1 Mart tezkeresini unutturma tuzağına düşmeden..
Şükran Soner: Ama o günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular akmadı mı?
Dünkü Cumhuriyet’in manşetinde doğal olarak Korgeneral Osman Erbaş içinde 11 şehidimizin yas haberi vardı. Dünün, gecenin canlı yayınlarında yer alan haberlere uzaktan bir katkı yapmak haddim olamaz. Kadın gözüyle ölenlerin arkasında ne kadar çok küçük yaşta şehit çocuğu kalmış olduğuna takılı kaldım.. Geçmişte ülkemizde çok yaşanmış maden kazaları, göçükleri sonrası, bir kısmı da anne karnında öksüz kalmış çocuklar ile annelerinin durumları üzerinden yaptığım bir yazı dizisinin buruk anıları, kadınların akıl erdirilemeyecek dramlarının travmasını silememiş olmalıyım. En çok arkalarından sağ kalanlar için, aynı türden travmaların geçerli olmamasını hiç değilse diledim..
Sizin için başlıkta gördüğünüzde yeterince çekici olmadığını bilsem de, 1 Mart tezkeresinin 18. yıldönümünde, siyasi iktidar erki başta, Meclis’in, hele de Saray cephesinin övünerek sahip çıkmaları gerekirken, 1 Mart tezkeresinin yıldönümünü yok sayma çabalarının altını çizmek istedim. Biliyorum Cumhuriyet okurları, 1 Mart tezkeresi için Amerika’ya söz vermiş olarak iktidar cephesi koalisyonlarını kurmuş Saray kadrolarının, yıldönümünde kendi verdikleri sözlerin yenilgisi üzerinden anımsatma yapmak istemeyeceklerini doğal görüyorlardır.
Ama o günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular akmadı mı?
En azından 17 Aralık travmasını yaşadılar. 15 Temmuz, Amerika’dan gelen keskin kokunun baskın olduğu FETÖ darbesi kanlı proje girişimi sonrası, hep birlikte çok az yaşananından bir ulusal duruş bilinci paydası yakalanmamış mıydı? Dahası Saray odaklı reform paketlerinin söylemlerinde, yeni kadrolaşma propagandaları, iktidar yürüyüşlerinin yollarının yeniden belirlenmesi projelerinde sayılanların odağında sözü edilen uyanışların içerikleri.. O tarihlerde savundukları 1 Mart tezkeresinin ruhu ile çatışmıyor mu?
1 Mart 2003’te CHP başta muhalefetin oyları ile değil sadece, AKP’den gelen oylarla da, sözü verilmiş tezkere için yeterli oy çıkmamıştı. Ecevit’in Türkiye üzerinden de Amerika’nın Irak’ı işgaline, çok sayıda geçici ya da kalıcı yeni üs, toprak verilerek yapılmasına itirazı, hükümetinin düşürülmesi projelerini getirmişti. Birden fazla alternatif yol arayışı sonrasında, MHP’nin koalisyondan istifası ile hükümet düşmüştü.
***
Kabaca bir yıldan fazla hızlı bir süreçte yaşananlarla çok şeyler değişmişti. Ünlü şiir üzerinden açılmış dava, aldığı ceza ile ilişkili Meclis’e henüz girmemişken AKP Başkanı olan Erdoğan’ın verdiği tezkere sözü ile kurucularının Milli Görüş’ten koparak, o tarihler için Gülen cemaati ile ittifak yapılmış olarak, iktidar yolunun açılmasının gelişmeleri, uygulamaları tıkır tıkır işliyor gibiydi.. İktidar koalisyonunun başında Gül, Meclis’te sağ kolu Arınç, dışarıdan parti başkanı Erdoğan’ın, sözü verilmiş tezkerenin oylamasında, deyimin tam karşılığı “yanlışlıkla çıkan doğru kararla Türkiye emperyalist işgalden kurtulmuştu.”
Oylama öncesi sıcak gelişmelerden birkaç canlı anıyı gözlerimizin önüne getirelim. İstanbul’da Galatasaray İngiliz Konsolosluğu, Pangaltı Lisesi, Levent banka bombalanması sıcak provokasyonları.. Kentin her yerinde kırık camlar, bina kapıları onarılıyor, aslında çok yaşamsal gündemli, geniş yelpazeli cılız bir barış hareketi ile tezkerenin reddedilmesi yolunda eylemler yapılıyordu. Taksim Gezi Parkı’nın giriş alanına sıkışmış barıştan yana tezkereye karşı hareketin eylemcileri, galibe en az kendileri kadar kalabalık polis kordonu altındalar..
Yaşam boyu yılgınlık nedir bilmemiş, “inadına” söyleminin bana göre ülkemizdeki yaratıcısı, gerçekten insanlık, emek hakları adına kullanmada yılmadan önderlik yapması ile ünlü ömür boyu sendikal örgütlenmelerin içinde, Aybar ekolünün peşinde bağımsız siyasetin içinde Uğur Cankoçak arkadaşımız ışıklar içinde yatsın. Soğuk, ayaz kış günü sağlık sorunlarının da etkisi ile yere oturmuş, yaşına bakmadan eylemin içinde.. Genç bir polis merakla baktı baktı. Dayanamayıp “Amca bu yaşta ne işin var?” demez mi? “Ulan sen genç olarak kendi geleceğini düşünebilsen, sen nöbeti alsan, bana sıra düşer mi?” öfkeli çıkışında yerine geçiverdi.
Sözün kısası barış cephesinin cılız eylemlerinin tezkereyi durdurabileceğine inancım zayıftı. Sürprizle, sevindirik olduğumu anımsıyorum. Arkasından Amerika’ya giden özel elçinin “sifonu çekmeyin, kullanın” tavsiyesi ne kadar incitici, onur kırıcı idiyse, arkasından besbelli “kaçan oylardan askerlerden sorumlular var” kulisinin ağırlığı olduğunu, Kuzey Irak’taki askerlerimize çuval geçirilmesiyle öğrenmiştik. Sonrası Ergenekon’la başlayan senaryo davalar zinciri ile gelecekti..
O günlerden bugünlere nerelerden nerelere geldik? Gerçekler tersyüz.. Acıların bedellerini ödeyenler ile üzerinden boza pişirenleri doğru görebilmek gerek.. Mart tezkeresi üzerinden yaşananlar da önemli bir pusulamız olsun..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları