Köy enstitüleri
Sinan Meydan; Cumhuriyetin eğitim-öğretim seferberliğine rağmen Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın, 1936’da TBMM’de yaptığı konuşmada verdiği bilgiye göre ülke genelindeki 40 bin köyün 35 bininin hala okula ve öğretmene ihtiyacı vardı.
“Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi duyarım. ” (İsmet İnönü)
Bugün 17 Nisan 2014; tam 84 yıl önce bugün, 17 Nisan 1940’ta Türkiye’nin en özgün eğittim-öğretim projesi Köy Enstitüleri’nin kuruluş kanunu çıktı. Fay Kirby’nin deyişiyle Köy Enstitüleri, Pestalozzi, Dewey ve Kerschensteiner gibi eğitim bilimcilerin görüşlerinin taklit edilmesiyle değil, Kemalizm ilkelerine dayanılarak Türkiye’nin özel koşullarına göre yaratılmış özgün bir eğitim modeliydi. Ne liberal Amerika’dan, ne faşist Almanya’dan ne de komünist Rusya’dan alınmıştı. (Fay Kirby, Türkiye’de Köy Enstitüleri, İstanbul, 2012, s. 65,118)
KÖY EĞİTMEN KURSLARI VE KÖY ÖĞRETMEN OKULLARI
Cumhuriyet kurulurken Türkiye’de 40 bin köyün 37 bininde okul ve öğretmen yoktu. Cumhuriyetin eğitim-öğretim seferberliğine rağmen Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın, 1936’da TBMM’de yaptığı konuşmada verdiği bilgiye göre ülke genelindeki 40 bin köyün 35 bininin hala okula ve öğretmene ihtiyacı vardı.
1936’da Saffet Arıkan’ın Milli Eğitim Bakanlığı, İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğü sırasında, Atatürk’ün önerisiyle, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapanlardan seçilen okur-yazar uyanık ve yetenekli gençlerin altı aylık bir kurstan geçirilip “eğitmen” olarak okulsuz köylere gönderilmesine karar verildi. Böylece Köy Eğitmen Kursları doğdu. 1937’de Eskişehir Çifteler Mahmudiye’de ilk köy eğitmen kursu açıldı. Kursa, Ankara ve Tunceli’den seçilen öğrenciler alındı. Burada öğretmen adayları işe dayalı biçimde yetiştirildi. 1937’de bu kurstan mezun olan 84 stajyer öğretmen Ankara’nın 79 köyüne dağıldı. 1937’de 3238 sayılı “Köy Eğitmenleri Kanunu” çıkarıldı. Bu kanuna göre Eskişehir Çifteler, İzmir Kızılçullu ve Edirne Karaağaç’ta 3 eğitmen kursu açıldı. 1938-1939’da bunlara Kırklareli Kepirtepe, Kastamonu Gölköy, Adapazarı Arifiye ve Malatya Akpınar’da açılan üç yeni kurs daha eklendi. 1937-1947 arasında bu kurslarda 8.000 eğitmen yetiştirildi.
1939’da 3704 sayılı yasayla 3 yıllık Köy Öğretmen Okullarının açılmasına karar verildi. 1939’da İzmir Kızılçullu, Eskişehir Çifteler ve Kastamonu Gölköy’deki üç eğitmen kursu, köy öğretmen okuluna dönüştürüldü. Başka köy öğretmen okulları da açıldı.
Fay Kirby’e göre “Köy Enstitüsü deneyi, eğitmen deneyinin en iyi ve kötü yanlarından alınan derslerden doğmuştu.”
KÖY ENSTÜTLERİNİN KURULUŞ AMACI
İsmet İnönü, 1940 yılında, II. Dünya Savaşı koşullarına rağmen bir ilköğretim seferberliği başlattı. Bu seferberlik kapsamında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla Köy Enstitüleri kuruldu. İsmail Hakkı Tonguç, 1933’de yayınladığı “İş ve Meslek Terbiyesi” adlı kitapta “Enstitü öğrencisi iş yaşamı içinde iş aracılığıyla iş için eğitilir” demişti. İsmail Hakkı Tonguç, teşkilatlara gönderdiği genelgede şöyle diyordu: “Köylerin kültürel ve genel hayatlarında ileri bir seviye yaratabilmek yalnız klasik anlamdaki öğretmenle mümkün olmaz... Bunun için okul, üretici bir okul olmalı, yaşayabilmesi için gereken bütün araçları kendisi üretmelidir. Bu okullarda öğrenciye köy genel hayatının gelişmesine yarayacak birkaç meslek birden öğretilmelidir...”
Atatürk, Cumhuriyet’in yeni kuşaklara vereceği eğitim-öğretimin işe dayalı, üretim odaklı ve çağdaş nesiller yetiştirecek nitelikte olmasını istemişti. Daha 1923’te “Eğitim programımızı takip eden insanlar güzel çiftçi, kunduracı, fabrikacı, tüccar olacak; pratik, yararlı, verimli adam olacak” demişti. Çocuklarımıza vereceğimiz ilim ve irfanın “ticaret, ziraat ve sanat alanlarında verimli, tesirli, faal, pratik” olması gerektiğini söylemişti. Köy Enstitülerinin temelinde Atatürk’ün bu düşünceleri vardı.
1940’ta çıkarılan 3803 sayılı “Köy Enstitüleri Kanunu” ve 1942’de çıkarılan 4242 sayılı “Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu”yla Köy Enstitülerinin yasal temeli atıldı.
1940-1944 arasında -3 eğitmen okulunun da enstitüye dönüştürülmesiyle- toplam 20 Köy Enstitüsü kuruldu. 21’inci Köy Enstitüsü ise 1948’de Van Ernis’te açıldı.
KÖY ENSTİTÜLERİNDE EĞİTİM ÖĞRETİM
3803 sayılı 24 maddelik “Köy Enstitüleri Kanunu”na göre Köy Enstitüleri’ne 5 yıllık köy ilkokullarını bitiren köy çocukları seçilerek alınacaktı. Enstitüye alınan köy çocukları burada 5 yıl öğrenim görecekti. (Md.3). Enstitü mezunu öğretmenler yöredeki okullara atanacaktı. Devlet köye gönderdiği öğretmene kendi ihtiyaçlarını karşılayacak ve tarım derslerine yetecek kadar toprak, tarım aletleri, tohumluk, çift hayvanı, fidan ve 60 TL sermaye verecekti. (Md. 11-12). Doğal afetlerde herhangi bir zarar durumunda bakanlık bu zararı karşılayacaktı. (Md. 13) Öğretmenler köylere 20 TL ücretle atanacaktı. (Md.7). Öğretmenler gittikleri köylerde eğitim öğretim yanında tarım, hayvancılık, bağ bahçe işlerinde de köylüye yardım etmekle yükümlüydü. (Md. 6). Öğretmenler gittikleri köylerde 20 yıl hizmet verecekti. (Md.5). Öğretmen atanacak köylere bu durum 3 yıl önceden bildirilecekti. Öğretmen işe başlamadan önce okul binası ile öğretmen evi bitirilmiş olacaktı. (Md. 16). Köylerde çalışan öğretmenlerle ailelerinin ve köy okullarındaki öğrencilerin sağlık işlerine bakmak için hekimler atanacak ve köy eğitmenleri, eşleri ve çocukları parasız tedavi edilecekti. (Md. 21).
Köy Enstitüleri’nde 1950’ye kadar kız-erkek karma bir eğitim öğretim uygulandı. Enstitülerde öğrencilere işe dayalı, uygulamalı, laik, çağdaş, çok nitelikli bir eğitim-öğretim verildi. Müfredatın yarısı kültür, yarısı teknik tarım ve sanat derslerinden oluşuyordu. Kültür dersleri şunlardı: Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, matematik, fizik, kimya, tabiat, okul sağlık bilgisi, yabancı dil, el yazması, resim, beden eğitimi, ulusal oyunlar, müzik, askerlik, ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi, zirai işletmeler ekonomisi ve kooperatifçilik. Teknik tarım dersleri tarla/bahçe ziraatı, sanayi bitkileri, zootekni, kümes hayvancılığı, arıcılık, balıkçılık gibi bölümlere ayrılmıştı. Sanat dersleri ise erkekler için demircilik, yapıcılık, dülgerlik; kızlar için biçki dikiş, örgücülük, dokumacılık ve ziraat sanatlarından oluşuyordu. Tüm bu dersler kuramsal bilgi aktarımının yanında, aynı zamanda uygulamalıydı. Enstitülerde 3 ay ders, 9 ay sıkı bir iş eğitimi yapılıyordu.
1943 öğretim yılında Köy Enstitüleri’nde “sağlık kolları” adıyla yeni bir birim oluşturuldu. Sağlık kollarına, enstitülerin ilk 3 sınıfını bitirenlerden istekli olanlar alındı. Burada 2 yıllık bir öğretim sonrasında başarılı olanlara köy sağlık memuru diploması verildi.
Her Köy Enstitüsü, kurulduğu bölgenin özelliklerine göre şekillendirilirdi. Enstitülerde merkezi bir program yoktu. Çağdaş, bilimsel, laik ve ulusal eğitime bağlı kalmak koşuluyla her enstitünün kendi programı vardı. İl yöneticilerinin, Enstitüler üzerinde baskı kurmasının önüne geçilmişti.
HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ
1942’de açılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü diğer enstitülerden farklıydı. Öğretim süresi 3 yıldı. Öğrenciler genel derslere ek olarak şu kollardan birini seçerdi: Güzel Sanatlar, Yapıcılık, Demir İşleri, Hayvancılık, Tavukçuluk, Tarla-Bahçe Tarımı, Tarım Yönetimi ve Ekonomisi, Ev Yönetimi ve Ev İşleri.
Bu okul, Köy Enstitüsü öğretmenleri, ilköğretim müfettişleri ve gezici öğretmenler yetiştirmek ve köy okulları ile enstitüler için araştırma ve incelemeler yapmak amacıyla kurulmuştu. Burada dersler, öğretim üyelerince verilirdi. Öğrenciler başka yüksekokullardan da ders alabilirdi.
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün bir matbaası ve çokça basılıp dağıtılan nitelikli bir “Köy Enstitüleri Dergisi” vardı. Ayrıca bir “İş Eğitimi Sözlüğü” ile okullara dağıtılmak üzere “İpekçilik”, “Tohum Islahı”, “Bitki, Böcek ve Taş Koleksiyonları”, “Halk Öyküleri Toplama Yöntemleri”, “Yabancı Dil Öğrenme Yöntemleri”, “Çocuk Bakımı” gibi broşürler hazırlamıştı.
Hasanoğlan’da öğrenciler bir açık hava tiyatrosu inşa etmişti. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nden Pakize Türkoğlu’nun ifadesiyle bu “Cumhuriyet döneminde yapılmış ilk açık hava tiyatrosuydu. Köy Enstitüleri’nin hepsinde iyi bir tiyatro çabası vardı. Oyun yazanlar olurdu…”
EĞİTİM VE ÜRETİM İÇİÇE
Köy Enstitüleri’ne adım atan köy çocuklarının hayatı değişirdi. Çifteler Köy Enstitüsü’nden Tahsin Yücel o ilk adımı, “Enstitüye vardığımız gün bizi kaydettikten sonra yeni giysiler verildi” diye anlatıyor. Isparta Gönen’den Şaban Oymak da şöyle diyor: “İlk kez kendime ait bir yatağım oldu, elbiselerimiz oldu, sıcak ilgi gördük.”
Köy Enstitülerinde eğitim ve üretim iç içeydi. Köy Enstitülerinde öğrenciler kendi yaptıkları binalarda barınırlardı, kendi tarlalarına kendi ektiklerini biçerlerdi, kendi fırınlarında kendi ekmeklerini yaparlardı, kendi atölyelerinde kendi diktikleri giysileri giyerlerdi, kendi santrallerinde kendi elektriklerini üretirlerdi, kendi yaptıkları tiyatro sahnesinde kendi yazdıkları piyesleri oynarlardı. Köy Enstitülü öğrenciler, sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, civar köylere giderek köylülere yardım eder, onların da en temel ihtiyaçlarını karşılarlardı. Her enstitünün bir uygulama okulu vardı. Öğrenciler okula yakın köylerde staj yaparlar, köylülerin de yardımıyla uygulama bahçeleri kurarlardı.
Enstitülü öğrenciler her şeyden önce yaratmayı, üretmeyi, başkalarına yardım etmeyi, sorun çözmeyi, paylaşmayı öğrenirlerdi. Köy Enstitülerinde kız ve erkek öğrenciler yan yana, çağdaş ve bilimsel bir mantıkla, birlikte öğrenir, birlikte üretirdi.
Enstitülerde kültür, sanat ve spora büyük önem verilirdi. Kızlı-erkekli enstitü öğrencileri halk oyunları oynardı, türküler söylerdi, yüzerdi, dağa tırmanırdı, kayardı, bisiklete veya motora binerdi, deniz araçları kullanırdı. Enstitülerde en sevilen sporlar güreş, voleybol ve futboldu. Her öğrenci mutlaka bir müzik aleti çalardı. Özellikle mandolin çok yaygındı. Müzik dersliğinde bir piyano olurdu. Keman, saz, cümbüş, akordeon gibi müzik aletleri de bulunurdu. Ünlü halk ozanımız Âşık Veysel, Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yapmıştı. Öğrenciler köy gezilerine çıkardı, çevre incelemeleri yapardı, kitaplık ve müze kurardı, eğlenceler düzenlerdi, temsiller verirdi.
Köy Enstitülerine ırkçılık, dincilik ve mezhepçilik giremezdi. Öğrencilere başkalarının düşünce ve inanışlarına saygılı olması öğretilirdi.
Köy Enstitülerinde okumaya ve özgür tartışmaya büyük önem verilirdi. 21 Köy Enstitüsünde aralarında yerli ve yabancı klasiklerin de olduğu yaklaşık 100.000 kitap olduğu söyleniyor. Enstitülerde bir öğrenci yılda en az 24 kitap okurdu. Cumartesileri, öğretmenler ve öğrenciler özgürce tartışırdı.
1944’te 20 Köy Enstitüsü’nde 16.400 öğrenci vardı. Çeşitli ihtiyaçları karşılayan 306 yapı tamamlanmıştı. 15.000 dönüm alan ekilip biçilmişti. 250.000 fidan dikilmişti. 1500 dönümlük alana sebze ekilmişti. 1200 dönümlük bağ kurulmuştu. 9000 baş hayvan bakılmıştı. İnönü’nün 1946’da bir radyo konuşmasında verdiği bilgiye göre 875 yeni köy okulu yapılmış, 851 köy okulu onarılmış, 993 öğretmenevi yapılmıştı. Köy Enstitülerinden 1940-1954 arasında 17.346 öğretmen, 8.675 eğitmen ve 1.599 sağlık memuru yetişmişti. Enstitülerden yazarlar, şairler ve ressamlar çıkmıştı. Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın bunlardan sadece üçüydü.
KAPATILIŞI
Sabahattin Eyüboğlu’nun değişiyle Köy Enstitüleri, “Çiçek açarken budanmış” kurumlardır. Oysaki 1942’de İsmet İnönü, enstitülerin sayısını 60’a çıkarmak gerektiğini söylemişti. Ancak gelin görün ki II. Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeninde Köy Enstitüleri de yavaş yavaş yok edildi.
1946 seçimlerinde Demokrat Parti (DP)’nin 61 milletvekiliyle meclise girmesiyle Köy Enstitüleri’ne yönelik eleştiriler arttı. 1946’da Köy Enstitüleri’nin kurucuları Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç görevden alındı. Yeni Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer’in ilk icraatı enstitülerde karma eğitme son vermek oldu. Kızların sayısı iyice azaltıldı. Özgür okuma ve özeleştiri uygulamalarına son verildi. Plan ve programlar değiştirildi. Teknik dersler azaltıldı. Enstitü mezunlarına verilen geçim toprakları ellerinden alındı. Enstitülerde bazı kitapların okunması yasaklandı. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’ndeki yontular kaldırıldı, buradaki hayvanlar bakımsızlıktan öldü. 1947’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı.
1950’de iktidara gelen DP, Köy Enstitülerinde “komünizm propagandası” yapıldığını söyledi. 1940’larda enstitülere yönelik ırkçı saldırılara, 1950’lerde dinci saldırılar eklendi.
DP’li Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Enstitülere gidip öğretmenleri ve öğrencileri azarladı. Enstitülere zorunlu din dersi koydu. Hatta enstitüleri “din adamı merkezi” yapmayı bile önerdi. 1950-1954 arasında Türkiye’ye ABD’li eğitim uzmanları geldi. Florida Üniversitesi’nden getirilen Dr. Kate Wofford’un raporuyla Öğretmen Okulları ile birleştirilen Köy Enstitüleri, 27 Ocak 1954 tarihli 6234 sayılı yasayla kapatıldı. (Kirby, s. 451-511).
Enstitü mezunlarından Pakize Türkoğlu’na göre “Köy Enstitüleri’nin kapanmasına neden olanlar, çoğu TBMM’deki toprak ağaları, aşiret reisleri ve onları destekleyen tutucu eğitimcilerdi. Çıkarlarının bozulacağından kaygı duyuyorlardı.” Türkoğlu haklıydı; köylünün aydınlanması “karanlığın bekçilerini” çok rahatsız etti.
Savaştepe mezunu Yusuf Ziya Özdemir de şöyle diyor: “Köy Enstitülerinin kapatılmasının nedeni tek bir kişi, tek bir parti, tek bir ağa değildir. Kapatma olayı kolektif bir olaydır. Köy Enstitüleri bir devrimdi, (ona karşı) karşıdevrimciler birleşti.” (Mustafa Gazalcı, Köy Enstitüleri Sistemi, Ankara, 2015, s. 178)
İsmet İnönü, Köy Enstitülerinin kapatılmasına neden engel olamadığı sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi duyarım, ama herkes zanneder ki Hasan Ali Yücel’i Tonguç’u isteyerek değiştirdim; Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldum diye benim hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır (…) Ben Köy Enstitüsü fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür; idealizmde, felsefede bu böyledir, ama ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Ben gücüme göre gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim.(…) Benim gücüm o zaman nereden geliyordu? Partiden, Parti Meclis Grubundan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda bütün organlarda gücümü kaybetmişim. Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamış. Onun için bir süre en çok bu konuda saldırıya uğrayan, Milli Eğitim Bakanı Yücel’le, Genel Müdür Tonguç’u, onların da gönlünü alarak bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca, olaylar öyle gelişti ki kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki artık Köy Enstitülerini, eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek olanakları benim elimden çıktı.” (Muammer Erten, Topraktan Parlamentoya, İstanbul, 2010, s.271)
Bence Akpınar Köy Enstitüsü’nden Aydın İpek’in şu açıklaması Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla ilgili süreci çok iyi özetliyor: “Çok partili düzene geçilince halkın uyanmasının karşısında olan güçler saldırıya geçti. CHP savunmayı tam yapamadı; hatta bakanı, genel müdürü değiştirerek ödün verdi. DP de köy Enstitülerini kapattı.” (Mustafa Gazalcı, 21 Köy Enstitüsü, Çınarlar Anlatıyor, Ankara, 2021, s.38)
Köy Enstitüleri, toplumsal çağdaşlaşmayı ve ulusal kalınmayı amaçlayan eğitim-öğretim ve kültür-uygarlık kurumlarıydı. Laik Cumhuriyet düşmanı, emperyalizm işbirlikçisi ve din istismarcısı siyasetçiler, toprak ağaları, tarikatlar ve cemaatler elbirliğiyle bu kurumları yok ettiler. Köy Enstitülerinin kapatılması, Türk aydınlanmasının yarım kalmasına neden oldu. Zamanla Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenlerin yerini tarikat-cemaat yetiştirmeleri, aydınlanmanın yerini din sömürüsü aldı. Sonuç ortada…
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları