loading
close
SON DAKİKALAR

Atatürk'ün 'milli siyaset' uyarısı

Sinan Meydan
Tarih: 18.12.2024
Kaynak: Sinan Meydan - Cumhuriyet

Sinan Meydan; Gerçek şu ki son yıllarda Atatürk’ün “Milli Siyaset”inden, AKP’nin “Yeni Osmanlıcı” siyasetine geçildi. Atatürk’ün kurduğu, tam bağımsız, üniter, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin rotası, siyasal İslamcı AKP eliyle değiştirildi.

“Milli siyaset dediğim zaman, amaçladığım mana ve anlam şudur: Milli sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak… Genel olarak erişilemeyecek hayali emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak… Uygar dünyadan, uygar ve insanca davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK

Yaklaşık 13 yıldır devam eden iç savaşın ardından Suriye’de Esad rejimi yıkıldı. Suriye merkezi hükümeti düştü. Suriye, -aralarında terör örgütlerinin de olduğu- çeşitli grupların kontrolünde parçalara bölünmüş durumda… Türkiye’de ise siyasal İslamcı AKP iktidarı “Esad devrildi, Suriye özgürleşti!” diyerek seviniyor. Ancak AKP’nin bu sevincin asıl nedeni, Suriye’nin parçalanmasıyla “Yeni Osmanlıcı” hayallerinin gerçekleşeceğini düşünmesi… Şam’da Emevi Camisi’nde namaz kılmak, bu siyasal hayalin sembolü olarak görülüyor. 

‘MİLLİ SİYASET’TEN ‘YENİ OSMANLICI’ SİYASETE   

Yaklaşık 22 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten siyasal İslamcı AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti’nin -çerçevesini bizzat Atatürk’ün çizdiği- geleneksel dış politikasını neredeyse tamamen değiştirdi. Misakı Milli sınırları içinde, “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi çerçevesinde, tam bağımsızlığı korumayı amaçlayan ve Atatürk’ün “Milli Siyaset” diye adlandırdığı Cumhuriyetin geleneksel dış politikasının yerini, AKP döneminde, ABD’nin BOP’u çerçevesinde, Osmanlı romantizmiyle yayılma hayallerine dayanan ve “Yeni Osmanlıcılık” diye adlandırılan bir dış politika aldı. 

Peki, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının temeline yerleştirdiği “Milli Siyaset” nedir?

ATATÜRK’ÜN MİLLİ SİYASETİ

Mustafa Kemal Atatürk, yeni Türkiye’nin siyasetini, daha Kurtuluş Savaşı yıllarında “Milli Siyaset” diye adlandırmıştı.

Atatürk, o yıllarında “Milli Siyaset”i şöyle açıklamıştı:

“Büyük hayaller peşinden koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar gibi görünen sahtekâr insanlardan değiliz. Büyük ve hayali şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kötü niyetini, kinini bu memleketin ve milletin üzerine çektik. Biz Panislamizm yapmadık; belki ‘Yapıyoruz, yapacağız!’ dedik. Düşmanlar da ‘Yaptırmamak için bir an evvel öldürelim!’ dediler. Panturanizm yapmadık, ‘Yaparız, yapıyoruz!’ dedik, ‘Yapacağız!’ dedik ve yine ‘Öldürelim!’ dediler. Bütün dava bundan ibarettir. Bütün dünyaya korku ve telaş veren kavram bundan ibarettir. Biz böyle, yapmadığımız ve yapamadığımız kavramlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimize olan baskılarını artırmaktan ise doğal duruma, geçerli duruma dönelim; haddimizi bilelim. Biz yaşama ve bağımsızlık isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için yaşamımızı esirgemeden veririz!”

“Yeni Türkiye’nin izleyeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, kesinlikle milletin yetenek ve gereksinimiyle uyumlu olacaktır. Bizim için ne İslam birliği, ne Turanizm mantıki bir siyaset yolu olamaz. Artık yeni Türkiye’nin devlet siyaseti, milli sınırları içinde, egemenliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. Hareket kuralımız budur!”

“Dış siyaset, bir toplumun iç kuruluşu ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç kuruluşa dayanmayan dış siyasetler, daima kötü duruma sürüklenirler. Bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli, sağlam olursa, dış siyaseti de o oranda güçlü ve sağlam olur… Yoksa hayali dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler.” (Ayrıntılar ve daha fazlası için bkz.“Dış Siyaset”, Atatürk Araştırma Merkezi, https://atam.gov.tr/dis-siyaset/)

Atatürk, 1927’de Nutuk’ta, “Milli Siyaset”i, tarihten çıkardığı derslerle, herkesin anlayacağı biçimde şöyle açıklamıştı:

“Gerçekten de Türkler, İslamlıktan önce ve İslamlıktan sonra Avrupa içerisine girmişler, saldırılar, istilalar yapmışlardır. Batı’ya saldıran ve İspanya’yı zapt ederek Fransa sınırlarına kadar uzanan Araplar da vardır. Fakat efendiler, her saldırıya, daima bir karşı saldırı düşünmek gerekir. Karşı saldırı ihtimalini düşünmeden ve ona karşı güvenilir bir tedbir bulmadan saldırıya geçenlerin sonu, yenilmek, bozguna uğramak ve yok olmaktır.

Batı’nın Araplara yaptığı karşı saldırı, Endülüs’te acı ve ibret alınmaya değer bir tarihi felaketle başladı. Fakat orada bitmedi. Kovalama Kuzey Afrika’ya kadar sürüp gitti.

Attila’nın Fransa ve Batı-Roma topraklarına kadar yayılmış olan imparatorluğunu hatırladıktan sonra, bakışlarımızı, Selçuklu Devleti’nin yıkıntıları üzerinde kurulmuş olan Osmanlı Devleti’nin, İstanbul’da Doğu Roma İmparatorluğu’nun taç ve tahtına sahip olduğu devirlere çevirelim. Osmanlı hükümdarları arasında Almanya’yı, Batı Roma’yı zapt ederek çok büyük bir imparatorluk kurma teşebbüsünde bulunmuş olanı vardı.

Yine, bu hükümdarlardan biri, bütün İslam dünyasını bir merkeze bağlayarak yönetmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye’yi ve Mısır’ı zapt etti. ‘Halife’ unvanını takındı. Diğer bir sultan da hem Avrupa’yı zapt etmek hem de İslam dünyasını hüküm ve idaresi altına almak gayesini güttü. Batı’nın sürekli karşı saldırısı, İslam dünyasının hoşnutsuzluk ve isyanı ve bu şekilde bütün dünyayı ele geçirme tasavvur ve emellerinin aynı sınırlar içine aldığı çeşitli unsurların uyuşmazlıkları, sonunda, benzerleri gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nu da tarihin sinesine gömdü.

Efendiler, dış siyasetin en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı temel, devletin iç teşkilatıdır. Dış siyasetin iç teşkilatla uyarlı olması gerekir. Batı’da ve Doğu’da, başka başka karaktere, kültüre ve ülküye sahip biribirinden farklı unsurları tek sınır içinde toplayan bir devletin iç teşkilatı, elbette temelsiz ve çürük olur. O halde, dış siyaseti de köklü ve sağlam olamaz.

Böyle bir devletin iç teşkilatı özellikle milli olmaktan uzak olduğu gibi, siyasi ilkesi de milli olamaz. Buna göre, Osmanlı Devleti’nin siyaseti millî değil, belirsiz, bulanık ve kararsızdı.

Çeşitli milletleri, ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu çeşitli unsurlardan oluşan kitleleri eşit haklar ve şartlar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasi görüştür.

Fakat aldatıcıdır. Hatta, hiçbir sınır tanımayarak dünyadaki bütün Türkleri bile bir devlet halinde birleştirmek, varılması imkânsız bir hedeftir. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla meydana koyduğu bir gerçektir.

Panislamizm ve Panturanizm siyasetinin başarıya ulaştığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte tesadüf edilememektedir. Irk ayrılığı gözetmeksizin, bütün insanlığı içine alan tek bir dünya devleti kurma hırslarının sonuçları da tarihe yazılmıştır. İstilacı olmak hevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü şahsi duygu ve bağlılıklarını unutturup, onları tam bir kardeşlik ve eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet kurma teorisinin de kendine göre şartları vardır.

Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkânı gördüğümüz siyasi ilke, milli siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları, yüzyılların dimağlarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.

Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle milli bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilatımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Milli siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Milli sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak... Genellikle milleti uzun emeller peşinde yorarak zarara sokmamak... Medeni dünyadan, medeni, insani ve karşılıklı dostluk beklemektir.”

Atatürk’ün bu açıklamaları çerçevesinde, onun Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline yerleştirdiği “Milli Siyaset” ilkelerini şöyle sıralayabiliriz:

ATATÜRK’ÜN MİLLİ SİYASET İLKELERİ

Atatürk’e göre;

1. Milli siyaset, büyük ve hayali şeyleri yapmadığı halde yapmış gibi görünmekten uzak durmak, bütün dünyanın düşmanlığını, kötü niyetini bu ülkenin üzerine çekmemektir. Bu nedenle de “Panislamizm ve Panturanizm” gibi politikalardan uzak durmayı gerektirir.

2. Milli siyaset saldırgan değildir. “Karşı saldırı ihtimalini düşünmeden ve ona karşı güvenilir bir tedbir bulmadan saldırıya geçenlerin sonu, yenilmek, bozguna uğramak ve yok olmaktır.”

3. Milli siyaset, “hayali dış siyasetler peşinde dolaşmamaktır.” Milli siyaset, hayalci değil, gerçekçidir.

4. Milli siyaset, “Yalnız bağımsızlık için yaşamımızı esirgemeden vermeyi” esas alır. 

5. Milli siyaset, “belirsiz ve keyfi olamaz...”

6. Milli siyaset, “Kesinlikle milletin yetenek ve gereksinimiyle uyumlu” olmalıdır.

7. Milli siyaset, demografik yapının korunmasını esas alır. “Batı’da ve Doğu’da, başka başka karaktere, kültüre ve ülküye sahip birbirinden farklı unsurları tek sınır içinde toplayan bir devletin iç teşkilatı, elbette temelsiz ve çürük olur. O halde, dış siyaseti de köklü ve sağlam olamaz.”

8. Milli siyaset, tarihin, bilimin, aklın, mantığın ifadesidir.

9. Milli siyasetin amacı “milletimizin, güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesidir.”

10. Milli Siyaset için dış politikanın iç politikaya uygun ve iç kurumlara dayalı olması gerekir.

11. Milli siyaset, “Milli sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak” demektir.

12. Milli siyaset, “Milli sınırları içinde, egemenliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır.”

13. Milli siyaset, “Genel olarak erişilemeyecek hayali emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak… Uygar dünyadan, uygar ve insanca davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir.”

MİLLİ SİYASETİN FORMÜLÜ 

Atatürk, Misakı Milli sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlığını esas alan ve “Milli Siyaset” diye adlandırdığı dış politikayı “Yurtta barış dünyada barış” diye formüllendirmiştir.

Atatürk, şu sözleriyle bu formülü açıklamıştır:

“Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz.”

“Türkiye’nin güvenliğini amaçlayan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış doğrultusu, bizim daima ilkemiz olacaktır.”

“Komşuları ile ve bütün devletlerle iyi geçinmek, Türkiye siyasetinin esasıdır. Bu ilkenin bütün devletlerce siyaset esası sayılmasıyladır ki uygarlık için ve milletlerin mutluluk ve refahı için en gerekli olan barış kararlılık kazanmış olur.”  

“Türk Cumhuriyeti’nin en esaslı ilkelerinden biri olan ‘Yurtta barış, dünyada barış’ amacı, insanlığın ve uygarlığın refah ve ilerlemesinde en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak, bizim için övünülecek bir harekettir.”

“Dışişlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz, özellikle barış fikrine dayalıdır. Milletlerarası herhangi bir sorunumuzu barış araçlarıyla çözümlemeyi aramak, bizim çıkar ve anlayışımıza uyan bir yoldur...”

(Ayrıntılar için bkz. “Dış Siyaset, Atatürk Araştırma Merkezi, https://atam.gov.tr/dis-siyaset/)

Türkiye’nin 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması ile elde ettiği özlenen barışı, Atatürk, “Yurtta barış dünyada barış” formülüyle kalıcı bir barış düzeni haline getirmiştir. İşte Türkiye Cumhuriyeti, bu barış düzenine dayalı dış politikası sayesinde -II. Dünya Savaşı dahil- çevresindeki tüm yıkıcı savaşların dışında kalmayı başarmıştır.   

***

Gerçek şu ki son yıllarda Atatürk’ün “Milli Siyaset”inden, AKP’nin “Yeni Osmanlıcı” siyasetine geçildi. Atatürk’ün kurduğu, tam bağımsız, üniter, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin rotası, siyasal İslamcı AKP eliyle değiştirildi. Şimdi de bir anayasa değişikliğiyle “Yeni Türkiye” (aslında Yeni Osmanlı) adını verdikleri yapıya anayasal dayanak kazandırılmak isteniyor. Ancak Atatürk’ün tarihsel derslere dayanan, zamanın ruhuna uygun, akılcı, bilimsel, gerçekçi, barış temelli “Milli Siyaset”inin, dinci, mezhepçi, siyasal İslamcı hayallerle “Yeni Osmanlıcı” siyasete dönüştürülmesi, Türkiye açısından büyük riskler taşıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin, hiç zaman kaybetmeden Atatürk’ün “Milli Siyaset”ine geri dönmesi bir zorunluluktur.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları