Deprem bölgesinde 651 bin kişi halen evsiz
Murat Ağırel; Kim bilir belki de konteynerde büyümüş, okuma yazmayı konteyner kentteki konteyner okulda öğrenmiş bir Nobel ödüllü bilim insanımız bile olur ilerde.
6 Şubat depremlerinin üzerinden iki sene geçti. Ne acımız dindi ne öfkemiz ne de çaresizliğimiz. En kötüsü de bu çaresizlik hissi. Depremin olduğu gün Kahramanmaraş ve Antakya’da gördüğüm, hissettiğim tek şey çaresizlikti. Bu duygu, öfkemin geçmesine izin vermiyor.
Bütün depremzedeler sıcak ve sağlam evlerde oturmaya başlasa, mutlu bir hayata geri dönse de 6 Şubat sabahını her hatırladığımda hissettiğim duygular silinmeyecek.
Bu sene anma ve Halk TV’de programımızı Antakya’da yapmak için deprem bölgesine yeninden gittim. İki senedir hükümet ne yapmış diye baktım. Bölgedeki vatandaşlarımızı gördüğümde iki senenin sonunda çok da bir yol gidilmemiş gibi görünüyor.
Kentler koca bir şantiye olmuş durumda. Toz duman ortalık, ne nefes almak mümkün ne de sağlıklı yaşamak.
Kabul, bu kadar bina nasıl yapılacak elbette şantiyeler kurulacak ama gidince anlıyorsunuz işte bir plansızlık bir düzensizlik var.
Yine koca binalar dikiliyor yine barınma sorununu çözmek yerine “rantabl” alanlar yaratılmak hedefleniyor. En azından süren inşaatlardan görülen durum bu... Amerikan tarzı veyahut lojman tarzı iki bilemedin üç katlı evler yapmak varken neden çok katlı evlere gidiliyor anlamış değilim.
Deprem oldu diye Antakya deprem bölgesi olmaktan mı çıktı?
Bilmediğim konuda ahkâm kesmeyeyim. Anma programları bittikten sonra Adana’ya baba ocağına döndüm. Babamın rahatsızlığı ve tedavisini takip etmek için buraya geldim.
Ancak bir yandan da deprem bölgesinde yapılan inşaatları düşündüm. Bunlar aklımı kurcalarken bir anda İletişim Başkanlığı’nın faaliyet raporuna ulaştım.
Öyle gizli bir şey değil. Adı: Asrın Felaketinin 2. Yılı: İnşa ve İhya Çalışmaları...
Raporu okudukça şok oldum. İletişim Başkanlığı neyi itiraf ettiğinin farkında mı bilemedim.
Felaketin üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen resmi rapora göre deprem felaketini yaşayan tüm illerde halen konteynerlerde toplamda 651 bin 958 vatandaşımız yaşıyor. Yani bugün halihazırda deprem bölgesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 650 bin kişi evsiz.
Raporda vurgulanan ilginç bir faaliyet var: Kurulan konteynerlere 105 bin vantilatör ve 149 bin 305 klima takılmış. Ne desem bilemedim.
Bitmedi... Sadece Hatay’da 218 bin kişi konteyner yaşamı sürüyor. Kahramanmaraş’ta 107 bin kişi, Adıyaman’da 118 bin kişi, Malatya’da 112 bin kişi konteynerde yaşıyor. Diğer illerde nispeten daha makul sayılar var.
Üstelik 75 milyar dolarlık bir kaynak deprem bölgesine aktarılmasına rağmen yüz binlerce insan halen evsiz. Bu parayla yeni ülke kurarsınız, neden bu insanlar hâlâ tavanı akan, her yağmur yağdığında su içinde kalan konteynerlerde yaşıyor?
Yapılan çalışmalar da var, raporda yazanı kısaca aktarayım:
“18 il, 179 ilçe, 8 bin 474 mahalle 2 bin 472 köy için 30 Mayıs 2023 tarihinde başlayan hak sahipliği süreci 25 Aralık 2023 tarihinde, sadece 211 günde tamamlanmıştır. Hak sahipliği sürecinde, 845 bin 371 talep değerlendirilmiştir. Taleplerin tümü (85 milyon evrak) ilgili komisyonlar tarafından incelenmiştir. 15 milyon sayfalık 70 bin komisyon kararı alınmıştır. Başvuruların yüzde 65’i e-Devlet, yüzde 35’i AYDES üzerinden alınmıştır. Bu taleplerin itiraz sonrası muhtemel dahil; 18 ilde toplam hak sahibi sayısı 451 bin 10’dur.”
Bakın ben de farkındayım bu işin zor bir iş olduğunu. Fakat en başa dönelim. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın içerisinde bulunduğu çaresizliği hissedince “yapabileceğimiz bu kadar mı yani” demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Bizim gibi bir ülkenin iki senede çoktan insanları 2-3 katlı binalara yerleştirmiş olması gerekirdi. 650 kişinin halen evsiz olması insanın onuruna dokunuyor.
Sonuç olarak gördüğüm şeyler, konuştuklarım, bölgedeki çalışmalar, yaratılan üretim kapasitesi ile birlikte en az 5 sene daha bu tablonun devam edeceğini öngörüyorum.
Kaybettiklerimize mi üzülelim, kalanların çaresizliğine mi artık karar veremiyorum. Bildiğim tek şey var mücadeleyi bırakmamak. Oradaki çocukları iyi bir eğitim ve güzel bir gelecekle buluşturmak boynumuzun borcu.
Herkes kendi çapında bunun için çabalamalı, bunun için yaşamalı. Bu ülkenin çocukları çok değerli. Ben de gazetecilik yaptığım sürece oradaki durumun, en ufak sorunun takipçisi olacağım.
İnanıyorum 20 sene sonra konteyner kentlerden çıkmış çocukların başarı hikâyelerini okuyup gururlu gözyaşları dökeceğiz.
Kim bilir belki de konteynerde büyümüş, okuma yazmayı konteyner kentteki konteyner okulda öğrenmiş bir Nobel ödüllü bilim insanımız bile olur ilerde...
İşte o zaman hep beraber güneş yüreğimizi ısıtır, kaybettiklerimize olan borcumuzu bir nebze de olsa ödemiş oluruz.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları