Market ve eczane çalışanları ne durumda?
Melis Alphan: Eczaneler ve marketler bu zor dönemin mühimmat depoları. Çalışanların iş yükü öncekinin en az iki katı. Bunun mantıklı bir nedeni yok. Neden Korona’dan ziyade, panik.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Koronavirüs’le ilgili olarak “II. Dünya Savaşı’ndan bu yana, şimdiye kadar görülmemiş ciddi bir durumla karşı karşıyayız” dedi. Yani şu anda içinde bulunduğumuz durum, 60-65 milyon insanın öldüğü, benzeri olmayan bir kıtlığa sahne olmuş insanlık tarihindeki en büyük ve kanlı savaşla kıyaslanıyor.
Koronavirüs karşı karşıya olduğumuz en büyük düşmansa eğer, o zaman diyebiliriz ki şu anda insanlığın cephaneliği ya da mühimmat depoları eczaneler ve marketler.
Maskemi, eldivenimi, gözlüğümü kuşanarak ve sosyal mesafemi koruyarak birkaç marketi ve eczaneyi dolaştım, çalışanlarla konuştum. Çoğumuz evlerimizde güvende bu salgının bize değmeden geçmesini beklerken, eczane ve market çalışanları gece gündüz demeden canlarını riske atarak çalışıyorlar.
İlk durağım, büyük bir süpermarketin kasap bölümü. Normalde 1 kilo et alanın şimdi en az 5 kilo et alıp dondurucuya attığını söyleyen Yavuz, gözlemlerini şöyle anlatıyor: “İnsanlar şu anda sadece kendilerini düşünüyor, başka kimseyi değil. Ölmekten korkuyor, ‘Ben öleceğime sen öl’ diyorlar. Buradan ambalajlı olmayan peynir, zeytin almaktan da çekinmiyorlar ama. Onun hesabını kitabını kimse yapmıyor. İnsanlar sadece bir şey almak peşinde. İleriyi düşünüyor, ‘Evden çıkamazsak bunları yiyeceğiz. Aç kalan da ölsün gitsin’ diyor adam, n’apsın?”
MARKET HER GÜN YILBAŞINDAKİ KADAR CİRO YAPIYOR
Şengül depodan yeni çıkan un paketlerini büyük bir telaşla raflara yerleştirirken, iş yükünün en az iki kat arttığından söz ediyor: “Her gün yılbaşında yaptığımız ciroyu yapıyoruz. Kasamızda kuyruklar oluyor, depomuzda malımız kalıyor, yetiştiremiyoruz. Ama çok hızlı giden makarna ve un gibi ürünleri hiç bekletmeden anında çıkarıyoruz.”
Market çalışanı İsmail ise “Kimse halinden memnun değil. İş inanılmaz yorucu bir hale geldi” diyor, “En büyük şikâyetimiz, sosyal medyada dönen abuk sabuk haberler. Bunları gören insanlar marketlere akın ediyorlar. Fütursuzca bir alışveriş bu.”
Müşterilerin sürekli “Un kalmayacak, gelmeyecek, biliyoruz” diye panikle marketlere koştuğunu aktaran İsmail, “Halbuki neredeyse her gün yenisi geliyor. İnsanlar çok fazla aldıkları için tükeniyor. Yoksa geliyor yani. Üretim bazında da sorun yok” diyor.
Markette çalışmasına rağmen annesinin durmadan panik halinde “Un kalmayacak, bize un getir” dediğini, “Böyle bir sıkıntı yok” cevabının annesini ve market müşterilerini ikna etmeye yetmediğini söylüyor.
KOLONYA YÜZÜNDEN MÜŞTERİLER BİRBİRİNE GİRDİ
Süpermarkette kasiyer olarak çalışan Murat’ın dediğine göre, kolonya yüzünden birbirine giren müşteriler olmuş: “Bir müşterinin elinde 10 tane, diğerinin elinde 5 tane kolonya vardı. 5 tane alan, diğerinin elindeki kolonyaları almaya çalıştı. Biri ‘Ben alacağım’ diye, öteki ‘Hayır ben daha fazla alacağım’ diye bağırdı. En sonunda müdahale edip onları ayırmak zorunda kaldık.” Bu durumun virüsten bile tehlikeli olduğunu söylüyor: “Virüse gelene kadar insanlar markette birbirlerini boğazlayacaklar.”
Bu süpermarketin girişinde dezenfekte noktası tanımlanmış, Koronavirüs önlemleri konusunda bilgilendirici afişler asılmış ama Murat, kimi müşterilerin diğer müşteriler kendilerine olması gerekenden fazla yaklaştığında market çalışanlarını “Kardeşim, virüsün etkilerini duyursanıza markette” diye azarladığını anlatıyor: “Yahu duymayan mı var? Dünya virüsle çalkalanıyor. Ama biz böyle diyaloglar yaşıyoruz.”
Süpermarketten çıkıp kahvaltılık ürünler satan daha ufakça bir markete giriyorum. Çalışanlar maskeli eldivenli. Aralarında en az 3 metre mesafe var. Çalışanlardan biri koşup eldiven getiriyor ve takmamı istiyor. “Ama elimde eldiven var zaten” desem de fayda etmiyor; “Olsun, o eldivenle dışarıdan geldiniz” cevabını alıyorum. Çok temkinliler, her türlü önlemi almalarına rağmen bazı müşterilerin ikna olmadığını anlatıyorlar: “Dün bir adam geldi; yolun karşısından bize seslendi. Kapıdan çıkıp ona doğru ilerlerken ‘Gelme kardeşim, yanıma gelme’ diye bağırdı. E o kadar uzaktan nasıl anlayacağım ne istediğini? Neyse sonra yüksek sesle siparişini verdi. İstediği ürünleri yola bırakıp uzaklaştım, oradan aldı. Parayı da uzaktan bana doğru fırlattı.”
Bu marketin çalışanları, metrobüsle evlerine gidip gelmek riskli olduğu için marketin üst katındaki yazıhanede kalıyorlar. Markete girenlere mutlaka kolonya veya dezenfektan kullandırıyorlar. İstemeyen olursa da zorla veriyorlar.
“‘SİZ ÇALIŞIN, BEN EVDE YATAYIM’ DEMEK ECZACININ KİTABINDA YAZMAZ’”
Neredeyse tamamında dükkânın girişine set çekilmiş, içeri giremiyorsunuz. Ne istiyorsanız kapıdan söylüyorsunuz. “Kolonya, maske, eldiven... Son zamanlarda bunlar dışında sattığımız bir şey yok” diyor eczane çalışanı, “Dayanıklı maskelerden kalmadı; kullan-at maskelerden alıyorlar. Kolonyamız var ama bu da elimizdeki son parti.”
Geçtiğimiz hafta SGK’nın duyurusuyla kronik hastalığına dair raporu olan veya 1 Mart’ta rapor süresi biten hastalar, günü gelen raporlu ilaçlarını hastaneye gitmeden eczanelerden alabiliyorlar. Son birkaç gündür de eczanelerde bunun yarattığı bir yoğunluk var.
“İstemediğimiz kadar iş oluyor. Olmak mecburiyetinde de” diyor bir eczane sahibi. Ama o da sadece kolonya, maske ve dezenfektan satıldığını anlatıyor: “Kolonya piyasada yok. Rebul kolonya bulduk, onu satmaya çalışıyoruz ama o da kokulu olduğu için kimse almıyor.
1 TL’ye sattığımız maskeyi 5 TL’den satmaya başladık. O fiyattan geliyor çünkü. Eskisinden daha az kâr ediyoruz ama satmak mecburiyetindeyiz.”
Konuştuğum eczane sahibi 70’lerinde. Çocukları ve eşi ‘Gitme’ dese de her gün eczanede işinin başında. “Gitmememe imkân yok” diyor, “Yanımda çalışan üç eleman ne, söyler misiniz? Bana para kazandıran kişiler. ‘Siz çalışın, müşteriyle muhatap olun, ben evde yatayım’ mı diyeceğim? Bu eczacılara yakışmaz, hiçbirimizin kitabında yazmaz.”
‘BARKODSUZ MASKENİN PARASINI DEVLETTEN NASIL ALACAĞIM?’
Geçtiğimiz hafta ayrıca, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun yaptığı düzenlemeyle eczacıların alkolle el dezenfektanı hazırlayıp satabilmesi için eczanelere alkol kotası kaldırıldı.
“Benim bunu yapmak için ruhsatım var mı? Ben bunu yaptığımda kaçakçı olmuyor muyum? Nerede hammadde? Hammaddem olsa bile benim o yetkim var mı? Ben burada doktor reçetesi olmadan ilaç karıştıramıyorum. O yetkiyi bana nasıl verdin ki?” diye soruları art arda sıralıyor eczane sahibi. Sonra yine kendisi yanıtlıyor: “Türkiye’de bir sürü üretici firma var. Ver onlara yetkiyi; hammaddesini daha çok, daha ucuza aldır. Bakın ben 100 gramlık dezenfektanı 25 TL’ye satıyorum. Eskiden 10 TL’ye satıyordum. Benim elimde değil ki!”
18 Mart’ta Sağlık Bakanlığı, riskli alanlarda çalışan sağlık personelinin kullandığı N95, FFP2 ve FFP3 tıbbi maskelerinin sadece eczanelerden ve reçete karşılığında verilebileceğine yönelik yazıyı valiliklere gönderdi.
“Maskede barkod yok. Ben barkodu olmayan ürünün parasını devletten nasıl alacağım? Maskenin bana gelişi yüksekse ben bunu devlete nasıl ispat edeceğim? Ondan sonra bana ‘Sen nasıl bu fiyattan sattın?’ diye soruşturma açacak” diyen eczane sahibi, ilk günlerde tek kullanımlık maskeleri 50’şer 50’şer sattıklarını söylüyor: “Daha uzun süre dayanan profesyonel maskeler bana geldiğinde, üzerine kârımı da koyduğumda fiyatı 60 TL’ye geliyordu. Ama ben utancımdan 50 TL’ye sattım. Bir maske bu kadar pahalı olabilir mi? Ben müşterime nasıl derim ‘Ver 60 TL’ diye!”
‘HERKES MAAŞINI UNA VE TUVALET KÂĞIDINA YATIRDI, BAĞIŞIKLIK İLACINA PARASI KALMADI’
İnsanların esasen bağışıklık sistemlerini güçlendirmeleri gerektiğini düşünen diğer bir eczacı, “Bağışıklığı güçlendiren ilaçları önermeye çekiniyoruz” diyor, “Çünkü paraları makarnaya, una, tuvalet kâğıdına yatırdılar. Herkesin maaşı bitti, sıfır oldu. Millet ne yapacağını şaşırdı. Bağışıklık ilacı için çıkarıp 57 TL veremez ki! Halk zor durumda.”
“Bu salgın ya 1 yıl sürerse?” deyince, “Sürer mi o kadar?” diye soruyorum. Alaycı bir gülümseme ve kederli bir edayla “Sence ne kadar sürer?” diye soruyor.
Ben “2-3 ay?” deyince, “Bunun için hiç kimsenin evinden çıkmaması lazım. Benim çocuklarım ve eşim daha bir dakika evden çıkmadılar. Herkesin evde oturması lazım. Bunun için de hayatın tamamen durması lazım. Kahveleri kapamak yetmez.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları