Aldatan beyin
Melih Aşık; Diğer bölge ise “hisseden beyin”dir. Hisseden beyin kısa vadeye odaklı, tembel, heyecanlı, düşüncesiz ancak güçlü ve hızlıdır.
Bazı ünlü futbolcuların bir bankacı hanıma nasıl milyonlarca dolar kaptırdıklarını gazetelerde okuyoruz. Çoğumuz, topçuların nasıl bu kadar akıl dışı ve tedbirsiz davrandıklarını anlamakta zorlanıyoruz.
Bu ilginç durumu çözmekte Psikolog Acar Baltaş’ın “Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker” adlı kitabı yardımcı olabilir.
Acar Baltaş
Bakın ne diyor yazar:
“İnsan beyni verdiği tepkileri ve aldığı kararları iki ayrı bölgede işlemden geçirir. Bunlardan biri “Düşünen beyin”dir. Düşünen beyin, akıllı, planlayan, yönlendiren, uzun vadeye odaklanan, kontrollü ama zayıf ve yavaştır.
Diğer bölge ise “hisseden beyin”dir. Hisseden beyin kısa vadeye odaklı, tembel, heyecanlı, düşüncesiz ancak güçlü ve hızlıdır. Özellikle haz, çıkar, tehlike ve tehdit içeren durumlarda kararlarımızı bilincimize yani “düşünen beyin”e başvurmadan veririz. Kararı hisseden beyin verir. Düşünen beyne sadece verilen yanlış kararları savunacak gerekçeler üretmek kalır... Özellikle para ve maddi kazanç beklentisi içine girmek “hisseden beyin”de şimşekleri çaktırarak ve dikkati dağıtarak riskleri ve engelleri görmemize engel olur.”
Yani baş suçlu: Hisseden beyin!
YAYALAR
Gazete ve televizyonlarda iki günün biri aynı haber:
- Yaya geçidinde kaza; özel aracın çarptığı filanca hastanede hayatını kaybetti...
Yaya geçidindeki ölümler kaza olmaz. Resmen cinayettir.
Devlet yaya geçidi işaretleri çiziyor. Kanun çıkarıyor. Yaya geçidinde öncelik yayalarındır, diyor. Araç gelip çarpıyor. Böyle kaza olur mu?
Bu haberler genellikle şu klasik cümleyle bitiyor:
“Sürücü hakkında soruşturma başlatıldı.”
Peki sonra ne oldu? Belli değil...
Eğer yaya ölmemişse eminiz sürücü ufak bir ceza ve adli kontrolle serbest bırakılır...
Ölmüşse birkaç ay yatar ve çıkar.
Devlet yaya geçidi cinayetlerini ne caydırıyor ne önlüyor.
Yaya geçitleri adeta vatandaşa kurulan tuzaktır.
Biz hâlâ AB’ye girmekten söz ediyoruz... Yaya geçidi terbiyesi olmayan, devletin kendi çizdiği yaya geçidindeki vatandaşı ölümden koruyamadığı bir ülkeyi Avrupalı saymazlar. Onu bilelim...
DENİZBANK ADI...
Günceli bir yana bırakalım.
Bankanın adı üzerinde ne heyecanlı ne şiddetli tartışmalar oldu geçmişte... Bilir misiniz?
Bankanın kuruluş çalışmaları 1937 yılında başlar.
Adını da Atatürk koyar: Denizbank...
Sadri Maksudi Arsal
Cumhurbaşkanı’nın çevresinde çok saygın bir isim vardır: Sadri Maksudi Arsal...
Kazan Tatarlarından olup Sorbonne’da hukuk tahsil etmiş, Türkiye’de Tarih Kurumu ve Dil Kurumu’nun kuruluşuna katkıda bulunmuş hem dil hem tarih konularında birikimli bir isimdir Sadri Maksudi Bey...
Millet Meclisi’nde bankanın kuruluş kanunu tartışılırken adının Denizbank değil, Deniz Bankası olmasını savunur. Bu konuda bir de kanun teklifi verir.
Diğer milletvekilleri bu ismi Atatürk’ün koyduğunu hatırlatırlar: “Bu bir şeyi değiştirmez” der, Sadri Bey... Atatürk’ün koyduğu “Denizbank” adını da Türkçe itibarıyla “garibe” olarak niteler.
Atatürk, bunu duyunca çok sinirlenir.
Atatürk’ün çevresi Sadri Bey’e savaş açar.
Sümerbank ve Etibank isimlerini hatırlatır Atatürk yanlıları...
Sadri Bey ona karşılık, “O zaman İş Bankası’na İşbank, Merkez Bankası’na Merkezbank diyelim” diye alaycı yanıt verir.
Maltepe, Kumkapı, Beşiktaş, Kadıköy gibi isimler de hatırlatılır kendisine. Faydası olmaz. Sonunda Arsal’ın teklifi reddedilir. Bir daha da Çankaya’ya davet edilmez.
Bankanın adı Denizbank olur. Bir süre sonra kapanan banka 1951 yılında yeniden açılırken Sadri Maksudi Bey DP milletvekilidir. Onun talebi üzerine bankaya “Denizcilik Bankası” adı konulur.
Ne var ki, o banka da yaşamayacak, 1997 yılında özelleştirilirken adı yeniden Denizbank’a dönüşecek, bugünlere öyle gelinecektir.
MİYAW
Olay Rusya’da bir ilk, dünyada da ilk olmalı.
Sibirya’nın Kemerovo şehrinde 48 yaşındaki bir adam, sarhoşken başka bir kişiye saldırmak ve silahla tehdit etmek suçundan tutuklanmıştı.
Sanık mahkemeye çıkarıldı. Beş yıl hapsi isteniyordu
Ancak yargıç cezasını erteledi. Bunun bir gerekçesi sanığın sağlığıydı. Bir gerekçesi de bakmakla yükümlü olduğu bir kedisinin bulunması... Ve hapse girdiği takdirde kedisine bakacak kimsesinin olmaması!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları