‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması
Sinan Meydan; Atatürk’ün bu önerisi doğrultusunda meclis içinden bir hükümet seçildi. Atatürk’ün Nutuk’taki ifadesiyle “Böyle bir hükümet, milli egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir, cumhuriyettir.”
23 Nisan 1920’de açılan TBMM, kuruluşunda ve işleyişinde sarayın (sultanın-halifenin) herhangi bir etkisi ve yetkisi olmayan; üzerine saray gölgesi düşmeyen ilk meclisimizdir.
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nı kaybetti. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile yenilgiyi kabul edip savaştan çekildi. 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan) Osmanlı başkenti İstanbul’u fiilen işgal etti. İstanbul’un ilk işgalinin üzerinden iki ay geçmeden, 21 Aralık 1918’de, Padişah Vahdettin, Osmanlı Mebusan Meclisi’ni kapattı. Meşrutiyetten yeninden anayasal monarşiye dönüldü. Böylece çok kritik bir dönemde Türkiye’nin kaderi tek bir adamın (Padişah Vahdettin’in) aklına, iradesine, cesaretine ve vicdanına kaldı.
Devletin kaderinin -üstelik çok zor bir dönemde- tek adamın eline bırakılmasının yaratacağı büyük tehlikeyi gören Mustafa Kemal (Atatürk), 1919’da Anadolu’ya geçip ulusal direnişini örgütlemeye başladığında, bir an önce seçimlerin yapılarak meclisin yeninden açılması için büyük çaba harcadı. Ancak meclisin işgal altındaki İstanbul’da değil, Anadolu’da güvenlikli bir yerde açılmasını istiyordu. Bunun için çok uğraştı. Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 12 Ocak 1920 Pazartesi günü İstanbul’da açıldı. Bu Meclis, 28 Ocak 1920’de Türkiye’nin bağımsızlık belgesi Misak-ı Milli’yi yayımladı.
İtilaf Devletleri, 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal etti. İngilizler, Meclisi Mebusan’ı basıp iki milletvekilini; Rauf (Orbay) Bey ile Kara Vasıf Bey’i tutukladılar. İki gün sonra bu iki milletvekilini başka bazı askersivil tutuklularla birlikte (toplam 11 tutuklu) Malta’ya sürgün ettiler. Bu gelişmeler üzerine Padişah Vahdettin, 18 Mart 1920’de “resmi görüşmeleri erteleme” kararı alan Mebusan Meclisi’ni, 11 Nisan 1920’de kapattı. Padişah, anayasanın 7. maddesine dayanarak 4 ay içinde yeni seçim yapıp meclisi yeniden toplamak koşuluyla “siyasi nedenlerden dolayı” Mebuslar Meclisi’ni dağıttığını açıklamıştı. Böylece en gerekli zamanda bir kere daha ülke Meclis denetiminden yoksun kaldı.
İngilizlerin baskısıyla sarayın (sultanın) meclisi kapatması, milli iradeye (ulusal egemenliğe) vurulmuş bir darbeydi. İşgalci emperyalizm ve işbirlikçi saray, millet iradesinden korkuyordu. Bu nedenledir Padişah Vahdettin, millete güvenmesi gerektiğini söyleyen Rauf Bey’e, “Bir millet var koyun sürüsü… Buna bir çoban lazım o da benim” yanıtını vermişti. (Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 2. Kitap, Ankara, 1998, s. 106)
YENİ TÜRK DEVLETİNİN TEMELİ: TBMM
Atatürk, Nutuk’ta 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken “Ulusal egemenliğe dayanan yeni bir Türk devleti kurmayı” düşündüğünü yazıyor. Gerçekten de Atatürk, kafasındaki o yeni Türk devletinin temellerini Kurtuluş Savaşı yıllarında attı.
Atatürk, İstanbul’un işgalinden bir gün sonra, 17 Mart 1920’de bir genelge yayımlayarak “İstanbul’un işgalinin Osmanlı Devleti’nin hayatına ve egemenliğine son verdiğini” duyurdu. Artık Osmanlı Devleti yıkılmıştı. Dolayısıyla “ulusal egemenliğe dayanan yeni bir Türk devleti kurmanın” zamanı gelmişti.
Atatürk, 19 Mart 1920’de “Ankara’da olağanüstü yetkili bir meclisin toplanacağını” duyurdu. Bütün ülkede seçimler yapılarak her sancaktan seçilen beş kişinin Ankara’ya gönderilmesini istiyordu. Ayrıca İstanbul’daki Mebusan Meclisi’nden gelen milletvekilleri de Ankara’daki meclise kabul edilecekti. 23 Nisan 1920 Cuma günü açılacak bu yeni meclis, daha önceki meclisler gibi bir “Osmanlı Mebusan Meclisi” değil, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olacaktı. Böylece Osmanlı’nın yerini Türkiye alacaktı.
‘MECLİS’İN ADI’ TARTIŞMALARI
Atatürk, sadece yeni bir meclis değil, onunla birlikte yeni bir Türk devleti kuruyordu. Bu nedenle hazırladığı taslakta meclisin adının “Kurucu Meclis” olmasını önerdi. Ancak bazı komutanlar bunu sakıncalı bularak meclise “Şurayı Milli” denilmesini veya “Mebusan Meclisi” adının devam etmesini önerdi. H. Suphi Tanrıöver, yeni meclise “Kurultay” adının verilmesini istedi. Celalettin Arif Bey ise “Meclis-i Kebir-i Milli” adını önerdi. Sonunda Atatürk’ün de isteğiyle “Büyük Millet Meclisi” adı kabul edildi.
OSMANLI’DAN TÜRKİYE’YE
Osmanlı’nın resmi adı “Devlet-i Âliye” veya “Devlet-i Âliye-i Osmaniye” idi. 1876 Kanun-i Esasi’sinde “Devlet-i Osmaniye” diye geçiyordu. Batılılar ise öteden beri Osmanlı’ya hep “Türkiye” diyordu. Kurtuluş Savaşı’nda “Türkiye” ifadesi Misak-ı Milli Beyannamesi’nde karşımıza çıkıyor. Misak-ı Milli’nin 3. maddesinde “Türkiye sulhu” ifadesi geçiyor. “Türkiye” ifadesi daha sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan yeni meclisin adında ve ilk kararlarında karşımıza çıkıyor.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Birinci Meclis açılırken Meclis’in hangi mebuslardan oluşacağı kararında “Türkiye Büyük Millet Meclisi” (TBMM) ifadesi kullanılıyor. Atatürk de hükümet kurulması için verdiği önergenin 3. maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nin üstünde bir kuvvet olmadığını belirtiyor. Atatürk, verdiği önergenin 4. maddesinde de “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nin yasama ve yürütme yetkilerine sahip olduğunu ifade ediyor. Görüldüğü gibi Atatürk, Meclis’in açıldığı gün verdiği önergelerde Meclis’in adında açıkça “Türkiye” ifadesini kullanıyor, yeni meclisi “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olarak adlandırıyor. Prof. Dr. Sina Akşin şöyle diyor:
“Ama Osmanlı’nın reddi anlamında yorumlanması kaçınılmaz olan Türkiye adı fazla cüretliydi, 23 Nisan’dan sonra görünmez oldu.” (Sina Akşin, Savaş ve Etnik Temizlik, İstanbul, 2019, s. 151-152)
1921 Anayasası hazırlanırken “Türkiye” adı yine kullanıldı. 13 Eylül 1920 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu tasarısında birçok yerde “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ifadesi geçiyordu. Ülke adı olarak da “Türkiye” kullanılıyordu. (Md. 18). 20 Eylül 1920 tarihli Bakanlar Kurulu kararında da Meclis Başkanlığı’ndan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti” diye söz ediliyordu. Meclis Başkanı Atatürk, önceleri Meclis yazışmalarını “BMM Reisi Mustafa Kemal” olarak imzalarken daha sonra “TBMM Reisi Mustafa Kemal” olarak imzalamaya başladı. Prof. Sina Akşin’in araştırmasına göre Meclis Başkanı Atatürk, ilk kez, 23 Eylül 1920’de Malatya Mebusu Lütfi Bey’le arkadaşlarının bir soru önergesine verdiği yanıtta “TBMM Reisi” ifadesini kullanıyor. Atatürk, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ifadesini daha sonra 1 Ekim 1920’de İtalyan Meclis Başkanı’na gönderdiği telgrafta, sonra 4 Ekim 1920’deki başka bir telgrafta kullanıyor. Ondan sonra da her zaman olmasa da sık sık “TBMM Reisi Mustafa Kemal” ifadesini kullanıyor. Böylece bizzat Atatürk’ün kullanımıyla “BMM” adı “TBMM” halini alıyor. Önceleri “Türkiye” adı “Türkiya” olarak yazılıyor. Atatürk de böyle kullanıyor. (Akşin, s. 152-153)
8 Şubat 1921’de “Büyük Millet Meclisi”nin başına “Türkiye” adı getirildi. 23 Nisan’ı ulusal bayram kabul eden 23 Nisan 1921 tarihli yasanın ilk maddesinde de TBMM adı kullanıldı. (Turan, s.1 35) Böylece yeni meclisin adıyla birlikte yeni Türk devletinin adı da ortaya çıkmış oldu: Türkiye.
Prof. Dr. Sina Akşin’e göre, “Devlet adı olarak Osmanlı sözcüğünün meclis adında yer almaması başlı başına bir devrimdi. Cumhuriyete doğru atılmış bir adımdı. Fakat Türkiye adının eklenmesi de aynı yönde bir devrim gibiydi…”
23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan meclise “Türkiye Büyük Millet Meclisi” adının verilmesiyle ulusal egemenliğe dayanan “Türkiye” adlı yeni bir Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış oldu. Atatürk bu süreci başından sonuna kadar başarıyla yönetti.
ÜSTÜNE SARAY GÖLGESİ DÜŞMEYEN MECLİS
TBMM Başkanı Mustafa Kemal (Atatürk), 24 Nisan 1920 tarihinde Meclis’te uzun bir konuşma yaptı. Daha sonra Meclis’e, aslında içinde cumhuriyetin saklı olduğu, bir yazılı öneri sundu. Meclis’in ilk kararlarına dönüşen ve “geçici anayasa” niteliği kazanan bu öneride özetle şöyle diyordu:
1. Artık yüce Meclis’in üstünde hiçbir güç yoktur.
2. Meclis’in seçtiği ve Meclis’e karşı sorumlu bir hükümet kurmak gereklidir.
3. Geçici bir hükümet başkanı seçmek veya bir padişah vekili belirlemek uygun değildir.
4. Meclis başkanı hükümetin de başkanıdır, Meclis adına yetkili ve Meclis’e karşı sorumludur.
5. Padişah ve halife baskı ve zordan kurtulduğu zaman Meclis’in düzenleyeceği yasaya göre yerini alır.
Çok açıkça görüldüğü gibi TBMM, kuruluşunda ve işleyişinde sarayın (sultanın-halifenin) herhangi bir etkisi ve yetkisi olmayan; üzerine saray gölgesi düşmeyen ilk meclisimizdir.
Atatürk’ün bu önerisi doğrultusunda meclis içinden bir hükümet seçildi. Atatürk’ün Nutuk’taki ifadesiyle “Böyle bir hükümet, milli egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir, cumhuriyettir.”
Prof. Şerafettin Turan’a göre Meclis Hükümeti Sistemi içinde “Yasaları onaylayan, yürütme kurulunu ve hükümeti atayan bir saltanat makamı bulunmadığına göre 23 Nisan 1920’de başlayan düzeni meşrutiyet olarak nitelemeye olanak bulunmamaktadır.” (Turan, s. 141)
Gerçekten de 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyetin temelleri, 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de atıldı. Önce 24 Nisan 1920 kararları doğrultusunda Meclis içinden bir hükümet seçildi, böylece İstanbul’daki saray hükümeti yok sayıldı. Sonra 20 Ocak 1921’de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda (1921 Anayasası’nda) açıkça “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denerek milletin bu egemenliği sadece TBMM eliyle kullanacağı belirtildi. 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı. Böylece egemenliği saraydan alıp millete veren TBMM, Osmanlı saray saltanatına da son verdi.
***
23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM sıradan bir meclis veya üzerine saray gölgesi düşen Osmanlı meşrutiyet meclislerinin devamı değildir, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM, ulusal egemenliğe dayanan yeni bir Türk devleti kuran ve saray saltanatına son veren bir cumhuriyet meclisidir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız kutlu olsun.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları