Kirazlıyayla’da madene karşı yaşam için direnenlerin öyküsü
Melis Alphan: Yaşamı savunanların başka bir seçeneği yoktur. Bunu en iyi, denize düşen bir arıyı kumsala çıkarmak için tek kol yüzen insanlar bilir. Onu orada bırakamazsınız. Bu bir tercihtir; yaşatmak.
Bursa’nın Yenişehir ilçesine 11 kilometre mesafedeki Kirazlıyayla'da faaliyete geçmesi planlanan kurşun, çinko, bakır madeni, zenginleştirme tesisi ve atık barajı nedeniyle bölgede yerel halk bir süredir bir direniş sergiliyor.
Bu maden ve tesislerinin bölgedeki yıkıcı etkilerine dikkat çeken Yenişehir Çevre Platformu sözcüsü Şafak Erdem de sürekli hedef tahtasına konuyor.
Peki, huzurlu bir yaşam sürerken, nasıl oldu da Erdem kendini olayların içinde buldu?
“Bu işi başkaları yapsın” dediğini hayal meyal hatırlıyor.
Ama yaşamı savunan bir anne ile adaleti her şeyin önünde tutan bir babanın çocuğu olarak, yanı başında böyle bir olay yaşanırken tepkisiz kalamadı.
Hatta köyden Mustafa bey, gene bir dilekçe peşinde Bursa yollarına düştükleri bir gün “Neden?” diye sordu “Belediye Meclis üyesi olduğun için bir gelirin mi var? Neden yapıyorsun?”
Erdem, ona bir yıl önce kaybettiği annesini ve nasıl bir öğretiyle büyütüldüğünü anlattı. Ona, sorunun yanlış olduğunu söyledi. Asıl soru şu olmalıydı: “Nasıl yapmazsın? Böyle bir çığlık yükselirken nasıl duymazsın?”
Oysa yaşamı savunanların başka bir seçeneği yoktur. “Bunu en iyi, denize düşen bir arıyı kumsala çıkarmak için tek kol yüzen insanlar bilir. Onu orada bırakamazsınız. Bu bir tercihtir; yaşatmak. Diğeri, ölmesine göz yummaktır. Benim tercihim hep yaşatmaktan yana oldu” diyor Erdem.
KÖYLÜLERE ‘ATIK BARAJININ BİR ZARARI YOK’ DENMİŞTİ
Erdem’in Kirazlıyayla mücadelesi ise ufak bir ziyaretle, bir merakla başladı.
Kirazlıyayla’da yaşayan insanlar maalesef, kaçırılan süreçler ve eksik bilgilendirmelerle projenin tam ne olduğunu anlamamıştı. Ama yıllardır süren madencilik faaliyeti nedeniyle bir şeyler döndüğünü hissedenler de olmuştu. Son ÇED başvurusuyla beraber 2018’de itiraz dilekçeleri yazmışlar, Kaymakama ve AKP İlçe Başkanlığı’na gitmişler ama pek kulak veren olmamıştı.
Eylül 2019’da CHP İlçe binasına gidip İlçe Başkanı Ahmet Köse ile görüştükten sonra, Erdem’in de aralarında bulunduğu 4 kişi köye gittiler. Köy kahvesinde en fazla 4-5 kişi vardı. Onlarla konuştular, Kirazlıyayla’dakinin artık bir maden ocağı olmadığından, çıkarılan madenin burada zenginleştirileceğinden ve atıkların da bu topraklara gömüleceğinden bahsettiler. Köylülerin aylardır merak ettiği ama “Bir zararı yok” denen atık barajıyla ilgili ilk kez bir fikirleri oldu.
Erdem ve arkadaşları o gün bölgeye gidip fotoğraf çektiler ama maden şirketinin çalışanları onları apar topar araziden çıkarıp “Gelin biz anlatalım” dediler. İki saat boyunca anlatsalar da kimse ikna olmadı.
Erdem sonrasında ÇED raporlarını daha detaylı inceleme, bölgede keşif yapma, özellikle de kaya mezarıyla ilgili bilgi toplama derken, Bursa Barosu ile Akademik Odaların da konuyla ilgilendiğini duydu. Yenişehir’de DOĞADER öncülüğünde düzenlenen toplantıda, yapılmak istenen projeyle ilgili bilgi verildi. Oradan, bir çevre platformu kurarak yola devam etme kararı çıktı.
Erdem o gün kendi kendine “Bırak başkaları yapsın, sen katkı verirsin” dedi. Bu tarz bir mücadeleye hazır olmadığını düşünüyordu, annesini kaybedeli daha bir yıl bile olmamıştı. Ama iki hafta içinde herhangi bir gelişmenin olmadığını ve uzak kaldığını görünce, aynı hassasiyetleri taşıdığını düşündüğü 5 kişiyle Yenişehir Çevre Platformu’nu (YEÇEP) kurup yola çıktı. Birlikte, Yenişehir’deki STK’ları da sürece dahil etmek için ziyaretlerde bulundular. Kasım 2019’da, uzmanlarla beraber bilgilendirme toplantıları yapmaya başladılar. İlk toplantıyı Yenişehir Ziraat Odası’nda gerçekleştirdiler. Bu toplantıdan sonra da maden şirketi Kültür Merkezi’nde bir toplantı düzenledi. Köylüler, bu toplantıda Erdem ve arkadaşlarının da kendilerine eşlik etmesini istedi. Bu toplantı bir dönüm noktası oldu. “Şirketin genel müdürü ve çalışanları köylülere o kadar üstten konuştular ki, büyük tepki aldılar” diyor Erdem, “Ayrıca orada ÇED raporuna göz atmış gençler vardı ve biz bir bilgilendirme toplantısı yapmıştık. Konuşmacılar ÇED raporunda yazan şeylerle ilgili doğru olmayan şeyler söyleyince köylüler toplantıyı protesto edip oradan ayrıldı.”
ÖLDÜRMEYEN ŞEY GÜÇLENDİRİYOR
O gün dışarıda 50 kişi bir fotoğraf çektirdiler. Ve maden şirketini topraklarından gönderdiklerinde bu fotoğrafı köy kahvesinin duvarına asacaklarına dair söz verdiler. Bu onların zafer fotoğrafı olacaktı. Sonrasında çok sayıda köy toplantısı, imza kampanyaları, doğa yürüyüşleri ve basın açıklamaları gerçekleştirdiler. Dilekçeler ve imzalarla kurumlara başvurular yaptılar.
“Bu arada şirketi rahatsız etmiş olmalıyız ki, aralık ayında köyden 21 kişiye ihtarname gönderdiler” diyor Erdem, “Daha önce hiç kurmadıkları cümlelerle dolu ve gözdağı verircesine…”
Köylülerin çoğu hayatında böyle bir şey yaşamamıştı. Özellikle kadınlar tedirgin oldu. Erdem o günlerde şirketin sözcüsünün bir televizyon programına çıkarak “Köylülere ihtarname göndermedik” dediğini anlatıyor: “İşte bu, ikinci kırılma anıydı. Köylüler ellerinde ihtarnamelerle ‘Bunları biz mi yazdık?’ diyerek köy meydanında eylem yaptılar. İnsanların haksızlığa tahammülü yok. Bu kadar haklı olmasanız belki bu gözdağından, tehditlerden, baskılardan korkarsınız. Ama haklı olmanıza rağmen size bunlar yaşatıldığında başka bir şey oluyor; öldürmeyen şey güçlendiriyor.”
Erdem kısa bir süre sonra bunu daha iyi anladı. Bir sabah, yerel bir gazetecinin hakkında yaptığı pek de profesyonelce ve mesleki ahlaka uygun olmayan haberle güne başladı. Hakkında asılsız iddialar, iftiralar içeren bir yazı kaleme alınmıştı. Çok incindi, anlam veremedi ve öfkelendi.
Sonrasında yerel basın üzerinden iki kez şirketin, bir kez de AKP ilçe başkanının asılsız iddiaları ve hedef göstermeleriyle bu süreç devam etti. Sonra yine aynı yerel gazeteci tarafından 23 Nisan paylaşımı bükülerek oradan darbeci haberi çıkarılmaya çalışıldı. “Ama en büyük çirkinlik, belki beni yolda görse tanımayacak 5 köylüye öğrettikleri iftiraları söylettikleri videolardı” diyor Erdem, “O kadar kötü hazırlanmış ki, köylü ne diyeceğini unuttuğu noktada yanda sufle verenin sesi bile duyuluyor. Bir sürü karşıt görüş bildiren varken -sanırım hem doğru soruları sorduğum için hem de kadındır nasıl olsa gözünü korkuturuz algısıyla- bir linç kampanyası yürüttüler.” Ama unuttukları bir şey vardı: “Belki dallarımız ince kırılgan gözükür ama köklerimiz derindedir. Biz kadınlar yaşamın kendisiyiz. Yaşamın getirdikleri ile baş etmeyi biliriz.”
KÖYLÜLER GÖZALTINA ALINDI
Erdem, bu haksızlıklara karşı gerekli hukuki işlemleri başlattı. Bu olaylardan sonra, Cumhuriyet Kadınları, Tüm Emekli Sen gibi STK'lar ve CHP ilçe başkanının destekleyici açıklamaları geldi. Sonrasında çağrıcısı oldukları bildirgeye Yenişehir ve ülke genelinde pek çok STK’nın olumlu cevap verip imzacı olmasıyla konunun 3-5 kişinin meselesi olmadığı; Yenişehir ovası, İznik gölü, tarım, orman, su, yaşam olduğu daha net ortaya kondu.
CHP Bursa milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun maden sahasına girerek kepçeyi engellemesi sonrasında da bu kez ona sosyal medya üzerinden saldırılar başladı. Arkasından Erdem ve köylüler de bu saldırılardan nasibini aldı. Bir AKP yöneticisi işi daha da ileri bir noktaya taşıyarak Erdem’i hedef gösteren paylaşımlar yapmaya başladı.
Erdem, Artvin'de, Kaz Dağları’nda mücadele veren insanların hikâyelerini, ulus ötesi firmalara kafa tutmanın bedeli olduğunu biliyor, “Hepsi yaşadı, ben de bana düşeni yaşıyorum. Ama hiç pişman değilim” diyor.
8 Haziran’da köyde yaşayan 5’i kadın 9 kişi gözaltına alındı. Erkeklerin ikisi savcılık kararıyla serbest kaldı, diğer yedi kişi hakkında kontrollü serbestlik uygulandı. Bir gün öncesinde Erdem ve arkadaşlarının çevre haftası etkinliği için köye çıkması jandarma tarafından kaymakamlık emriyle engellenmişti. Bunun üzerine aşağı inmek isteyen köylülere de izin verilmedi ve köylüler tarlalarından, tepelerden atlayarak, koşarak, 35 derece sıcak altında 14 kilometre yol yürüyerek yanlarına gittiler. İşte o gün o köyden ilk çıkan, engel tanımayanlar kadınlardı. Erdem şöyle anlatıyor “O en öndeki kadınları ertesi gün adliyede gördük. Onları bahçede bekledik; sabahın erken saatinde girdikleri adliyeden 18:30 da çıktılar. Yorgunlardı, belki biraz korkmuşlardı. Çünkü hepsi ilk kez hâkim karşısına çıkmıştı. Sevdiklerine koştular. Aralarında ağlayanlar vardı. Köyden erkekler dedi ki ‘Ağlamayın, güçlü olun.’ Ama onlar zaten güçlüydü. Azimlerini gözyaşlarıyla yıkadılar, tozunu aldılar. Akşam köy sokaklarını gene sesleriyle çınlattılar. Ertesi gün noterde vekâlet işlemlerini hallettikten sonra beraber yemek yediler. Köydeki evlerinin kapısını bacasını rengârenk direniş pankartlarıyla süslediler.”
‘BİZ EN BAŞTAN YAŞATMAYI SEÇMİŞİZ’
Bazıları sanıyor ki, insanların umutlarını kırarlarsa bu işi bırakırlar. Oysa Kirazlıyayla’daki köylüler zaten çok az bir umutla bu mücadeleye başladılar. “Bu tesisi yapacaklarsa bile, en azından ‘Mücadele etmedik demeyeceğiz” diyor kadınlardan biri. “Sonuna kadar mücadele etmeden bırakmayacağız” diyor bir diğeri.
“İşte bu yüzden biz kazanacağız” diyor Erdem ve ekliyor: “Kadının inancı ve azmi var. Bir de başka çaresi yok. Benim nasıl bu çığlığı duymama gibi bir şansım yoksa, onların da vazgeçme şansı yok. Çünkü tarafımız belli; biz en baştan yaşatmayı seçmişiz. Bu benim değil bizim hikâyemiz. Haksızlığa uğradıkça hak aramanın anlamını anlayan bir köyün hikâyesi. Kendi adıma ben huzurlu günlere geri dönmek istiyorum. Oradaki kadınlarla artık madenin zararını, yaşanan son gelişmeleri konuşmak istemiyorum. Her şey bittiğinde bir ıhlamur ağacı altında oturup havadan sudan sohbet etmek, hayallerinden konuşmak istiyorum.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları