loading
close
SON DAKİKALAR

Denizlerimizdeki balıkların azalmasında herkesin payı var!

Melis Alphan
Tarih: 21.09.2020
Kaynak: Melis Alphan-Artı Gerçek

Melis Alphan: ‘Orfoz: Resifin Efesi’ belgeseli, denizlerde balıkların azalmasında balıkçıdan tüketiciye, denetlemeyen kurumlardan turizm ve imar politikalarını yapanlara herkesin payı olduğunu gösteriyor.

Deniz biyoloğu Mert Gökalp’in “Orfoz: Resifin Efesi” belgeseli, nesli tehlike altında olan orfozun öyküsünü anlatmaya Antalya çevresini bir kabuk gibi saran 3 bin metre yükseklikteki dağların karla kaplı zirvelerinden başlıyor. Eriyen karlar pınarlara, pınarların beslediği sular da derelere dönüşüp denizle buluşuyor. Kamera buradan kıyılardaki, bol miktarda partikül ve mikroskobik canlıyla kaynayan mağaralara uzanıyor. Bu canlılarla beslenen süngerleri, yosun hayvancıklarını ve tüplü kurtları, mağaraların ev sahipliği yaptığı deniz tavşanlarını ve çizgili karidesleri tanırken, deniz anası, stenefor, ahtapot, kardinal balıkları, papaz balıkları, deniz atı, domuz balığı gibi deniz canlılarının yaşamlarını nasıl sürdürdüğüne tanık oluyoruz. 

Kıyıların sudaki yaşam için önemini gördükten sonra, kıyılardaki insan baskısının trajik sonuçlarını anlamak daha kolay oluyor. Deniz koruma alanları birçok deniz canlısı için sığınılacak bir liman, insan baskısından kaçıp nefes alabildikleri son alanlar olmasına rağmen, Akdeniz’deki koruma alanı miktarı sadece yüzde 3 civarında. Buna bir de aşırı ve yasa dışı avcılık ile bilinçsiz tüketim eklenince, denizdeki yaşam hızla yok oluyor. 

 

Belgeselde, çok uzun yıllardır kaçak avcılıkla mücadele ettiklerini söyleyen Kaş Sualtı Derneği Başkanı Yusuf Şulekoğlu, önceden denizde balık türlerinin zengin olduğu alanlara dinamit atanları engellemek için geceleri nöbet tuttuklarını anlatıyor: “İlk zamanlarda her dalışımızda onlarca orfoz, lahoz ve gridayla yüzerdik. Yıllar içinde azaldı. Dinamit tehdidini ortadan kaldırdık. Sonra zıpkıncılar buraya yöneldi ve bizim kontrolümüz dışında güzel hayvanları avladılar. Bazı yerlerde birkaç yılda azalma oldu.”

KAÇAK AVLANAN BALIĞI SATIN ALANLAR DA SUÇA ORTAK

Antakya veya Tunus’taki mozaiklerde yer alan ve bugün çoktan nesli tükenmiş pek çok balığın son 10 ya da 50 yılda kaybolmadığını belirten yazar, yeme-içme uzmanı Levon Bağış, “Biz balıkları sadece balıkçılık yüzünden kaybetmiyoruz; pek çok farklı nedenden kaybediyoruz. Koylarımızı turizme açarak mesela” diyor. 

Sualtı Araştırmaları Derneği Direktörü Nesibi Ozan Veryeri’nin sözleri de Bağış’ı destekler nitelikte: “Zevk ve sefamız için ‘yazlık ev’ diye bir kavram uydurup on binlerce evi kıyı ile deniz arasındaki o ilişkinin üzerine beton olarak döktük. Oradaki kültür ve o kültürü temsil eden insanlar da yok olup gittiler. ‘Vatanımı seviyorum’ diyor insanlar. Vatan üzerine beton dökerek sevilmez; vatan sadece bayrak sallayarak da sevilmez. Vatan bilgiyle, saygıyla ve sorumluluk anlayışıyla sevilir.”

Yani denizlerdeki balık türlerinin ve nüfusunun azalmasında sadece kaçak veya aşırı avcılık yapan balıkçılar değil, kıyılara gözünü diken herkesin payı var. Kaldı ki, bu balıkları tüketenler de sorumlu. “Yanlışı görüp susuyorsanız veya yasa dışı avlanan balığı para verip satın alıyorsanız, siz de yasa dışı avcılığın ortağısınız” diyen Veryeri, “Tükettiğimiz deniz balığının neredeyse yarısı yasa dışı aşırı balıkçılıkla elde ediliyor. ‘Balık çiftliğine hayır’ diyen insanlar yedikleri balığın ne balığı olduğunu biliyor mu?” diye soruyor.  

DENİZ KORUMA ALANLARI OLUŞTURULMALI

Şulekoğlu, korumanın sadece denizde olmadığını, restoranların Tarım İlçe Müdürlüğü tarafından sıkı denetlenmesi gerektiğini vurguluyor: “Restoranların tezgahlarında bir sürü orfoz, lahoz görüyoruz. Bunu denetleyecek olan ben değilim. Tarım İlçe Müdürlüğü’nün görevi gelip bu restoranlara yaptırım uygulaması gerekir. Bunu yapmadığı sürece biz Don Kişot’vari bir şekilde yel değirmenlerine karşı savaşıyoruz.”

Orfoz gibi bayrak türler için önemli alanlardan olan Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde (ÖÇKB) 2002’den bu yana yapılan araştırmalarda 1000’den fazla denizel tür kaydedildi. Yani burası, Doğu Akdeniz’in yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip bölgelerinden. Bu çeşitliliğin sürdürülebilirliği için WWF-Türkiye’nin yerel yönetimler ve ilgili paydaşlarla gerçekleştirdiği toplantılar sonucunda burada koruma alanları oluşturuldu. WWF-Türkiye’den Deniz Koruma Kıdemli Uzmanı Yaprak Arda, bu alanlarda bayrak türlerin yakından izlendiğini, orfoz, çizgili lahoz ve beyaz lahoz popülasyonlarının 2012 öncesine göre daha iyi durumda olduğun tespit edildiğini söylüyor: “Kaş-Kekova’da avcılığa kapalı alanların ilanından sonra, 2014’e göre orfozların sayısı artarken, av baskısının devam ettiği diğer iki türün büyük boy bireylerinde belirgin bir azalma görülmüştür.” 

Gökova Körfezi’nde deniz koruma alanları sayesinde beyaz lahozun popülasyonunun, dolayısıyla balıkçının gelirinin hızla arttığını anlatan Akdeniz Koruma Derneği Direktörü Zafer Kızılkaya, 1 Eylül 2016’da gelen lahoz yasağına balıkçının anlam veremediğini, “Biz bu alanları koruyor, her şeyi doğru yapıyoruz. Niye elimizden lahozumuz alınıyor?” diye veryansın ettiğini anlatıyor: “Bakanlık ise ‘Verilerde lahozun azaldığını görüyoruz’ dedi. Demek ki tek bir genelgeyle bütün Türkiye’yi yönetemeyiz. Her yer için ayrı bir yönetim planı gerek. Koruma alanlarının iyi korunarak balıkçıyla beraber yönetilmesi, Türkiye’nin önündeki en iyi alternatif balıkçılık yöntemi.” 

ENDÜSTRİYEL BALIKÇILIĞI ANLATAN ‘LÜFER’ BELGESELİ TV’DE YER BULAMADI

Mert Gökalp’in Orfoz belgeselinin temeli 2010’da atıldı. NTV’ye yeni bir belgesel yapmak için üç arkadaş Kaş’a gitmişlerdi. Gökalp’in Türkiye’nin deniz canlıları kitabı da NTV yayınlarından çıkmak üzereydi. Proje olmadı, kitap da yayımlanmadı. Gökalp ise her yaz çekimleri sürdürdü. Kaş’taki koruma alanlarının kuruluşuna, dalış merkezlerinin, SAD, WWF ve Akdeniz Koruma Derneği’nin faaliyetlerine tanık oldu. Bu süreçte, Greenpeace bilim ekibindeydi ve Banu Dökmecibaşı’nın yaptığı etkili kampanya onda iz bıraktı. Defne Koryürek ile tanıştığında lüferle ilgili bir film yapılması gerektiğini fark edip 2013’te ‘Lüfer’ belgeselini çekmeye başladı. Endüstriyel avcılığı anlatan ‘Lüfer’, konusu itibarıyla sert bir belgeseldi. 2017’de tamamlandığında fragmanını 1 milyon kişi izledi. İstanbul Bağımsız Film Festivali’nde gösterildikten sonra yurt içinde ve dışında yaklaşık 20 film festivaline, 50 özel gösterime katıldı, ödüller aldı. Ama TV’lerde bir türlü yer bulamadı. 

Gökalp için artık Orfoz’a dönme zamanı gelmişti. Pandemi döneminde yalnızlık çekerken, altyapısı hazır olan belgeseli son haline getirdi. Meyhanedeyiz.biz platformu da destek vermek isteyince, belgesele restoran ve tüketici kısımları da eklenerek film tamamlandı. 

Gökalp’in bir üçleme gibi tasarladığı serinin sonuncusu, geleneksel balıkçıları ve onların kadim balıkçılık yöntemlerini anlatacak. Üç yıl önce Tunus, Türkiye ve Yunanistan’da çekimlerine başlasa da, ekonomik nedenlerle ara vermek zorunda kaldı. Gökalp’in Magma dergisi için gittiği Borneo adasından başlayarak Kenya, Maldivler ve Hollanda’da çekimlerini yaptığı bir diğer belgesel de mercan restorasyonu, mercan beyazlaması ve iklim değişikliğini anlatacak.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları