AKP kongresi: 75 kişinin çöküşte sorumluluğu var mı yok mu
Orhan Bursalı; Birden gözümün önüne cumhurbaşkanının, henüz parti lideri bile seçilmemişken bile apar topar ABD’ye uçması, Beyaz Saray’ca, seçilmiş başbakan gibi kabul görmesiyle ilgili sahneler canlandı.
Cumhurbaşkanı 8. olağan kongresinde merkez karar ve yönetim kurulunda yüzde 52’lik değişim yaptı. Tek seçici olarak 36 kişiyi gönderdi, 39 yeni isim aldı. Fakat bu değişiklikler yeni değil. Cumhurbaşkanı her kongrede bu orana yakın değişiklikler yapıyor.
Merkez karar ve yönetim kurulu AKP’de de yapar gibi komik kaçacak bilgisizce bir soru yöneltsem ayıp mı olur?
Şüphesiz tüzüklerine uygun olarak cumhurbaşkanı yönetiminde aralıklarla toplanıyorlardır.
Gündemlerindeki sorunlar üzerinde görüşlerini dile getiriyorlardır.
Acaba cumhurbaşkanının genel görüşleri, inanışları, politikaları çerçevesinde mi kalıyorlar, yoksa farklı davranış ve görüşler ileri sürüyorlar mı?
75 KİŞİNİN SORUMLULUĞU
Merak ettim, 7. kongre 2021’de yapılmış.
O zaman seçilen 75 kişi, son 4 yılda, ülkenin sürüklendiği ekonomik kriz konusundaki rolleri ve sorumlulukları nedir?
Krize götüren kararların altında imzaları, isimleri var mı, Cumhurbaşkanlığı veya Cumhurbaşkanlığınca uygulamaya konan ve ülkeyi krizlere, yüksek enflasyonlara götüren kararların doğruluğu veya yanlışlığı konusunda herhangi bir görüş belirtmiş midirler?
Cumhurbaşkanı enflasyon yukarılara tırmanırken, faizlerin düşmesi nas konusudur (dini kural) diyerek, ekonomi bilimine meydan okumasına bu doğru değil diyen olmuş mudur?
ALİ-VELİ MESELESİ Mİ?
Hayır mı: Öyleyse enflasyonun yüzde 100’leri aşmasına ve yoksullaşmaya katkıda bulunmuş olmalılar.
Ülkede eşitsizliğin en yükseklere tırmanmasına bir itirazları olmuş mudur?
Yoksa 75 kişinin hepsi tüm Saray politikalarının doğruluğunda hemfikir miydi?
Yani demek istediğim, vitrinde değişiklik oldu da ne oldu? Ali gitti Veli mi geldi?
Türkiye ekonomisinin bu kadar kötü duruma düşmesinde enflasyonun milleti ezmesinde, 16 milyon emekliye 14 bin lira aylık reva görülmesinde, başarılı gençlerin kafileler halinde yurtdışına gitmelerinde ve gitmek için kuyruklarda beklemesinde, ev kiraları 20 binin üzerinde seyrederken asgari ücretin 22 bin lira olarak saptanmasında, cumhurbaşkanı dışında parti yönetiminde sorumluluk üstlenenlerin hiç mi bir tepkisi, yanıtı, farklı önerisi olmadı?
39 yeni kişi gidenlerden farklı bir şey mi yapacak?
NELER DEDİ?
Cumhurbaşkanının konuşmasını okudum. Geneli, ülkede bir şeyler olmamış halini yansıtıyordu. Bu saptama şu gizli yanıtı doğurur: Ne var yani, olanlar olağan işler...
Şu alıntıları yaptım.
Bugünkü derin kriz geçmişin malıymış meğer: “Siyasi istikrarsızlığın beslediği ekonomik krizlerle milletimiz fakirleştirildi. ... Bizi yılarca 3’üncü sınıf ekonomiye mahkûm ve mecbur ettiler. Türkiye’ye ağır bedeller ödeten sömürü düzenine biz son verdik.”
En çok gülümseten de en son cümle: Sömürüye son verdik... Düşündüm taşındım, içinden çıkamadım.
BEYAZ SARAY’DA KİM VARDI?
“Ülkemizde muhalefet sürekli demokrasi krizi çıkararak sandıkta alamadığı yetkiyi iç ve dış güçlerden, devşirme hevesinden hiç vazgeçmemiştir...”
Birden gözümün önüne cumhurbaşkanının, henüz parti lideri bile seçilmemişken bile apar topar ABD’ye uçması, Beyaz Saray’ca, seçilmiş başbakan gibi kabul görmesiyle ilgili sahneler canlandı.
CANI YANAN SEÇMEN TERCİHİNE TEPKİ
“Muhalefetin seçim kazanmak için terör örgütleri ile işbirliği yapacak kadar gözünü karartması (sorunu ile) son 2 seçimde ciddi muhatap olduk. Sözde ittifak ve uzlaşı süreçleri şeffaf olarak değil kapalı kapılar ardında kurulan pazarlık masalarında yürütüldü. Devletin stratejik kurumları, belediye meclis üyelikleri pazar tezgâhındaki ürün gibi alınıp satıldı.”
Geldik muhalefet partileri arasındaki ittifak konusuna: Son iki seçim derken DEM’in de dahil olduğu ilk yerel seçimlerdeki büyük ittifakı kastediyor. Cumhurbaşkanı Meclis’te 6 milyon seçmenin oyunu temsil eden DEM’i yasal görmüyor.
Kent uzlaşması da Cumhurbaşkanının canını yakan sonuçlar üretmiş. Partiler arası görüşmeler yapılırken, Saray’dan temsilci çağırmamışlar... Yerel seçimleri kaybetmelerinde esas olanın, canı yanan seçmenin CHP’de birleşmesi olduğunu görmüyorlar. Zaten konuşmasını taradığınızda “Canı yanan bir millet, seçmen” yok ki!? Şimdi seçmenin CHP’de birleşme meselesi, savcılara havale edilmiş, seçmeni ve ittifakları terör suçuna sokmakla meşguller.
‘KOMPRADOR BURJUVAZİ’
Bir cümle ile “komprador burjuvazi”yi de geçelim: Metin diyor ki: “AK Parti döneminde sermayesine sermaye katan bir grup, ... tek dertleri kayıplarını devlet hazinesinden tanzim etmektir”.
Hem zengin ettiniz (ki bu yüzde yüz doğru, enflasyon politikanızla) hem kayıplarından bahsediyorsunuz. Bu çelişki olmamış. Kim yazdıysa.
Susturma politikası, yeni Türkiye’nin tarifi: “Yeni Türkiye’ye alışmak, politikalarınızı buna göre hazırlamak zorundasınız.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları