaş zamanında dahi idam cezası verilemeyeceğini öngören hüküm Türk hukukunun da bir parçası olmuştur.”
***
Daha da önemlisi... Cezalar geriye yürümez. İdam cezası yeniden konulsa bile ancak bundan sonrası için geçerli olur. Peki neye mi yarar?
Türkiye’den kaçanların iade edilmemesi için geçerli mazeret olur.
AG
Referandum öncesi araştırma şirketleri tarafından yapılan tahminlerden en dikkat çekeni Adil Gür’ün sahibi olduğu AG şirketinin sonuçlarıydı. AG araştırma, yayımladığı son raporda referandum sonucunu, “60.8 hayır, 39.2 evet” olarak açıklamıştı. Adil Gür son seçimde en doğru tahmini yaptığı için açıkladığı rakam büyük ölçüde dikkate alındı. Hayır cephesinin moralini bozdu. Evet’e moral verdi. Bir anket firması yüzde bir iki yanılır ... Ama 8 puan yanılmaz. Anlaşılan, yüzde 60 oranı anket sonucu değil anketi ısmarlayanların önerdiği orandır. Adil Gür geçen seçimde sağladığı güveni evetçilere pazarlamış görünüyor.
Halkı yanıltmanın ayıbı ise pek rakamla veya parayla ölçülecek gibi değildir.
TWEET
“Şimdi sormak gerekir; Türkiye’nin yüzde 48.6’sı PKK’lılardan, FETÖ’cülerden, DHKPC’lilerden ve Alman ajanlarından mı oluşuyor?”
İsmail Saymaz
***
“Neymiş mühürsüz pusulaların dışarıdan getirildiği kanıtlanması lazımmış.
Yahu mühürsüz olması zaten dışarıdan getirildiğinin kanıtı değil mi?”
Serkan
***
“Büyükşehirlerde hayır oylarının önde gittiği görülünce YSK kararıyla önceden hazırlanmış çuvallar dolusu mühürsüz pusula devreye sokuldu.”
Rüstem Batum
BAHÇE
Referandum sonuçlarına bakılırsa.. Devlet Bahçeli’nin partisi de tam ortasından ikiye ayrılmış, önümüzdeki seçimde barajı aşmayı bile şansa bırakmış görünüyor. Tayyip Erdoğan’ın fiili durumunu hukukileştirmek için yola çıkan Devlet Bahçeli, kendisini ve partisini hiç ilgilendirmeyen bir konuda, hem kendini hem partisini riske soktu.
Neyin karşılığında? Bu soru yanıt bekliyor...
Cumhurbaşkanı “partiye üyelik hakkını” hemen kullanacakmış!
Tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmak varken
bir partinin cumhurbaşkanı olmak neden bu kadar önemli?
G.E
- Kabul işi nasıl oldu?
- Önce şu bilgiyi vereyim; YSK, 4’ü siyasi parti temsilcileri olmak üzere 15 üyeden oluşuyor ve aldığı kararlarda siyasi parti temsilcilerinin oy hakkı yok. Ben mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oyların geçerli sayılmasına, 298 sayılı yasayı ve YSK’nın daha önce bu konuya ilişkin verdiği kararları hatırlatarak itiraz ettim. Buna rağmen kurul oy kullanma hakkına sahip 11 üyenin oybirliğiyle AKP’nin talebini kabul etti. Aynı YSK, 16 Nisan günü sabah 05.00’te sandık başkanlarına sms göndererek, “Mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oylar geçersizdir” uyarısını yaptı. Ama her nedense! sandıklar açılmaya başladıktan sonra o uyarısını yok saydı.
- Mühürsüz zarf ve pusulalarda kullanılan oylar büyük ihtimalle “evet”tir.
- Bilemem. Mühürsüz zarflar açılmayıp itirazların sonucu beklenseydi onu tespit edebilirdik. Ama itirazımıza rağmen bu tespit edilmesin diye o zarfları açtırıp oyları geçerli saydılar.
***
Sonuç.. Bir; YSK yasaya aykırı kararlar vermiştir... İki; Bu yasa dışılık referandumun iptalini gerektirecek önemdedir...
İdam muhabbeti!
Cumhurbaşkanı Erdoğan son konuşmasında idamı getirmeyi yapılacak ilk iş olarak belirtti... Dedi ki:
- Bu konuyu Başbakan ve Bahçeli ile konuşacağım. Kılıçdaroğlu da destekleyeceğini söylemişti. Desteklemedi, o zaman bir halk oylaması da onun için yaparız...
Emekli diplomat Onur Öymen diyor ki:
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 28 Nisan 1983 tarihinde kabul edilen 6 numaralı protokolü savaş veya yakın savaş tehlikesi durumu dışında idam cezasının kaldırılmasını hükme bağlamıştı.
3 Mayıs 2002 tarihinde daha da ileri gidilerek savaş durumu da dahil olmak üzere idam cezasını tümüyle kaldıran 13. Protokol kabul edilmiştir.
Bu hükümler Türkiye’yi de bağlamaktadır. Zira Türkiye bu protokolü 20 Şubat 2006 tarihinde, yani AKP’nin iktidar olduğu dönemde onaylamış ve aynı yılın 1 Haziran tarihinde yürürlüğe koymuştur.”
Özetle, yürürlükte olan Anayasamıza göre savaş zamanında dahi idam cezası verilemeyeceğini öngören hüküm Türk hukukunun da bir parçası olmuştur.”
***
Daha da önemlisi... Cezalar geriye yürümez. İdam cezası yeniden konulsa bile ancak bundan sonrası için geçerli olur. Peki neye mi yarar?
Türkiye’den kaçanların iade edilmemesi için geçerli mazeret olur.
AG
Referandum öncesi araştırma şirketleri tarafından yapılan tahminlerden en dikkat çekeni Adil Gür’ün sahibi olduğu AG şirketinin sonuçlarıydı. AG araştırma, yayımladığı son raporda referandum sonucunu, “60.8 hayır, 39.2 evet” olarak açıklamıştı. Adil Gür son seçimde en doğru tahmini yaptığı için açıkladığı rakam büyük ölçüde dikkate alındı. Hayır cephesinin moralini bozdu. Evet’e moral verdi. Bir anket firması yüzde bir iki yanılır ... Ama 8 puan yanılmaz. Anlaşılan, yüzde 60 oranı anket sonucu değil anketi ısmarlayanların önerdiği orandır. Adil Gür geçen seçimde sağladığı güveni evetçilere pazarlamış görünüyor.
Halkı yanıltmanın ayıbı ise pek rakamla veya parayla ölçülecek gibi değildir.
TWEET
“Şimdi sormak gerekir; Türkiye’nin yüzde 48.6’sı PKK’lılardan, FETÖ’cülerden, DHKPC’lilerden ve Alman ajanlarından mı oluşuyor?”
İsmail Saymaz
***
“Neymiş mühürsüz pusulaların dışarıdan getirildiği kanıtlanması lazımmış.
Yahu mühürsüz olması zaten dışarıdan getirildiğinin kanıtı değil mi?”
Serkan
***
“Büyükşehirlerde hayır oylarının önde gittiği görülünce YSK kararıyla önceden hazırlanmış çuvallar dolusu mühürsüz pusula devreye sokuldu.”
Rüstem Batum
BAHÇE
Referandum sonuçlarına bakılırsa.. Devlet Bahçeli’nin partisi de tam ortasından ikiye ayrılmış, önümüzdeki seçimde barajı aşmayı bile şansa bırakmış görünüyor. Tayyip Erdoğan’ın fiili durumunu hukukileştirmek için yola çıkan Devlet Bahçeli, kendisini ve partisini hiç ilgilendirmeyen bir konuda, hem kendini hem partisini riske soktu.
Neyin karşılığında? Bu soru yanıt bekliyor...
Cumhurbaşkanı “partiye üyelik hakkını” hemen kullanacakmış!
Tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmak varken
bir partinin cumhurbaşkanı olmak neden bu kadar önemli?
G.E
Melih Aşık - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları