loading
close
SON DAKİKALAR

Atatürk Libya'ya neden gitmişti?

Sinan Meydan
Tarih: 13.11.2024
Kaynak: Sinan Meydan - Cumhuriyet

Sinan Meydan; Mustafa Kemal, 19 Aralık 1911’de Tobruk Bölgesi Komutanı oldu. 30 Aralık 1911’de Derne komutanı oldu. Bölgedeki yerel kuvvetleri derleyip topladı. Senusilerle birlikte hareket etti.

“Askeri siyasetimiz bir savunma siyaseti olmalı. Yurtdışında tek bir Osmanlı eri kalmamalıdır.” (Mustafa Kemal, 20 Eylül 1917 tarihli rapordan)

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, öteden beri, güncel siyasetini meşrulaştırmak için tarihi ve tarihi kişileri kullanıyor. Örneğin, 2020’de Libya Tezkeresi TBMM gündemine geldiğinde “Ne işimiz var Libya’da?” diye soranlara, “Madem Libya’nın bizimle ilgisi yok, o zaman Mustafa Kemal orada ne arıyordu?” diye sormuştu. Erdoğan, dört yıl sonra, 10 Kasım 2024’te duvarda Mustafa Kemal Atatürk’ün 1911’de Trablusgarp’ta çekilmiş fotoğraflarından birini gürünce, yanındaki gazeteciye dönüp, “Ne diyorlar bize? Libya’ya niye gidiyordunuz? Diyenler kim, malum! Bak gitmiş işte!” dedi. 

Ancak dün Mustafa Kemal’in vatan toprağını savunmak için Libya’ya gitmesiyle, bugün bir NATO operasyonuyla -artık vatan toprağı olmayan- Libya’ya gitmek arasında hiçbir benzerlik yoktur. 

MUSTAFA KEMAL’İN LİBYA’YA İLK GİDİŞİ

Mustafa Kemal, Libya’ya (Trablusgarp’a) ilk kez 1908’de gitti. II. Meşrutiyet sonrasında Trablusgarp’ta hürriyete karşı bir “gerici isyan” baş gösterdi. Burada birkaç zorba ve şeyh kendi aşiretlerine ve müritlerine dayanarak “din” ve “şeriat” sözleriyle devlet memurları ve halk üzerinde baskı kurdu. O sırada Selanik’teki İttihat ve Terakki, “Ordu ile siyaset birinden ayrılmalı” diyen Mustafa Kemal’den rahatsızdı. İttihatçılar bir taşla iki kuş vurmak istediler; hem rahatsız oldukları kişiyi Selanik’ten uzaklaştırmak hem de Trablusgarp’taki isyanı bastırmak için Mustafa Kemal’i Trablusgarp’a göndermeye karar verdiler. Bu bir oldubittiydi. 

Mustafa Kemal, Eylül 1908’de İzmir-İskenderiye üstünden deniz yoluyla Trablusgarp’a vardı.

Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal Trablusgarp’ta

Mustafa Kemal Trablusgarp’ta önce asi belediye başkanı Hasüne Paşa’yı yola getirmek istedi. Bir gece Hasüne Paşa’yı evinden aldırıp yanına getirtti. Onunla konuştu, ondan “namus sözü” aldı. Hasüne Paşa’nın burnunu sürterek otoritesini sarstı. 

Trablusgarp Polis Müdürü Cemal Bey, “Asi aşiretler kenti ele geçirdi. Sizi ya öldürecekler veya bir vapura koyup gösterilerle geri gönderecekler!” diyerek Mustafa Kemal’i uyardı. Bunun üzerine Mustafa Kemal doğrudan tehlikenin üstüne yürüdü. Yanına sadece Arapça bilen yaveri Murat’ı aldı. İsyancıların toplandığı medreseye gitti. Kalabalığı yararak içeri girdi. “Sizi yönetenler neredeyse, beni oraya götürün” dedi. Az sonra medresede kendisine gösterilen odaya daldı. Odadakilere “Siz kimsiniz, ne yapmak istiyorsunuz?” diye bağırdı. İçeridekiler, 27 yaşındaki bir zabitin oraya yalnız başına gelip böyle konuşamayacağını, mutlaka bir ordu ile kendilerini kuşattığını düşündüler: “Biz menfaatimizin peşindeyiz” dediler. Mustafa Kemal, “Ben sizin menfaatinizi korurum, ama izin verin burada toplanan halkla konuşayım” dedi. Gece, avludaki havuzun başında, tercüman aracılığıyla halka seslendi: “Ey din kardeşleri! Memleketinizin korunması için güç birliğine ihtiyacımız var. Ayrılırsak güçsüz kalırız” dedi. Daha sonra isyancıların hapsettiği üç kişiyi kurtarıp oradan ayrıldı.

Trablusgarp’taki gerici isyanı bastıran Mustafa Kemal, 19 Ekim 1908’de Bingazi’ye hareket etti. Bingazi’de de Meşrutiyete karşı isyan eden Şeyh Mansur’u yola getirdi. 

İsyanları bastıran Mustafa Kemal, Ocak 1909’da Bingazi’den Selanik’e döndü.  Yusuf Hikmet Bayur’un ifadesiyle “Böylece Mustafa Kemal Trablusgarp ve Bingazi’deki irtica hareketini kırmış, elebaşlarını sindirmiş veya kazanmıştır.”

Yani Mustafa Kemal, 1908’de II. Meşrutiyet’e karşı gerçekleştirilen şeriatçı isyanı bastırmak için Trablusgarp’a gönderilmişti. 2020’de ise Trablusgarp ve çevresindeki şeriatçı, İhvancı yönetime destek için Trablusgarp’a asker gönderildi. İkisi arasında hiçbir benzerlik yok. 

MUSTAFA KEMAL’İN LİBYA’YA İKİNCİ GİDİŞİ

Mustafa Kemal, Libya’ya (Trablusgarp’a) ikinci kez 1911’de gitti. 

29 Eylül 1911’de İtalya Osmanlı’ya savaş ilan etti. Trablusgarp Savaşı başladı. İtalyanlar, Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’a çıkarma yapıp tüm kıyı şehirlerini bombalamaya başladılar. 

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın planına göre Osmanlı’nın kara bağlantısı olmayan Trablusgarp’a gizli yollarla gönüllü subaylar gönderilecekti. 

Önce Enver Bey, beraberindeki Rauf ve Ömer Fevzi beylerle “savaş muhabiri” kimliği ile Mısır, İskenderiye üzerinden Trablusgarp’a geçti. (Ekim 1918)

Sonra da Mustafa Kemal, 15 Ekim 1911’de gazeteci Mustafa Şerif kimliği ile arkadaşları Ömer Naci, Sapancalı Hakkı ve Yakup Cemil ile birlikte İstanbul’dan hareket edip Mısır İskenderiye’ye vardı. 23 Ekim 1911’de İskenderiye’den Trablusgarp’a hareket etti. Ancak yolda hastalandı. Geri dönüp 15 gün kadar İskenderiye’de tedavi gördü. 29 Kasım 1911’de İskenderiye’den Trablusgarp’a hareket etti. Bu sırada 27 Kasım 1911’de binbaşılığa yükseldi. 

Mustafa Kemal, 19 Aralık 1911’de Tobruk Bölgesi Komutanı oldu. 30 Aralık 1911’de Derne komutanı oldu. Bölgedeki yerel kuvvetleri derleyip topladı. Senusilerle birlikte hareket etti. Örgütlediği yerel kuvvetlerle yaptığı taarruzlarla İtalyanlara ağır kayıplar verdirdi. İtalyan taarruzunu durdurdu. 

Mustafa Kemal, Kasr-ı Harun Taarruzu sırasında bir hava hücumunda gözünden yaralandı. Harabeler arasında, yıkılan sütunlardan fırlayan kireçli bir taş parçası şiddetle gözüne çarptı. 18 Ocak 1912’de Derne’de Hilal-i Ahmer Hastanesi’ne yattı. 15 gün tedavi gördükten sonra Derne Komutanlığı’na geri döndü.

Mustafa Kemal, 8-9 Mayıs 1912’de Derne’den, Selanik’teki Salih Bozok’a bir mektup yazdı. Mektubun bir yerinde aynen şöyle deniyordu: “Vicdanımızdan gelen ses bize vatanın bu sıcak ve samimi ufuklarını tamamen temizlemedikçe... Görevimizi bitirmiş saymayacağımızı ihtar ediyor... Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini, memleketin ve milletin selamet ve saadeti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.” 

Bu cümleleriyle “Mustafa Kemal Atatürk Libya’da ne arıyordu?” sorusuna bizzat Mustafa Kemal Atatürk yanıt veriyor. Libya’nın o sırada vatan toprağı olduğunu belirtiyor. 

8 Ekim 1912’de Balkan ülkeleri Osmanlı’ya saldırdı. Balkan Savaşı başladı. 

15 Ekim 1912’de İtalya ile Osmanlı arasında Uşi Antlaşması imzalandı. Trablusgarp ve Bingazi, İtalya’ya bırakıldı. 

Mustafa Kemal, 24 Ekim 1912’de Trablusgarp’tan İstanbul’a hareket etti. 

Selanik’in kaybedildiğini duyduğunda beyninden vurulmuşa döndü. 

RUMELİ’Yİ SAVUNMA PLANI

Mustafa Kemal, Trablusgarp’a giderken, aslında aklı ve ruhu Selanik’te kalmıştı. Çünkü asıl tehlikenin Balkanlardan geleceğini çok iyi biliyordu. İttihat ve Terakki siyaseti, Balkan ülkelerinin Osmanlı’ya karşı birleştiğini göremedi. İttihatçılar, eldeki en iyi genç kurmayları Balkanlarda tutmayıp Kuzey Afrika’ya sürüklemeyi tercih ettiler. Mustafa Kemal ve arkadaşları Trablusgarp’tayken Balkan Savaşları başladı. O sırada Mustafa Kemal Trablusgarp’ta değil Balkanlarda olmayı tercih ederdi. Ancak koşullar onu Trablusgarp’a gitmek zorunda bırakmıştı.

Falih Rıfkı Atay “Çankaya”da diyor ki, “Hatıralarını anlattığı sırada ben Atatürk’e sormuştum:  “Afrika’ya gidip İtalyanlarla dövüşmek faydasızdı. Bir başarı umuyor muydunuz?” Hayır... Fakat Enver ve arkadaşları gideceklerdi. Halk, gitmeyenleri vatanseverlik görevini yapmamış sayacaktı. Sizin kahramanlığınız lafta diyecek olanlar da çoktu.”

Yusuf Hikmet Bayur, “Atatürk’e, ümitsiz ve sonuç bakımından faydasız olan bu işe neden giriştiğini sorduğunda” da Atatürk şöyle cevap vermişti: 

“Bunun böyle olduğunu o sırada ben de görüyordum. Ancak orduda ve akranım olan subaylar arasında maddi ve manevi sıramı korumak için buna mecburdum. Esasen İstanbul’da beni işsiz bırakıyorlardı.”

Ayrıca Mustafa Kemal, Libya’dan arkadaşı Mithat Bey’e yazdığı bir mektupta, ani bir kararla Derne’ye gitmesinin yanlış olduğunu belirtmişti.

Mustafa Kemal, Trablusgarp’a gitmeye hazırlanırken “Trablus dönüşünde gene buralara gelebilecek miyim? Selanik’i Türk elinde görebilecek miyim?” diye hayıflanıyordu.

Mustafa Kemal, 1910’da Selanik’te II. Redif Tümeni kurmay başkanıyken bölgeyi dağ tepe gezerek “Rumeli Savunma Planı” hazırlamıştı.

Mustafa Kemal Atatürk, Balkan Savaşı hatıralarını Vakit Gazetesi Başyazarı Asım Us’a sofra sohbetlerinde anlatmış, Asım Us da bunları not etmişti. Atatürk aynen şunları söylemişti:

“Balkan Harbi patladığı zaman ben Trablusgarp’ta bulunuyordum. Eğer ben o sırada orada bulunmayıp da Rumeli’nin herhangi bir noktasında bulunsaydım, o Balkan faciası olmazdı. Çünkü Selanik Kolordusu’nda bulunurken küçük Balkan devletlerinin birleşerek müşterek bir taarruz yapmaları ihtimalini düşünüyorduk. Ben böyle bir ihtimale karşı tatbik ve takip edilecek müdafaa planı üzerinde çalışmıştım.”

Bir gün Mustafa Kemal’in bu “Rumeli Savunma Planını” gören Talat Bey (Paşa) bu planı kimin uygulayacağını sorunca Mustafa Kemal kendini işaret ederek “Ben yaparım” demiş. Talat Bey susmuş. Odadan çıkarken yanındaki arkadaşına “Gördün mü bizim deliyi!” demiş.

Genç Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal bir gerçekçiydi. Öngörülüydü. Yaklaşan Balkan felaketini önceden görmüş, savunma planları hazırlamıştı. Ancak Mustafa Kemal’in gerçekçiliği “delilik” olarak görülmüştü. Sonuçta Mustafa Kemal haklı çıktı. Balkan ülkeleri aralarında birleşip saldırdılar. Balkanlar ve Rumeli kaybedildi.

YURTDIŞINDA TEK BİR ER KALMAMALI

Mustafa Kemal Paşa, I. Dünya Savaşı’nda İttihatçılara, “Turan ellerinde Arap çöllerinde Mehmetçiği boşu boşuna tüketmek yerine Anadolu ve civarını savunalım” demiş ancak dinletememişti.

Mustafa Kemal Paşa, 17 Şubat 1917’de Hicaz Seferi Kuvvetler Komutanlığı’na getirildiğinde Hicaz’a taarruz etmeyi reddetti. Hatta Medine’nin boşaltılmasını istedi. Eldeki kuvvetleri Arap çöllerinde tüketmektense Anadolu kapılarında bir savunma hattı kurmayı önerdi. 

Ancak Medine boşaltılmadı. Bu nedenle Filistin savunulamadı, Kudüs düştü. 

Mustafa Kemal Paşa, 27 Haziran 1917’deki Halep toplantısında Enver Paşa’ya Bağdat harekâtından vazgeçilmesini ve Filistin’in savunulmasını önerdi. Önerisi kabul edilmedi. Filistin de kaybedildi. 

Mustafa Kemal Paşa, 20-24 Eylül 1917’de Halep’ten Enver, Cemal ve Talat paşalara gönderdiği iki raporda, “Askeri siyasetimiz bir savunma siyaseti olmalı. Yurtdışında tek bir Osmanlı eri kalmamalıdır” dedi. Bu raporlardaki önerileri dikkate alınmayınca 7. Ordu Komutanlığı’ndan istifa etti. Ancak daha sonra yeninden 7. Ordu Komutanlığı’na atandı.

Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül 1918’de başlayan Suriye-Filistin’e yönelik İngiliz taarruzunu Halep’in kuzeyinde Katma’da durdurdu. Kendi ifadesiyle orada “Türk süngüleriyle sınır çizdi.” 

Turan ellerinde, Arap çöllerinde zaman harcamak yerine Mustafa Kemal Paşa’nın istediği gibi o sınır güçlendirilseydi, Anadolu işgal edilmezdi, edilemezdi.

***

Sonuç olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün iki farklı Libya mücadelesi sırasında (1908’de ve 1911’de) Libya vatan toprağıydı.

Mustafa Kemal, 1908’de vatan toprağındaki “gerici isyanı” bastırmak için Libya’ya gönderilmişti.

Mustafa Kemal, 1911’de İtalyan emperyalizmine karşı “vatan toprağını” savunmak için Libya’ya gitmişti.

Mustafa Kemal, kendi ifadesiyle “Libya’da değil Balkanlarda olmayı” tercih ederdi.

Mustafa Kemal, Arap çöllerinde Mehmetçiği tüketmek yerine Anadolu ve civarını savunmak istemişti.

Demem o ki, bugün Libya Tezkeresi, NATO ile birlikte Libya’ya girilmesi, Mustafa Kemal’in Trablusgarp’a gidişiyle meşrulaştırılamaz.

KAYNAKLAR

Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 5. Bas, İstanbul, 2007.

Ali Fuat Erden, Atatürk, İstanbul, 1952.

Cemal Kutay, Trablusgarp'ta Bir Avuç Kahraman, İstanbul 1978.

Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, ty.

İsrafil Kurtcephe, “Trablusgarp'ın İtalyanlarca İşgali, Mustafa Kemal ve Arkadaşlarının Direnişe Katılmaları”, Atatürk Yolu Dergisi, C.2, S.6 Ankara 1990.

Sadi Borak, Atatürk, Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşiler, 3. İstanbul, 2004.

Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, C.1, 29. Bas, İstanbul 2009.

Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Ankara, 1999.

Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eseri, C.1, Ankara, 1997.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları