Şeyh Sait İsyanı
Sinan Meydan: Türkiye Cumhuriyeti’nin suçlu bulup idam ettiği Şeyh Sait’in “anısına hakaret” suçu icat edip Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını bu gerekçeyle yargılamaya kalmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Atatürk’ü yargılamaya kalkmaktır.
Bir taraftan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diyen teğmenler “disiplinsizlik” gerekçesiyle ordudan atılırken diğer taraftan, Cumhuriyeti daha doğarken boğmak amacıyla silahlı isyan çıkarıp “vatana ihanet” suçlamasıyla idam edilen Şeyh Sait’i eleştirenler, “Şeyh Sait’in anısına hakaret!” gerekçesiyle ifadeye çağrılıyor.
İSYANIN GELİŞİMİ
Şeyh Sait İsyanı, 13 Şubat 1925’te Diyarbakır’ın Eğil bucağına bağlı Piran (Dicle) köyünde saklanan mahkûmları almaya gelen jandarmalara ateş açılmasıyla başladı. İsyanın elebaşısı Şeyh Sait’in emriyle telefon ve telgraf hatlarını kesen isyancılar, 16 Şubat’ta Darahini’yi (Genç) ele geçirerek vali, jandarma komutanı ve diğer görevlileri esir aldılar. Çapakçur (Bingöl), Muş ve Diyarbakır olmak üzere üç cepheden saldıran isyancıların Diyarbakır cephesi komutanlığını Şeyh Sait üstlendi. 21 Şubat’ta Lice, 23 Şubat’ta Çapakçur (Bingöl) ve Palu, 24 Şubat’ta Elazığ isyancıların eline geçti. İsyancılar ele geçirdikleri kentleri yağmaladılar, jandarmayı ve devlet görevlilerini esir aldılar. 7 Mart’ta Şeyh Sait’in emrindeki beş bin silahlı aşiret mensubu üç koldan Diyarbakır’a saldırdı. Ordu Müfettişi Kâzım (Orbay) Paşa, Vali Cemal (Bardakçı) Bey ve Kolordu Komutanı Mürsel (Bakü) Paşa tarafından yapılan savunmaya Diyarbakır halkı da katıldı. İsyancılar bir ara kente girmeyi başarsa da geri püskürtüldüler, 8 Mart’ta Diyarbakır kurtarıldı. Ancak Varto, Bulanık ve Malazgirt’in de isyancıların eline geçmesiyle 12 Mart’ta isyan en geniş sınırlarına ulaştı. 24 Mart 1925’te Türk ordusu tenkil harekâtına başladı. 26 Mart’ta Varto, 27 Mart’ta Piran (Dicle) ve Maden, 1 Nisan’da Lice ve Silvan, 2 Nisan’da Hani, 4 Nisan’da Palu, Bulanık ve Malazgirt, 8 Nisan’da Kulp ve Çapakçur (Bingöl), 12 Nisan’da ise Darahini (Genç) isyancılardan temizlendi. (İhsan Şerif Kaymaz, “Şeyh Sait Ayaklanması”, ataturkansiklopedisi.gov.tr)
ŞEHİTLER
Şeyh Sait İsyanı sırasında eli silahlı isyancılar Genç’i, Bingöl’ü, Lice’yi, Palu’yu, Elazığ’ı, Silvan’ı, Hani’yi, Bulanık’ı, Malazgirt’i ve Varto’yu işgal ettiler, Diyarbakır’ı işgal etmeye kalktılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin valisini, kaymakamını, müftüsünü, jandarmasını, memurlarını esir aldılar. Ele geçirdikleri illeri ve ilçeleri yağmaladılar. Ziraat Bankası şubelerini soydular. Birçok suçsuz asker, subay, devlet memuru ve vatandaşı yaraladılar ve bazılarını şehit ettiler. O şehitler arasında bir üsteğmen, bir kaymakam ve öğretmen dikkat çekicidir.
Örneğin, Şeyh Sait İsyanı’nda isyancılar, Piyade Üsteğmen Erzurumlu Mehmet Seyfettin’i, Kaymakam Filibeli Hüseyin Bey’i, Bingöl Merkez Başöğretmeni Mehmet Zeki Dündaralp’i şehit ettiler.
ŞEİIT ÜSTEĞMEN ERZURUMLU MEHMET SEYFETTİN
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 13 Mayıs 1925 tarihinde “Şeyh Sait İsyanı’nda şehit edilen Piyade Üsteğmen Erzurumlu Mehmet Seyfettin’in ailesine maaş bağlanmasına” karar verdi. (Bu konuda arşiv belgeleri için bkz.BCA, 030.11.1, 13.20.17)
ŞEHİT KAYMAKAM FİLİBELİ HÜSEYİN
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 12 Nisan 1925 tarihinde, “Şeyh Sait İsyanı’nda şehit edilen Kaymakam Filibeli Hüseyin’in ailesine maaş bağlanmasına” karar verdi. (Bu konuda arşiv belgeleri için bkz.BCA, O30.11.1, 12.14.14)
ŞEHİT ÖĞRETMEN MEHMET ZEKİ DÜNDARALP
Bingöl merkezde öğretmenlik yapan Mehmet Zeki Dündaralp’in, Şeyh Sait İsyanı’ndan birkaç ay önce, bölgedeki Kürtçülük faaliyetlerini fark ederek 26 Ekim 1924’te tuttuğu zabıt varakası, 3 Kasım 1924’te eski Genç Milletvekili Hamdi Bey’in ihbar mektubu ile hükümete bildirildi. Ancak Bingöl Kaymakamı Hüseyin Hilmi Bey, “asılsız ihbar suçlamasıyla” Mehmet Zeki Dündaralp öğretmen hakkında soruşturma başlattı. Genç Valisi İsmail Hakkı Bey de Mehmet Zeki Dündaralp’i 6 Ocak 1925’te görevden aldı. Bunun üzerine Dündaralp, eski Genç milletvekili Hamdi Bey’in önerisiyle 6 Ocak 1925’te hem Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya hem de İçişleri Bakanlığı’na telgraf göndererek isyan hazırlıklarını ihbar etti. İçişleri Bakanlığı, konunun araştırılmasını istedi. Genç Valisi, yaptığı incelemeler sonunda, 13 Ocak 1925’te İçişleri Bakanlığı’na yazdığı yazıda Dündaralp ve Hamdi Bey’in ihbarlarının asılsız olduğunu belirterek adı geçen şahısların Bitlis Askeri Mahkemesi’ne sevk edilmelerini önerdi. Bunun üzerine Dündaralp, Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek ifadesinin Ankara’da alınmasını istedi. Dündaralp, 15 Ocak 1925 tarihli üçüncü telgrafında bir kere daha isyan hazırlıklarından söz edecekti. Bu sırada, asılsız ihbarda bulunmak suçlamasıyla mahkemeye sevk edilen ve gıyaben üç ay hapisle cezalandırılan Mehmet Zeki Dündaralp, Bingöl’den kaçıp Lice’deki eniştesinin yanına sığındı. Şeyh Sait İsyanı başladığında Lice’de bulunan Mehmet Zeki Dündaralp öğretmen, 10 Mart 1925 tarihinde bulunduğu evi basan isyancılar tarafından şehit edildi. (Ayrıntı için bkz. Eyüp Ertüren, Şark İstiklal Mahkemesi: Şeyh Sait İsyanı, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2018, s. 230-236)
Naşit Hakkı, 17 Mayıs 1925 tarihli Vakit gazetesinde “Sureti Mahsusada Diyarbakır’a Gönderdiğimiz Muhabirimizin Mektupları” başlıklı haberinde Mehmet Zeki Dündaralp öğretmenin şehit edilişini şöyle anlatmıştı: “Asiler Lice’ye gelince genç muallimin Kale Mahallesi’ndeki evine gidiyorlar. Kendisini aşağı indirip kapısının önünde öldürüyorlar, sokaklarda sürüklüyorlar. Melun şeyhin fetvasıyla dinsiz addedilen vatanperver ve Şeyh’ten (Şeyh Sait’ten) bin defa daha dindar zavallı genç muallimin cesedini günlerce sokaklarda köpeklere yediriyorlar. İşte artık ebediyen hayata veda etmiş bulunan genç muallimin hatırası, hikâyesi,” (Vakit, 17 Mayıs 1925, s.2)
20 Mayıs 1925 tarihinde İzmir’de yayımlanan Türkili gazetesinde de “Çapakçur Telgrafhanesinde Boğulan Esrar” başlıklı haberde şöyle deniliyordu: “Bir muallim, isyanı vukuundan üç ay evvel haber verdiği için bir yalanla mahkûm edilmişti. İsyanın zuhurundan sonra ise Şeyh Sait’in emriyle şehit edildi.” (Türkili, 30 Mayıs 1341, s.3.)
Mehmet Zeki Dündaralp öğretmenin ihbarlarını dikkate almayan Bingöl Kaymakamı Hüseyin Hilmi Bey ve Genç Valisi İsmail Hakkı Bey, Şeyh Sait davasında İstiklal Mahkemesi’nde yargılandılar. Kaymakam Hüseyin Hilmi Bey idama mahkûm edildi. Ancak daha önceki vatan hizmetleri dikkate alınarak idam cezası, 15 yıl kürek cezasına çevrildi. Genç Valisi İsmail Hakkı Bey ise görevi suiistimal suçundan bir yıl hapse mahkûm edilerek devlet görevinden uzaklaştırıldı. Mehmet Zeki Dündaralp öğretmene üç ay hapis cezası veren hâkim Ali Rıza Efendi ise sınır dışı edildi. (Bkz. Şark İstiklal Mahkemesi (Kararlar ve Mahkeme Zabıtları), TBMM Basımevi, Ankara, 2016, s.83)
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk şehitlerinden Şehit Üsteğmen Mehmet Seyfettin’i, Şehit Kaymakam Filibeli Hüseyin’i ve Şehit Öğretmen Mehmet Zeki Dündaralp’i saygı ve minnetle anıyorum.
ŞEYH SAİT ‘VATANA İHANETTEN’ İDAM EDİLDİ
Savcı Süreyya Bey, Şeyh Sait İsyanı davasının açıklamasında, Şeyh Sait’ten şöyle söz ediyordu: “Şeyh Sait Efendi, yüzlerce, binlerce askerin, halkın, ibadın (ibadet edenlerin) malını, hayatını yok eden hareketi fiilen idare etmiş hepsine emretmiş, mürted, muannit (inatçı) vatan hainidir.” Dikkat edilirse bizzat davanın savcısı, Şeyh Sait’in “vatan haini” olduğunu açıkça ifade etmiştir.
İstiklal Mahkemesi, 28 Haziran 1925’te kararını açıkladı. Kararda “Hınıs kasabasında oturan ve dolaylı olarak ticaretle meşgul olan Palulu, 61 yaşındaki Nakşibendi şeyhi Şeyh Mahmut oğlu Şeyh Sait” ve adamlarının “güya dini ve şeri ve fakat herhalde bağımsız bir Kürdistan hükümeti oluşturmak amacıyla Cumhuriyet hükümetine karşı fiilen ve silahlı olarak ayaklandıkları” belirtiliyordu.
Kararda Şeyh Sait İsyanı’nın çıkış ve yayılma nedenleri ayrıntılı olarak belirtiliyor; din ve şeriat araç yapılarak “gerçekte bağımsız bir Kürdistan kurma” amacına yönelik olan Şeyh Sait İsyanı’nın devam ettiği sürede birçok şehir, kasaba ve köyü, devletin polis ve asker kuvvetleri ile kanlı bir çatışma ve çarpışma yapmak suretiyle işgal ederek ve hatta Diyarbakır’ı kuşatarak birçok suçsuz asker, subay ve vatandaşı öldüren ve yaralayan, yağma, hırsızlık yapan ve yaptıran 81 sanıktan 47’si idama mahkûm edildi deniliyordu.
Kararın gerekçesinde, idam cezası alan Şeyh Sait dahil 47 sanığın, “müstakil (bağımsız) bir Kürdistan kurmak” ve “bu gaye ile isyan etmek”, “ihtilal emelini yerine getirmek için silahlı olarak isyana katılmak” nedeniyle “…Yüce devletin mülklerinin bir kısmını hükümet idaresinden çıkarmaya çalışanlar idam olunur” diyen İhaneti Vataniye Kanunu’nun 45. maddesine dayanarak “vatana ihanetle” idamlarına karar verildiği belirtiliyordu. (TBMM Arşivi, Dosya No: 130-74-87-83-82-81-72-59-61- 54-68-71; İlam No: 69-D.9/1 (1-6. zarflarda)
Sözün özü şu ki Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni daha doğarken boğmaya kalkan Şeyh Sait, dini kullanıp ülkeyi parçalamak amacıyla silahlı bir isyan çıkarmak; illeri, ilçeleri işgal etmek, yağmalamak; asker, memur ve sivil halkı öldürmek suçlamasıyla Hıyaneti Vataniye Kanunu çerçevesinde İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp “vatana ihanet” suçundan idam edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin suçlu bulup idam ettiği Şeyh Sait’in “anısına hakaret” suçu icat edip Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını bu gerekçeyle yargılamaya kalmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Atatürk’ü yargılamaya kalkmaktır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları