Lozan düşmanlığı ve psikopolitik saldırı
Sinan Meydan; Lozan Barış Antlaşması’nın gözden kaçan belki de en önemli özelliği, Türklerin, yüzyılı aşkın bir zamandır devam eden yenilgiler, bozgunlar, katliamlar ve ölümlerden kaynaklı büyük travmasını bitirmesidir. Lozan’ı “Türk zaferi” yapan asıl neden de budur.
“Bu antlaşma (Lozan), Türk milleti aleyhine, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın yıkılışını bildiren bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir.” (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk)
Bugün 24 Temmuz 2024; tam bağımsız, üniter ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Lozan Barış Antlaşması 101 yaşında.
Türkiye’de Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının öteden beri en çok çarpıtıp hakkında akla ziyan yalanlar ürettiği yakın tarih konularının başında Lozan Barış Antlaşması gelmektedir.
LOZAN DÜŞMANLIĞININ KISA TARİHİ
Türkiye’de Lozan Antlaşması’na yönelik saldırılar özellikle 1960’larda arttı. Atatürk, İnönü ve Cumhuriyet düşmanlığıyla kaleme sarılan Kadir Mısıroğlu’nun kitaplarının ve Rıza Nur’un hatıralarının 1960’larda piyasaya çıkması, bu dönemde İslamcı yayımların sayısının artması, Lozan dezenformasyonunun (çarpıtmasının) da artmasına yol açtı. Aslında “Lozan’ın gizli protokolleri!” ve “Lozan’da Yahudi parmağı!” gibi asılsız komplo teorileri ilk kez, tescilli bir laik Cumhuriyet karşıtı Necip Fazıl Kısakürek’in yönetimindeki Büyük Doğu dergisinde, 1949’da başlayan bir yazı dizisinde gündeme getirildi. Bu tür Lozan yalanlarının kaynağı, 1923-1950 yılları arasında milletvekilliği de yapan İbrahim Arvas’ın hatıra notlarıydı. O zaman “Dedektif X Bir” mahlasıyla bir yazı dizisine konu olan bu Lozan yalanları, 1960’larda “fesli tarihçi” Kadir Mısıroğlu’nun “Lozan Zafer mi Hezimet mi?” adlı kitabına kaynaklık edecekti. Mısıroğlu ve diğer siyasal İslamcılar, Atatürk, İnönü ve Cumhuriyet düşmanlığı ile Lozan’ı çarpıtmak için hayali senaryolar, hatta hayali konuşmalar uydurdular. Örneğin, Lord Curzon’un Lordlar Kamarası’nda söylediği iddia edilen ancak parlamento tutanaklarında olmayan; “Asıl bundan sonradır ki, Türkler bir daha eski satvet ve şevklerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden söndürmüş bulunuyoruz. Artık bunun üzerine her şey apaçık anlaşılıyor, değil mi?” şeklindeki uydurma ifadeler, yıllarca Lozan’ı ve Lozan’ı yapanları karalamak için kullanıldı. (1)
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı fesli tarihçi Kadir Mısıroğlu’nun bu tür hayali senaryolarla dolu “Lozan Zafer mi Hezimet mi?” adlı kitabı, yıllarca, Lozan Barış Antlaşması’nı itibarsızlaştırmak isteyenlerin adeta “kutsal kitabı” oldu.
Peki, ama Lozan karşıtlarının iddia ettikleri gibi Türkiye Lozan’da büyük tavizler
verdi mi?
LOZAN ZAFERDİR
Tek taraflı olarak dayatılmayan hiçbir ikili ve çok taraflı antlaşmada tarafların her istediğini elde etmesi mantıken olanaksızdır. Eğer karşılıklı bir müzakere süreci söz konusuysa her iki tarafın da kazanç ve kayıpları olacaktır. Aksi halde anlaşmak mümkün değildir. Lozan masasının da çoklu bir müzakere masası olduğu dikkate alındığında -üstelik her iki tarafın da iki ayrı savaşın kazanan tarafı olarak bu masaya oturdukları düşünüldüğünde- Türkiye’nin veya Müttefiklerin tüm isteklerine ulaşması zaten olanaksızdı. Ancak Lozan’da Türkiye’nin kazanımları ile Müttefiklerin kazanımları karşılaştırıldığında Türkiye’nin mutlak bir başarı elde ettiği görülmektedir. Her şeyden önce Türkiye Lozan’da “taviz vermeyeceğim” dediği üç temel konuda (kapitülasyonlar, Ermeni yurdu ve askeri sınırlamalar) taviz vermedi. Diğer konularda ise Müttefik cepheye karşı kora kor bir mücadeleyle isteklerinin çoğunu almayı başardı. Çünkü Türkiye’nin istekleri haklı, meşru ve gerçekçi isteklerdi.
Ulus, 24 Temmuz 1939, s.1
Sevtap Demirci’nin deyişiyle Lozan’da “Misakı Milli neredeyse tamamıyla gerçekleşti; Trakya ve Güney sınırları, Musul dışında, Misakı Milli’de tanımlandığı gibiydi. Savaş tazminatı ödenmedi ve bir Ermeni devleti kurdurulmadı. Kapitülasyonlar kaldırıldı ve Fransızlarla İtalyanlar umdukları elverişli iktisadi ve mali koşulları elde edemediler. Her ne kadar Türkiye boğazlar üzerinde tam denetime sahip olmasa da nihai bağımsızlığını ve egemenliğini tehdit eden birçok koşul kaldırıldı. Yunanistan ile Türkiye arasında planlanan nüfus mübadelesi gerçekleşti. Osmanlı borçları, kendisinden sonra kurulan devletler arasında paylaştırıldı. Yalnızca Musul sorunu çözümsüz kaldı ve Milletler Cemiyeti’ndeki görüşmelere havale edildi.” (2)
Akşam, 24 Temmuz 1939, s.1
Son tahlilde, 1923 koşullarında Lozan Barış Antlaşması’ndan daha iyi bir antlaşma imzalamak olanaksızdı. Koşullar dikkate alındığında Türkiye’nin Lozan’daki başarısını “zafer” olarak adlandırmak hiç de abartılı bir değerlendirme değildir.
ULUSAL TRAVMAYI BİTİREN ANTLAŞMA
Lozan Barış Antlaşması’nın gözden kaçan belki de en önemli özelliği, Türklerin, yüzyılı aşkın bir zamandır devam eden yenilgiler, bozgunlar, katliamlar ve ölümlerden kaynaklı büyük travmasını bitirmesidir. Lozan’ı “Türk zaferi” yapan asıl neden de budur.
Özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan 1919-1922 Kurtuluş Savaşı’na kadar devam eden yıkıcı savaşlar sırasında hayatını kaybeden ve kaybedilen topraklardan göç etmek zorunda kalan insanların sürekli anlatılarak güncelliğini koruyan acıları bir travmaya dönüşmüştü. Bu travma, her şeyden önce Türk insanının kendine güvenini ve güvende olma duygusunu kaybetmesine yol açmıştı. (3)
Osmanlı’nın son dönemlerinde Türklerin toplumsal travmasını besleyip büyüten nedenlerden biri de “hasta adam” stigmasıydı. Savaş ve toprak kaybeden, her bakımdan geri kalmış, kapitülasyonlarla, dış borçlarla iliklerine kadar Batı’ya bağımlı hale gelmiş, adeta ölümü bekleyen Osmanlı Devleti’ne -ilk kez 1853’te Rus çarı Nikolay’ın adlandırmasıyla- “hasta adam” adı verilmişti. “hasta adam” stigması, Türklerin travmasını kronikleştirmişti. Çünkü emperyalist Batı, ölümünü beklediği hasta adamın mirasını paylaşmaya hazırlanıyordu. İşte Lozan Barış Antlaşması, bu “hasta adam” stigmasını paramparça ederek Türklerin travmasını bitirdi. Bir anlamda Lozan, Türklerin iyileşme sürecini başlattı. (4)
Bu bağlamda Deniz Ülke Arıboğan ve Hadiye Yılmaz Odabaşı’nın, “Travmadan Zafere: Lozan Antlaşması’nın Psikopolitiği”, “Psikopolitik İşlevi Açısından Lozan Antlaşması Nasıl Okunmalı” başlıklı ortak makalelerinde ve “Travmadan Zafere: Türk Ulusal Kimliğinin Psikopolitik Hikâyesi” adlı ortak kitaplarında ileri sürdükleri Lozan’ın “seçilmiş zafer” olduğu tezi dikkat çekicidir. “Seçilmiş zafer, büyük grup üyelerini bir araya getiren, başka bir gruba karşı elde edilmiş başarı ve zafer duygusunun zihinsel tasarımıdır.” Seçilmiş zafer, toplumların öz saygılarını geri kazanmalarında, ulusal kimliğin inşa edilmesinde, devletlerin uluslararası alanda eşit ve egemen olarak kabul görmelerinde doğrudan etkiye sahiptir. Bir seçilmiş zafer olarak Lozan Barış Antlaşması da “Erken Cumhuriyet Devri ulusal kimliğin inşasında ve sonraki devirlerde de bu kimliğin güçlendirilmesinde önemli işlevler yüklenmiş taşıyıcı sütunlardan birisi olmuştur.” (5)
Lozan Barış Antlaşması, yüzyıldan fazla bir zamandır devam eden yenilgilerin, kayıpların, katliamların, bağımlılıkların, aşağılanmaların ve “hasta adam” diye damgalanmanın yarattığı travma toplumundan, tam bağımsız, eşit, egemen zafer toplumuna geçin simgesidir. Cumhuriyeti kuranlar, Türkün büyük travmasına son veren Lozan Barış Antlaşması’nı, zafer toplumunun sembolü olarak kabul etmişti. Çünkü Lozan, uluslararası toplum tarafından da bir “Türk zaferi” olarak görülüyordu. Bu çerçevede Lozan’ın yıl dönümleri 1950’lere kadar “Lozan Günü” ve “Lozan Barış Bayramı” olarak kutlandı.
Türkiye, Lozan Barış Antlaşması ile uluslararası sistemin “eşit bir parçası” olarak kabul gördü. Arıboğan ve Odabaşı’nın deyişiyle Lozan, Türk toplumu üzerinde yarattığı psikolojik tatmin duygusuyla hem revizyonist istekleri engelledi hem de yarattığı kalıcı barışla ve topluma verdiği umutla Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının geçmişin ağır travmasına saplanıp kalmasını önleyerek geleceğe yönelmelerini sağladı. Bu nedenle Lozan Barış Antlaşması’nı, maddelerindeki kazanımlarla değerlendirmek yeterli değildir. Lozan’ı Türkiye için gerçekten zafer haline getiren maddelerindeki kazanımlardan ziyade antlaşmanın kendisinden önceki büyük travmaya son vermesi ve toplumu yenilmişlik, ezilmişlik ve aşağılanmışlık duygusundan kurtarmasıdır. Lozan, Türkleri, “hasta adam” damgasından ve ona eşlik eden tüm olumsuz duygulardan kurtararak kolektif bilinçte “zafer toplumu” duygusunun yerleşmesini sağladı ve ulusal kimliği güçlendirdi. Böylece yüz yıldan fazla bir zamandır devletin ve toplumun ruhsal ve fiziksel bütünlüğünü bozan travmatik süreci bitiren iyileştirici bir etki yarattı. (6)
LOZAN’A YÖNELİK SALDIRININ AMACI
Bütün bu anlatılanlar bağlamında Lozan’a yönelik planlı saldırıların psikopolitik amaçları olduğu göz ardı edilmemelidir. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Kadir Mısıroğlu ve takipçilerinin “Lozan hezimettir” tezi, -antlaşmanın içeriğinden bağımsız olarak- Türk ulusuna ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik psikopolitik bir saldırıdır. Bu saldırının hedefi Lozan’ı itibarsızlaştırarak, Türk ulusunun Lozan’la elde ettiği “zafer toplumu” algısını kırmaktır. Lozan’ın, travma toplumundan zafer toplumuna geçişi sağlayan bir eşik olduğu dikkate alındığında, Lozan’a yönelik bu psikopolitik saldırının, Türk ulusunu yeniden eski travmasıyla karşı karşıya bırakarak “hasta adam” stigmasını canlandırmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Türk ulusuna ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bu çok tehlikeli ve sinsi saldırı, 1949’dan beri aralıksız devam ediyor. Bu saldırının asıl hedefi sanıldığı gibi Lozan Antlaşması değil, Lozan’ın yarattığı “Yeni Türkiye” ve Lozan’ın yarattığı yeni toplumsal psikolojidir. Lozan’ın yarattığı “Yeni Türkiye”, tam bağımsız, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu, üniter, laik, çağdaş bir Cumhuriyettir. Lozan’ın yarattığı yeni toplumsal psikoloji ise zafer toplumuna özgü kazanmanın haklı gururu, kendine güven, ulusa inanç, geleceğe umutla bakma, barış ortamında çalışarak toplumsal birlik bütünlük içinde yükselme, gelişme, kalkınma gibi olumlu değerlerle yüklüdür. Lozan’a yönelik saldırının psikopolitik amacı işte bütün bu olumlu değerlerle yüklü toplum psikolojisini yerle bir ederek Türkiye Cumhuriyeti’ni çökertmektir. Hedef, tam bağımsız, üniter, laik Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Lozan Günü’müz, Lozan Barış Bayramı’mız kutlu olsun.
Not: 11 yıldır üzerinde çalıştığım LOZAN kitabımın yakında sizlere ulaşacağını da duyurmak isterim.
KAYNAKÇA-DİPNOTLAR
1- Resul Babaoğlu, “Lozan Hafıza Savaşları: Karşıtlar Ne Dediler?”, Toplumsal Tarih, Temmuz 2023, S.355, s.43.
2- Sevtap Demirci, Belgelerle Lozan, Alfa Yayınları, İstanbul, 2011, s. 198.
3- Deniz Ülke Arıboğan-Hadiye Yılmaz Odabaşı, “Travmadan Zafere: Lozan Antlaşması’nın Psikopolitiği,” 100. Yılında Lozan Barış Antlaşması, İBB Yayınları, İstanbul, 2023, s. 1146-1150.
4- Arıboğan-Odabaşı, s. 1153-1154.
5- Deniz Ülke Arıboğan-Hadiye Yılmaz Odabaşı, “Psikopolitik İşlevi Açısından Lozan Antlaşması’nı Nasıl Okumalı?”, Toplumsal Tarih, S.355, Temmuz 2023, s. 47.
6- Arıboğan-Odabaşı, “Psikopolitik İşlevi Açısından Lozan Antlaşması’nı Nasıl Okumalı?”, s. 50-51; Arıboğan - Odabaşı, “Travmadan Zafere: Lozan Antlaşması’nın Psikopolitiği”, s. 1162.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları